‘Tarihi kitleler inşa ediyorlar’

‘Tarihi kitleler inşa ediyorlar’
Kürkçügil: "Ekim Devrimi'nin en büyük talihsizliği ana vatanında unutulmaya yüz tutmasıdır. Kitleler bu tarihi kazanımı hatırlanmak istemeyen bir anekdot gibi görüyor."

Fatma YÖRÜR


ARTI GERÇEK - Rus Devrimi’nin 100. Yılı, 36. İstanbul Kitap Fuarı’na da damga vurdu. Yayınevleri 100. Yıla hazırlıklıydı. Raflarda dünya tarihinin bu anlamlı evresine ilişkin önemli kitaplar yer alıyor. Rus Devrimi bize yüz yıl önceden neyi anlatıyor? Bu kitaplar neden önemli, yazar, yayıncı, araştırmacı Masis Kürkçügil ile TÜYAP Fuar alanında konuştuk.

Türkiye’de yazın alışkanlığının araştırma değil çeviri üzerine olduğunu belirten Kürkçügil, "Türkiye'de bir Bizans kürsüsü olmadığı gibi Rusya’yla komşu olmamıza rağmen Sovyet Devrimi üzerine birinci elden çalışmada yok. Üretici olmaktan ziyade aktarıcı bir pozisyondayız." diyor.

Devrimin aktörlerinden Lev Troçki’nin Büyükada’da sürgünde iken yazdığı Rus Devrimi’nin Tarihi adlı eseri Türkçe’ye kazandıran Kürkçügil, bu eserin henüz aşılamadığını belirterek: "Sovyet Devrimi insanlık tarihi açısından Fransız İhtilali’nden sonraki önemli evrelerden biri. Dünya tarihini yönlendirmiş olaylarla ilgili Batı’da yeni çalışmalar yapılıyor. Bu yeni çalışmalar 100. Yıl gözetilerek yayınlandı onların bize yansıması ve Türkçeye çevirisi ise zaman alacak." diyerek Batı'nın ve Rusya'nın devrime nasıl baktığını aktarıyor.

‘EKİM DEVRİMİ'NİN ÖNEMLİ TALİHSİZLİĞİ KENDİ ÜLKESİNDE UNUTULMAYA YÜZ TUTMASIDIR’

Batı'nın bir laboratuvar olarak gördüğü bu sürecin Rusya'da unutulmaya yüz tuttuğunu belirten Yazar: "Rusya’da bugünün kitleleri Putin’e amade" diyor. Kürkçügil’e göre Rusya'da sokaklar tarihini bilmiyor: "Bundan 10 yıl önce NTV Tarih adına Rus İhtilalini yazmak için St. Pertsburg’a gittim. Orada tarihçiler ve sokaktaki insanlarla görüştüm… İnsanların arasında ihtilalle bir bağlantı yok. Hatta şu anda Putin iktidarından bir memnuniyet var ve büyük Rusya hayaliyle milliyetçilik güçlü. Bu süreç hakında üstelik, Rusya'yı kesintiye uğratmış, ihtilal olmasaymış Rusya daha büyük bir ülke olurmuş, gibi bir algı var. Buna karşılık Stalin, Nazizm’e karşı ana yurt savaşını verdiği için bir ulusal kahraman gibi algılanıyor." diyor.

Bu gezide sahafları, müzeleri gezdiğini belirten Kürkçügil, insanlar bu ihtilali hayat hikayelerinin bir parçası olarak görmediklerini hatta haberdar bile olmadıklarını söylüyor: "Işık Sarayı’na kızıl muhafızlar yan saraydan girmişlerdir. Rehbere burayı aradığımı söyledim. Üstelik bize sarayın müdürü de eşlik ediyordu. Müdür şaşırdı ‘Nereden biliyorsunuz?’ dedi. ‘Dünyayı Sarsan On Günde yazıyor’ dedim. Sonunda bir mermer tablet bulduk, ‘Buradan girilmiştir’ yazan. Dolayısıyla maalesef çok cüzi bir kesim hariç geniş toplum için Rus Devrimi'ni, hatırlanmak istenmeyen bir anekdot gibi görüyor."

