Çizimleriyle 'aynı ben' dedirten Cem Güventürk: Okuyucuyla kimyamızın çok uyuştuğunu hissediyorum

Çizimleriyle 'aynı ben' dedirten Cem Güventürk: Okuyucuyla kimyamızın çok uyuştuğunu hissediyorum
Karikatürist Güventürk, 'Çok zor elde ettiğim bir şey, o yüzden hep kıymetini bilerek devam ediyorum' sözleriyle mesleğini olan tutkusunu dile getiriyor.

Ayşegül BAŞAR


ARTI GERÇEK – Çizimleriyle ‘bu aynı benim hayatım’ dedirten Cem Güventürk, "Okuyucuyla kimyamızın çok uyuştuğunu hissediyorum. Ben kendimi bir kalıba koymuyorum, okuyucu da bir kalıp dahilinde yer almak istemiyor. O yüzden çok güzel bir uyum ve etkileşim var aramızda, bunu oluşturmanın zorluğuyla korumanın da kıymetini anlamış oluyorum." sözleriyle kendisiyle aynı şeyi düşünüp, hisseden birçok kişi ile kurduğu bağı ifade ediyor.

Alışılmışın dışında çizgileriyle karikatürseverlerin dikkatini çeken Cem Güventürk, 1989 İzmir’de doğdu. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Çizgi Film Animasyon bölümünden 2011 yılında mezun oldu ve ilk olarak Penguen’de çizmeye başladı. Uykusuz ve Kafa dergilerinde çizmeye devam eden Cem Güventürk ile okuyucularına ‘Sanki aynı ben’ dedirten çizimleri ve karikatür dünyası hakkında konuştuk. 6 yıldır profesyonel olarak çizimlerini sürdüren Güventürk, 4’üncü kitabı olan ‘Öyküler’i Kasım ayı içerisinde okuyucularıyla buluşturma hazırlığı içerisinde. Ayrıca ileriye dönük planları arasında bir film senaryosu hazırlamak da var.

İlk ‘karikatürist olmak istiyorum ben’ dediğiniz an ne zaman oldu, bunu dile getirdiğinizde çevrenizden nasıl tepkiler alıyordunuz?

Direkt karikatüristlik olmasa da çizmekle alakalı olacağını öyle bir şey yapmak istediğimi çok erken yaşlarda keşfetmiştim. Ailem de aslında yazı çizi işlerini ‘ana mesleğim’ dışında yandan yapmamı istiyordu ama ana meslek olarak ilerleyeceğim bir alan bulamadım. Zor tabii ne iş yaptığım sorulduğunda hala daha genel şeyler söylüyorum, çok anlaşılamayabilir çünkü halen. Ama benim şöyle bir avantajım var İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde dersler veriyorum. O yüzden işle ilgili konulara ‘akademisyenim’ diyerek başlayabiliyorum.

‘FORMA ŞANSINI BULDUĞUM ANDAN BERİ BIRAKMADIM’

Karikatür çizmeye profesyonel olarak ne zaman başladınız, bu süreç sizin için kolay oldu mu? Başlama hikayenizi paylaşır mısınız?

2014 yılında Penguen’de profesyonel olarak kendi köşemi çizmeye başladım. Askerden yeni gelmiştim ve bir dergide profesyonel olarak çalışmak hayallerim arasındaydı bunu gerçekleştirmek için bir on sene kadar uğraştım diyebilirim. Penguen dergisi o ara bir değişim dönüşüm içindeydi, sayfa sayısı artmıştı, o bir avantaja dönmüştü genç amatör çizerler için, forma şansını bulduğum andan beri bırakmadım… Çok zor elde ettiğim bir şey olmuştu benim için o yüzden hep kıymetini bilerek devam etmem gerekiyor gibi hissettim ve öyle de hissediyorum,  çünkü sevdiğim şeyi yapıyorum.

Sizin için özel olan ‘bende ayrı yeri var’ dediğiniz bir çalışmanız var mı?

Benim için hepsi kıymetli oluyor genelde, çizerken o haftayı kurtarmak gibi düşünüp yaptığım çalışmalar olmuyorlar. Kendime sevdirmeliyim çünkü önce, kendime kabul ettirmeliyim. Samimi ve benden olduğu sürece gerçekten içime siniyorsa çiziyorum bir fikri, illa bir çalışma ismi vermem gerekiyorsa "konu bizsek" öyküsünü bir ayrı seviyorum, çoğu öykünün fikrini bulma ve çizme aşamalarının kendi anıları oluyor. "Konu bizsek" aklımda bu anılarla hep iyi hissettiren bir öykü olarak kaldı.

