A. Galip'ten 'Dehliz'deki şiirler
Galiba bizi en çok hatıralar öldürüyor.
Yastık kenarına işlenmiş ömrün hatıraları.
Tuzluçayır’dan yukarı dik bir yokuşa bakıyoruz, saksıda bir çiçek, fayanslarda ağız dolusu bir renk kan olup kurumuş dedim Şeyma’ya…
Bak bana, bazı kadınlar vardır, onların sadece adını yazarsın, seversin o kadınları, ama sevişemezsin, çünkü onlar artık uzaktan akrabandır senin!
Ve onlar artık müntehir aşklar olmuşlardır…
" dağların
Irmakların sırrına eriştim
Sustum ve rüzgârın dilini öğrendim."
A. Galip / Dehliz - Kaos Çocuk Parkı Yayınları (2019)
"Sen kendine bir dost bul dedin düşmanı anan bile doğurur." Bakıyoruz şu tabelanın üstünü, kar kaplamış, siliyoruz, altında Sivas yazıyor, yollardan geliyoruz, elinde bir mahkeme tutanağı ablamızla Tuzluçayır’a.
Burada bir ölüm çıkacak birazdan Şeyma, lohusa kokulu bir ölüm!
herkesin sanki bu kente bir ölüm borcu var!
bu kentin herkese bir barış borcu!
Bizi burada iki defa öldürdüler. Birinde öldürdüler, diğerinde kendimizden ölmüştük, bir solukcan gibi, bir cenin gibi Ankara şimdi.
Melahat Bakkal’a bakıyoruz ki, Tuzluçayır’a medeniyet gelmiş diyorlar.
"Tuzluçayır’a medeniyet geldi
Melahat Bakkal’ın yerinde
On beş katlı apartman yükseliyor
Tekmezar buluştuğumuz durak
…
Uyruğu belirsiz nifaktan sayılıyoruz
Devlet katında katlimiz vacip
Karakolumuz Yavuz Sultan Selim
Cem evimiz camiye eklendi
Hükümetin gözünde
Çapulcuya çıkar adımız
Cumhuriyetin sevmediği çocuklardanız
-Maskeni tak, yolağzına gel, eylemde buluşalım"
A. Galip
Ölümün hiç kimseyi korkutmaya hakkı yok Şeyma, yağmurun da, zamanın da, imlânın da… Aklın ötesinden bakıyoruz şu ilahi komedyaya. Yazıların ve acıların sonucudur bazı adamlar ki, şiiri de öyledir bu adamların, dostlukları da…
"Dehliz" A Galip’in toplu şiir kitabı. Yazıların ve kazıların sonucunda ortaya çıkmış gibi kitap. Ben kitabı okurken Tuzluçayır’daki Melahat bakkalı düşündüm en çok da. Çünkü bir mahalle, bakkalı kapanınca değişmeye başlıyor. Biraz daha uzaklaşıyor insanlar birbirinden.
Bazı şairlerin üçleri, beşleri, yedileri vardır hayatın kırkına toplanırlar, A. Galip ve Dehliz de böyle işte. Dünyanın kahrına bakıyorsa şiiri, şair Ankara da olsa ne yazar!
Şair geceyi çöl sanıyor, şairin evinde kalanlar da geceyi gündüz sanıp kapıyı kapatıp tüm ağırlığını Ankara’ya veriyorlar, bir umut sanıp Ankara’yı. Oysa sokağın hemen girişinde Ankara bir umutsuzluk oluyor. Evler, adresler unutulup şiir ve "Dehliz" bir zula oluyor insan olanın kalbinde. Sonra aşka rahle oluyor gövdesi insanın tanımadığın bir karakolun kolunda…
Bir uçmak bir kaçmak hep geliyor nedense ben buraya gelince, hiç bu kadar soğuk değildir hiç bir başkent, hiç bu kadar demirden değildir kalbi bir devletin. Bunu gördüm Dehliz’de bir de sözcüklerin yorgun düştüğünü bir kalbin acısından, işte geriye bu kadar soğuk bir devletin mermerleri arasında yaşayan şairlerin şiiri kalıyor. Başkentlerin, başları olan her şeyin bir de başarısızlığı var. Başarısızlık baş’a aittir, şiir burada sözünü söyler sadece…
Savaş ve aşksızlık günlerinin tepe noktada olduğu bu günlerde Yusuf’un kuyusundan seslenen "Dehliz" iyi gelmedi desem yalan olur. Bu defa Ankara olağan telaşında değil, düdük gecikmeli çalıyor güneyimize! Talandan devlet, yoktan ulus yaratma devri geçti ama şiir geçmişi de yazar, dün geçmemiş olanları yazdığı gibi!
İşte şair A. Galip ne yapıyor, özlediğinde özlediğini kendi ömrüne zar atıyor. Şairlerin ömrü zaten düşeş olmaz, ama zar atma hakkını kullanıyor O.
İnsanı özür de vurur, söz de, bir öyküde yoksan o öyküde boşluk vardır, boşluk soğuk Ankara gibidir, sonra geride kalan her şey, eski bir Sivas hatırasının yanık ahşap kokusudur. Sonra sır çekilmiş bir aynadır yüzü aşkın, bir yalnızlık ağacının doğurduğu sakızdır, en zahmetli yerinden, gövdesindeki düğümden. İşte A. Galip’in şiiri de buradan akıp geliyor. Sonra bir meczup elinde tuttuğu kulplu bir tarih kâsesini sözcüklere tutuyor, yere dökülmesin diyor sözcükler. Şair elindeki feneri bir cinayet fikrine doğru tutuyor ve tıkır tıkır işliyor şimdi aklımızda bir cinayet….
İntiharın son sözü; artık faturasını ödeyemiyorum bu aşkın, hoşça kalın der gibi gece, üst katta bir perde ayaklarına vururken adamın…
İşte Dehliz buradan çıkmış gibi, Melahat Bakkal’ın karşısında yalnızlıktan titreyen o perdenin titremesinden çıkmış gibi.
O gece ben de Dehliz’i A. Galip’in izniyle Şeyma’ya anlatmıştım, Şeyma’nın ayaklarına üst katın perdesi vuruyordu, saat, gece sıfır üçtü.
Dedim ki, Şeyma dönüşü yok artık bu biletin, Kurtuluş’a kadar koşalım. Burada bir parkın adı bile "demokrasi" değil Şeyma, n’olursun geç kalma sevmeye, sabaha az kaldı, sırtımızda bir kırbaç, o kadar çok acıtıyor ki, ucu Sivas’tan bir kuşun kanadını almış gibi, Dehliz bir yığınağı ateşe veriyor şimdi acımasız dizeleriyle.
Çek perdeyi Şeyma, çek ki tutuşmasın hayat, Ankara çok soğuk, sevişirsek kurtuluruz belki...