Finlandiya Garı’na indiği zaman Lenin'in sözünü hatırlatan Kürkçügil: "Burada Lenin'in ilk sözü ‘Yaşasın dünya devrimi’dir. Rus Devrimi demiyor. Dünya devriminin başlangıcı olarak selamlıyor onu. Milliyetçi popülist Putin için tabi ki bu sosyalist devrim gündeme gelmemeli."

‘SİYASİ PARTİLER HEP VARDI SAVAŞA KİTLELER SON VERDİ'

Rus Devri’nin Paris Komünü’nden sonra elimizdeki en iyi örnek olduğunu savunan Kürkçügil, "Devrimi bir güzellemeyle değil, zaaflarıyla birlikte değerlendirmek önemli. 100. yıl bunun için vesiledir. Elimizdeki en gelişkin deneyim ve laboratuvar Rus Devrimidir. Daha iyisi yapılıncaya kadar burayı iyi okumak gerekir." görüşünde.

"Burada öncelikle bakmamız gerekenler kitlelerin rolü, sosyalist demokrasi, Sovyetlerin yaşayıp yaşayamama meselesi." diyen yazar, "Elbette siyasi partiler önemli bir unsur ama onlar hep vardı. Onlara bir anlamda hayat veren onları yönlendiren kitlelerin bu hareketiydi. David Mandel, Petrograd işçi sınıfı üzerine klasik tarih meselesinden çıkıp yaşamın içinde Rus Devrimi nasıl yer aldı, buna bakar. Savaşa kitleler son verdiler."

"Devrimin çözemediği meseleler neydi? Kitlelerin haleti ruhiyesi ve noktayı nazariyesi neydi?" diyen Kürkçügil’e göre; "Ekim Devrimi’nin dünyayı sarsan on günü, Şubat Devrimi'nin 5 günü vardır. Çarlık çöker ortada hiçbir siyasi parti yoktur ne Bolşevikler ne Menşevikler ne sosyalist liderler. Ortada kitleler vardır."

‘ŞUBAT DEVRİMİ 8 MART’TA KADINLARLA BAŞLAR’

Devrimin çok erkek, çok siyasi tartışılmasını da eleştiren Yazar: "Yakın zamana kadar Ekim Devrimi'nde kadınların rolü üzerine birkaç makale dışında kayda değer hiçbir şey yapılmamıştır. Oysa unutmamak gerekir ki, Şubat Devrimi 8 Mart’ta başlar. Yani Dünya Kadınlar gününde başlar. Savaştan dolayı ihtilalin başkenti Pedrograt’ta proleteryanın %30’u kadındı. Erkekler askere gidince kadınlar fabrikalarda, çalışmaya başlar aynı zamanda kırsal kesimde çalışıp, evde yaşlılara ve çocuklara bakmak durumundaydılar."

Kürkçügil kadının toplumsal rolünün bu süreçte çok hızlı bir dönüşüm geçirdiğini belirterek: "Savaştan dolayı dışarıdan gözükmese bile kadının konumunda çok radikal bir biçimde dönüşüm var. Hem ev içi emeğin yoğunlaşması açısından hem de fabrikalarda çalışmaları açısından bütün devre ilişkin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün etkisi rahatlıkla görülebilir. Bu konuda Fransa'da ilk kez tarihçi Jean Jaques Marie bir kitap çıkardı." diyor.

Avrupa’da sergiler ve kitapların farklı açılardan konuyu irdelemeye başladığını söyleyen Kürkçügil, dönemin yüzüncü yıl nedeniyle yeniden ele alınmasını önemsiyor. "Savaş kötüydü bu doğru insanlar ayaklandı, bu da doğru ama hangi insanlar hangi nedenlerle isyan etti? Siyasi söylem aslında yukarıdan bir söylemdir siyasetin arkasından bakar, ‘Lenin şunu dedi Bolşevikler bunu yaptılar’ üzerinden konuşulur. Bu döneme kitleler açısından bakılması gerektiğine inanıyorum."

