Sağlık krizleri gıdamızı vurabilir

Covid-19 salgını gıdaya erişim konusunda endişe yarattı. Böylesi büyük bir sağlık krizinde, kendine yetebilen tarım üretimi ile gıdaya eşit erişimin sağlanmasının önemi anlaşıldı.

2050’de küresel gıda ihtiyacının tüm ülkelerde yüzde 60 artacağı tahmin ediliyor. İnsanlık gıda ihtiyacının yüzde 95’ini doğrudan veya dolaylı olarak topraktan sağlasa da toprakların ekonomik çıkarlar doğrultusunda talan edilmesinin de önüne geçilemiyor. Medeniyetleri var eden toprağın yanlış kullanımı da medeniyetlerin çökme sebebi. Örneğin Sümer medeniyeti sulama ile tarımdaki gelişim üzerinde yükselirken, aşırı sulamayla topraklarının tuzlanması sonunu getirmişti. Mayaların tarihten silinmesinin nedeni de mısır tarımının yüksek oranda besin çektiği toprakları zayıf düşürmesiydi.

Bugün ne yazık ki dünyadaki toprakların yüzde 20’si bozularak verimliliğini yitiriyor. Erozyon, kirlilik, sıkışma, betonlaşma, yanlış su yönetimi, tuzluluk, alkalilik ve asitlik dünyanın hemen her yerinde toprağı tehdit ediyor.

"Bu salgın tüm dünyada gıdaya erişim konusunda endişe yarattı. Böylesi büyük bir sağlık krizinde, kendine yetebilen tarım üretimi ile gıdaya eşit erişimin sağlanmasının önemi bir kez daha anlaşıldı" diyen Greenpeace Türkiye, ‘Türkiye’nin Covid-19 Kapsamında Gıda Güvenliği’ adlı bir rapor yayımladı.

Covid-19 salgınının, olası bir pandemide gıda güvenliği ve erişilebilirliğine dair hiçbir uluslararası kuruluşun hazırlık planı olmadığını gösterdiğine vurgu yapılan raporda şöyle deniyor: "Türkiye’de gıda sorunu yaşanmasa da, tarımsal işgücü hareketinin kısıtlamalardan etkilenmesi, ileri yaştaki çiftçilerin sokağa çıkamamasının yarattığı sorunlar ve artan döviz fiyatlarının özellikle hayvancılıkta kritik girdi olan yağlı tohumların ithalat fiyatını TL cinsinden yüzde 30 etkileyeceği beklentisi, Türkiye’nin kriz dönemleri için hazırlıklı olması gerektiğini ortaya koymuştur."

ŞİLE’DE BETONLAŞAN YERDE DOMATES ÜRETİLSEYDİ 438 BİN KİŞİNİN TÜKETİMİ KARŞILANIRDI

Türkiye’de tarım alanları 30 yılda yüzde 18 azalarak 27 milyon 856 bin hektara düştü. Buradaki tehlike, verimli tarım alanlarında yerleşimin artması. Örneğin Harran Ovası’nda 2000 ve 2020 yıllar arasında betonlaşmanın verimli topraklara kaydığı görülüyor. İklim ve toprak koşulları açısından sebze-meyve üretimi için ideal bir coğrafyaya sahip olan İstanbul’da ise birçok semtin adı tarımsal gelenekten gelmesine rağmen, bu bölgeler tamamen betonlaştığı için geri dönüş zor. Ancak Greenpeace’in raporunda da belirtildiği gibi, Şile, Riva ve Silivri’deki önemli tarım alanları var; bunların acilen tarım alanı ilan edilmesi ve yapılaşmaya izin verilmemesi gerekiyor. Durum bu ama son 20 yılda Şile’de 259 hektar alan betonlaştı. Bu alanda açık tarla domates üretilebilecekken örneğin, bu betonlaşmayla 28 bin 490 ton domates kaybedildi. Örtü altında üretimde ise aynı araziden kaybedilen miktar 51 bin 800 tona çıkıyor. Burası betonlaşmayıp domates üretimine ayrılsaydı, 438 bin kişinin yıllık tüketimi karşılanabilirdi.  