Çizgileriniz alışılmışın dışında ve ‘sanki aynı ben’ dedirten tespitleriniz var. Hatta bu isimle bir karikatür kitabı da çıkardınız. Hayatımızın senaryosunu mu çiziyorsunuz?

Hiçbir zaman tarzım şu olacak şöyle çizeceğim böyle anlatacağım diyerek yola çıkmadım, bu kendi kendinizi sınırladığınız bir döngü içine sokabiliyor sizi. Ben hissettiğim en basit şeyi en basit şekliyle anlatayım istedim o kadar. Bir şişenin içine bir şeyler yazıp çizip denize gönderdim, karşı kıyından çok güzel bir karşılık buldu gibi oldu. Tamamen sürprizdi, riskli bir hareket sonuçta kendinizi açık ediyorsunuz, yeni bir çizer için de kendini çizip anlatmak zor bir metot ama benimki şansıma bir karşılık buldu ve farkında olmadan başladığım bir üretim sürecinde aslında benimle aynı şeyi düşünüp hisseden birçok kişi olduğunu anlamış oldum.

‘SANATIN KIRILA KIRILA İLERLEDİĞİNİ DÜŞÜNENLERDENİM’

Bir tarz olarak başlamadı, ama bir tarza dönüştü, şu ara benzer yapılan işleri çok sık görmeye başladım. Olduğu gibi devam etmesi gerekliliği hissetmiyorum bambaşka bir şeye de dönüşebilir, o organik değişim ve gelişimi istiyorum kendi içinde. Sanatın kırıla kırıla ilerlediğini düşünenlerdenim, o anlamda yeni şeyler eklemek çıkarmak başka anlatım dilleri, formları bulmaya çalışıyorum, asla böyle çizmeliyim böyle anlatmalıyım diye bir kırmızı çizgi çekmedim, kendimi bunun gibi şeylerle sınırlandırırsam sanatımı da ilerletemem zaten. Çokça izlemeye, okumaya, incelemeye çalışıyorum gözlem anlamında birikimlerinizle tecrübelerinizle eş oranda ilerleyen bir alan bu, o yüzden her zaman daha iyi nasıl yapabilirim nasıl farklı anlatımlar oluşturabilirim ona odaklıyım.

Karikatürlük mesleği henüz Çalışma Bakanlığınca tanınmış bir meslek değil bildiğim kadarıyla. İşin emekçisi olarak karikatüristlik, sizce ülkemizde ve dünyamızda hakettiği değeri görüyor mu? Sanatta ilhamı bulmak için sınırları zorlamak gerekiyor, tabi aynı baskı koşulları ilhamı kendi eliyle de getirebiliyor. Ülkemizde karikatüristlerin özgür bir çalışma ortamı olduğunu düşünüyor musunuz?

Meslek tanımı anlamında doğru, yakın çevremde bile hala meslek anlamında nasıl bir şey yaptığım bulanık bir konu olabiliyor. Mizah dergiciliği bizde çok sağlam ve gelenekçi bir damar. Dünyada haftalık mizah dergisi kavramı yok diye biliyorum. Çok yoğun, yorucu ve korkutucu bir tempo. Nasıl yapabildiğimiz konusunda -dergide de konuştuğumuzda- kimsenin pek bir fikri olmuyor, bir şekilde yapabiliyoruz. Herhalde geçen hafta yaptık bu hafta da yaparız gibi bir düşünceyle senelerdir hayatımızda mizah dergiciliği. İlham da çok anlaşılabilir bir konu değil maalesef, kendimden örnek vermem gerekirse çok kolay çizebildiğim bolca konu ve anekdotum olduğu zamanlar da oluyor, bir tane bile olmadığı da. O haftaki ruh haliniz ve modunuz önemli oluyor. Otosansürlerimiz var muhakkak ama asıl kafa yorduğumuz konu işin kalitesi, kendi açımdan; şunu çizmeyeyim veya editörler tarafından şunu yazma çizme gibi bir bariyerle karşılaşmadım hiç.

Karikatürün akademideki yeri ne durumda?

Akademik anlamda güzel sanatlar fakültelerinin özellikle animasyon ve grafik bölümlerinde karikatürle çok yakın temasta dersler var, tam karşılığı karikatür olmasa da karakter tasarımı, storyboarding, hikaye anlatma/resimleme dalları karikatürün ana prensiplerinden aslında. Karikatür ve mizah dergiciliği konusu her şey olan bir dünyaya sahip, o yüzden konu olarak politika da magazin de kültür sanat da bu çemberin daima içinde. Dünyanın bilgiyi üretme işleme ve sunma hızı inanılmaz bir ivme kazandı. Dergiler de dünyadaki birçok şey gibi değişim ve dönüşüm içine girdi, kuşak farklarının arasındaki süre dilimi de çok kısaldı o yüzden o farkı kapatmaya yönelik daha genç ve dinamik kalmanız gerekiyor, biz de o bağlamda içerikler üretmeye çalışıyoruz zaten.

‘CORONAVİRUS’ÜN ARTILARINI DA EKSİLERİNİ DE FAZLASIYLA YAŞADIK’

Karikatür dünyası Coronavirus’ten nasıl etkilendi? Evde kalma sürecinin çizimlerinize ve iç dünyanıza bir etkisi oldu mu?

Karikatüristlik bana yalnız bir meslek gibi geliyor, çok fazla iç dünyanıza dönmeniz gerekiyor, yeni tabirle "introvert" insanlar tarafından üretilebilirmiş gibi. O yüzden üretim anlamında biz zaten iç dünyamızdan çokça beslendiğimiz için, bu süreç teorikte avantaja bile dönüşmüş olabilir. Pratik açıdan ise dergileri okuyucuya ulaştırmakta çok zorlandığımız bir dönemdi. Birçok alternatif bulmak zorunda kaldık, örneğin dijital bir uygulama üzerinden okutmak gibi. Bu da aslında biraz önce altını çizdiğim dünyanın değişimine gösterdiğiniz reaksiyonla alakalıydı. Zorunda kalıp adapte olmaya çalıştığımız bir dönemdi, artılarını da eksilerini de fazlasıyla yaşadık.

Bir karikatür sanatçısının kendisine ve çizimlerine ait ne gibi özellikler size 'İyi bir karikatürist' dedirtir.

Bence bizde tabirlerin sözlük anlamına çok takılı kalınıyor, iyisi şudur kötüsü budur, şöyle olmalıdır böyle olmamalıdır gibi şeyler söyleyebilmek hele ki bunun bir sanat dalı olduğunu düşündüğümüzde çok afaki kalıyor. Ben bir eserin bende oluşturduğu hislere bakıyorum sadece, dinlediğim bir parçada izlediğim bir filmde. Bunların hepsi kişisel yorumlar olabilir anca. Bu zamana kadar bu meslekte edindiğim tecrübe ve bilgi dahilinde sadece şunu söyleyebilirim; sizin bir eseri üretirken gösterdiğiniz yoğunluk ve hissiyat; onu okuyan, gören, dinleyen, izleyen kişide de muhakkak karşılık buluyor.

‘OKUYUCUYLA KİMYAMIZIN ÇOK UYUŞTUĞUNU HİSSEDİYORUM’

Okuyucularınızın değerlendirmeleri nasıl oluyor, tepkiler nasıl?

Olumlu veya olumsuz eleştiriler en başından beri oluyor. Göreli bir iş yapıyorsunuz sonuçta, sanatta mutlak iyiyi ve güzeli bulmak ve onu üretmek gibi bir şey söz konusu olmuyor. Okuyucuyla kimyamızın çok uyuştuğunu hissediyorum. Ben kendimi bir kalıba koymuyorum, okuyucu da bir kalıp dahilinde yer almak istemiyor. O yüzden çok güzel bir uyum ve etkileşim var aramızda, bunu oluşturmanın zorluğuyla korumanın da kıymetini anlamış oluyorum. Çizgi öyküler yapmayı seviyorum tam karşılığı tabir olarak bu sanırım, yazı dilinin veya çizginin öne geçmesi aslında o anlatmak istediğiniz öykünün dinamikleriyle alakalı oluyor, her zaman öyküyü siz bir yere götüremiyorsunuz, o da size bir şeyler söylüyor ve sizi bir yerlere götürebiliyor. O ritme göre üretmeyi seviyorum, kendi içinde daima bir denge oluşturuyor.

İleriye dönük planlarınız neler, nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz?

Pandemi öncesinde kolları sıvayıp başladığım bir sinema filmi senaryosu vardı, onu tamamlamak ve bir sinema sevdalısı olarak beyaz perdede izlemek istiyorum. Resim çok sevdiğim bir alan, tablolar yapmaya başladım belki ileriki dönemde onlardan oluşan bir sergi olabilir.

Ama en önemlisi şu an üzerinde çalıştığım "ÖYKÜLER" kitabım. 4.kitap olarak bu sefer bambaşka bir tarz ve teknikte bir kitap hazırladık, tamamlanmasına çok az bir kısım kaldı, muhtemelen Kasım ayı ortası gibi raflarda olacak, çok içime sinen imza bir iş oldu diyebilirim, okuyucularla buluşturabilmek için çok heyecanlı olduğum en yakın zaman planım bu diyebilirim.

Öne Çıkanlar