‘EKİM DEVRİMİ’Nİ MENKIBE OLMAKTAN ÇIKARMAK GEREKİR’

"Basit sade insanlar nasıl oldu da sadelikten çıkıp tarihi dönüştüren aktörler oldular?" sorusunu soran Yazar: "İnsanlığın özgürleşmesi için buradan çıkarılacak derslere yönelmek gerekir. Aktörler kimdir onların noktayı nazarında olay nasıl cereyan etti? ‘Birileri nisan tezlerini verdi, birileri kürsüde şunu yazdı’ bunlar bilinen şeyler. Ciddi sorunlar şunlar, Şubat Devrimi, Rus toplumunu bir ikilemle karşı karşıya bıraktı… Bu ikilem bazılarının sandığı gibi devrim ve burjuva demokrasisi arasında değildi. Diktatörlük ve devrim arasındaydı."

Çarlığın devrilmesinden sonra iki alternatif kaldığını belirten Kürkçügil: "Geçici hükümet, iki arada bir derede değildi. Bir tarafta tarihin gösterdiği askeri gerici diktatörlük ihtimali, diğer tarafta bütün unsurlardan farklı güzergahta, toprağı işgal eden köylülere toprağı, geniş kitlelere özgürlüğü verecek, işçi sınıfının Sovyetler aracılığıyla iktidarını ve barışı sağlayacak devrim… ikilem buydu. Ekim’in tartıştığı bir şey yoktur. Ya Ekim olacaktır ya askeri diktatörlük. Ekim bu açıdan insanlık tarihinde bir kazanımdır ve yeni ufuklar açmıştır. Bu evreyi iyi anlamak lazım."

Rus Devrimi’nin tipik özelliği ikili iktidara dikkat çeken Kürkçügil: "Geçici hükümet kurulur. Bir tarafta eski düzeni çarlık olmadan yürütmek isteyen hükümet yapısı bunun karşında Sovyet iktidarı.. Sovyet iktidarı yaptırım gücü olmayan ama geçici hükümetin kararlarını uygulatmayan bir konumdadır. Yani ikili iktidar aynı zamanda iktidarsızlık anlamına da gelir.

Böyle bir ortamı kitleler yarattı, ‘özgürlük, ekmek ve barış’ isteyen kitleler. Bu sloganı herhangi bir parti çıkarmadı, tarihte kitlelerin rolünü o açıdan en fazla açığa çıkaran olay Rus Devrimi ve İspanyol Devrimidir.

Kadınlar gibi anarşistlerin de devrimde rolüne dikkat çeken Kürkçügil: "Ayrıntı’dan çıkan, Bir Anarşistin Kitabı, anarşistlerin de bu devrimin bir parçası olduğunu hatırlatır. Bunu sadece bir Bolşevik devrim gibi görürsek yanılırız. Onlar da bu devrimin içindeydiler." diyor.

ŞUBAT’TAN EKİM’E NASIL GELİNDİ?

Unutmamak gerekir ki bu ulusların devrimidir. Ezilen ulusların devrimidir. Sadece Pedrograt ve Moskova gibi büyük kentlerde değil, Çarlığın çevresinde farklı uluslar ve halklar bu devrime nasıl dahil oldu? Onlar da bir özgürlük rüzgarına kapılmıştır. Üç dört partiden ibaret olmayan bir süreç bu, Ukrayna, Gürcistan, Marksist kökenli Baltık ülkeleri, Polonya ve civarda ne varsa katılır. Süreç ‘Merkez Rusya’da siyasi partiler var geri kalan yerler çorak arazi’ gibi okunamaz.

Orada da siyasi partiler var, iç savaş gerici generaller tarafından yürütüldü, çevre ülkelerde buradaki halkların savaşta çok aktif rolü oldu. Bütün bunlar kürsü ve kışlık saray arasında olmadı. Geriye baktığımız zaman en canlı noktası sosyalist demokrasi olan Sovyet Devrimi toplumun anlamlı bir çoğunluğu tarafından onaylanmıştır."

Öne Çıkanlar