Krizlerde özellikle Doğu ve İç Anadolu’nun sebze ve meyve ihtiyaçlarının karşılanmasında sorun yaşanma riskine de değinilirken, genç nüfusun kente göçü, miras yüzünden tarım topraklarının küçülmesiyle gelirin azalmasının tarımsal üretimin çeşitliliğini azalttığına dikkat çekiliyor. Yapılması planlanan termik santralların Konya Karapınar, Çukurova, Eskişehir ve Çanakkale’deki tarımsal ovaları tehdit etmesi de cabası.  

 

Gıda güvenliğinde diğer önemli bir konu da, tedarik zinciri. Bir afet ya da kriz durumunda, kırılgan tedarik zincirleri nedeniyle besin açısından zengin gıdaların çoğu hızla bozularak tüketilmez hale gelebilir. Bu yüzden üreticiden tüccarlara, nakliyecilere ve perakendecilere, tedarik zincirinin herhangi bir noktasındaki kopukluk veya bozulma tüm zinciri kırıp tüketicilerin yeterli gıdaya ulaşma şansını azaltabilir.

 

Gıda üretiminin yoğun ve düşük olduğu bölgeler arası gıda ulaştırılması konusuna da dikkat çekilen raporda şöyle deniyor: "Türkiye bu sorunu Covid-19 salgınında hissetmedi ama bu veya benzer bir salgının uzun sürmesi halinde bölgelerin, hatta kentlerin temel gıda ihtiyaçlarını karşılayacak üretim planları yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz bu sorundan göreceli olarak daha az etkilenecektir. Ama özellikle Doğu Anadolu ve İç Anadolu bu riskin yüksek olabileceği yerlerdir."

 

SÜRDÜREBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ ŞART

 

Raporda çözüm önerilerine de yer veriliyor. Bir kere ilk yapılması gereken, 11. Kalkınma Planı’nda sağlık krizleri koşullarında gıda güvenliğinin sağlanmasına yönelik yaklaşım eksikliğinin giderilmesi. Bu yolda il, ilçe tarım müdürlükleri, kooperatifleri, ziraat odaları ve ilgili STK’lar, ülke gıda ağı bilgi sistemi oluşturarak gereken yere gereken zamanda gerekli gıdanın sağlanmasını planlayabilirler.

 

Sağlıklı ve yeterli gıda için sağlıklı toprak, sağlıklı toprak için de sürdürülebilir arazi yönetimi yaklaşımının benimsenmesi gerekli. Belki de Anadolu’da tarih boyunca açlık nedeniyle tüm coğrafyayı etkileyen sorunlar yaşanmaması, her coğrafi bölgenin kendi kaynaklarına uygun üretim yaparak gıda ihtiyacını karşılamasındandır. Bu felsefeyle "her üretim bölgesinin yerel nüfusun gıda ihtiyacını karşılayacak arazi planları oluşturulmalı; yerel ihtiyaç karşılandıktan sonra, üretim bölgesi dışına satış olanakları geliştirilmeli. İç Anadolu tahıl ambarı, Doğu Anadolu hayvancılık, nemli ovalar (Çukurova, Söke vb) yağ bitkileri, Akdeniz kıyısı eğimli kesimleri sebze ve meyve üretim bölgeleri olarak tanımlanabilir. Bu sayede toplumun gıda gereksinimi stratejik olarak sağlanabilecektir."

Greenpeace’in Tarım ve Orman Bakanlığı’na "Covid-19 salgını süresince ve sonrasında gıda güvenliğimizi sağlayacak bir ‘Kriz Zamanlarında Tarım ve Gıda Planı’ hazırlayıp hayata geçirin" diye çağrı yaptığı imza kampanyasına buradan katılabilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi