2. Dünya Savaşı sonrası yaşama tutunmaya çalışan insanın hikâyesi

2. Dünya Savaşı sonrası yaşama tutunmaya çalışan insanın hikâyesi
Yolcu Tiyatro Yönetmeni Ersin Umut Güler, Oyuncu Cenk Dost Verdi ve teknik ekipten Tufan Dağtekin'le 'Kapıların Dışında' hakkında konuştuk.

Önder Birol BIYIK


ARTI GERÇEK - Yolcu Tiyatro bu yıl dört farklı oyunla sezona giriyor. Wolfgang Borchert'in yazdığı Behçet Necatigil’in Türkçeye çevirdiği, tiyatro tarihinin en güçlü savaş karşıtı  oyunu olarak bilinen bir oyun Kapıların Dışında. Oyun Geçtiğimiz günlerde Moda Sahnesi'nde prömiyerini yaparak sezon, dedi. Yolcu Tiyatro hem sergilediği oyunların içeriği, hem sanatsal çıtası, hem de teknik açılımları ile dolu dolu bir tiyatro serüveninin izini sürüyor. 

Yolcu Tiyatro Yönetmeni Ersin Umut Güler, Oyuncu Cenk Dost Verdi ve teknik ekipten Tufan Dağtekin'le Kapıların Dışında hakkında konuştuk. 

-  Öncelikle Kapıların Dışında hakkında konuşalım biraz. Oyun nasıl ortaya çıktı?

ERSİN UMUT GÜLER- Kapıların Dışında, Yolcu Tiyatro’nun 7 sene önce ortaya çıkmış ilk projesiydi. 2019 yılında tekrar gündeme geldi. Türkiye’de ve Ortadoğu’daki savaş, benim bu savaşla ilgili kişisel hikâyem, tiyatro tarihinde yazılmış bence en güçlü ve edebi tiyatro metnini tekrar sahnelemeye karar vermem konusunda etkili oldu. Bu yeni sahnelemede oyuncuların büyük çoğunluğu değişti. Oyunun rejisinde değişiklikler oldu. Animasyon, kostüm ve ışık tasarımları yeniden yapıldı. 

- Kapıların Dışında oyunu yazarının ilginç bir hikâyesi var. Yazar Nazi Almanya'sında savaşa katılmayı reddettiği için tutuklanıyor. Sonra zorla savaşa gönderiliyor. Oyun bu bakımdan özyaşam öyküsü olarak da anlam kazanıyor. Wolfgang Borchert’ten söz edelim biraz…

ERSİN UMUT GÜLER - Borchert yıkım edebiyatının öncü yazarlarından. Öykü ve şiir kitapları var, tiyatrolarda çalışıyor.  2. Dünya Savaşı'nda savaşmak zorunda kalmış ama aslında döneminin vicdani redçisi. Savaşı, acıları, yıkımı görmüş, yaşamış bir yazar. Oyunun, yazarın hayatından parçalar taşıdığı muhakkak. Oyunu da İsviçre’de tedavi gördüğü hastane odasında yaklaşık iki hafta içinde yazıyor. Expresyonizm akımının ortaya çıkışından çok sonra akımın en iyi metinlerinden birini yaratıyor. Oyunda gerçekten savaşmış tek oyun kişisi olan Çavuş Beckmann karakterinin yıkımını, hayata tutunma çabasını ve yazarın Beckmann’ın etrafındaki tiplerde yarattığı kayıtsızlığı, yağmacılığı ve savaştan beslenme halini görüyoruz. Aradan geçen 70 yıl içinde değişen pek de bir şey olmaması acı ama gerçek. 

- Oyunun Türkçe şiirin köşe taşlarından Behçet Necatigil tarafından çevrilmiş olması metne şiirsel bir tat katmış. Alt metinde güçlü metaforik göndermeler hemen dikkatimi çekti. Çevirinin Behçet Necatigil kaleminden çıkması oyuna nasıl bir katkı sağlıyor?

ERSİN UMUT GÜLER - Behçet Necatigil’in güzel ve edebi çevirisi bize katkı sundu elbette. Şairin çevirisi de şiir gibi oluyor bazen. Çevirideki yorum farkını metinleri karşılaştırdığınız zaman çok net hissedersiniz. Ben oyunu, herhangi bir yerde ve zamanda bir savaşın ardında geçirmeyi tercih ettim. Zamansız ve mekânsız bir boşlukta savaşın acılarının üzerine basmak bence 2. Dünya Savaşı hikâyesi anlatmaktan daha etkili. Türkiye’de sanat üreten, savaşın tanığı bir sanatçı olarak söylüyorum bunu. Bu sebeple oyunda günümüze ait sözler, görseller, materyaller kullandık. Doğal olarak dil gibi değişen, gelişen, durağan olmayan bir gerçekliği yer yer 1950’lerin yazım ve çeviri üslubundan kopardık. Daha günümüze ait kelimeler geldi sahne üstündeki yorumda. Çevirinin güzelliği ve şiirselliği, bizi zorladı ama bu güncelleştirmeleri yaparken de bize yeni kapılar açtı.  

- Tufan Dağtekin'e sorayım... Kapıların Dışında'da bilindik tiyatro tekniklerinin dışında dijitali, animatif, sinematografik anlatı tekniklerini kullanarak sinema ile tiyatronun özgün bir alaşımı olarak yeni teknik açılımlar kazandırmışsınız tiyatroya. Metnin yazıldığı tarih göz önünde tutulursa ana metinde bu tekniğin yer alması çok olası değil. Bu tekniği ilk siz uyguladınız sanırım Türkiye’de tiyatroya. Fikir nasıl doğdu?

TUFAN DAĞTEKİN - Sahne teknolojilerini yaklaşık 15 yıldır lansman ve toplantı sektöründe profesyonel olarak kullanıyorduk ama her zaman tiyatro ve müzikal ile birleştirmek hayalimdi. Daha önceleri bazı yapımcılarla uğraşmamıza rağmen gerek bütçelerden gerekse teknik donanımlardan dolayı gerçekleştiremedik. O zamanlar Umut ile tanışmıyorduk. Uzun süreli çalışmalarımdan sonra bu tekniğin Türkiye’de daha zamanın gelmediğine inandığım için vazgeçmiştim. Umut ile tanıştıktan sonra bu istek yine alevlendi ve kendi imkanlarımız ile neler yapabileceğimize konsantre olduk ve sonuçta Kapıların Dışında bu teknikle ortaya çıktı.  Prömiyerini 19 Mart 2013’te yaptı.  Daha önce tiyatro sahnesinde benzer teknolojiler kullanıldı ama bana göre hep küçük bir detay olarak kaldı. Biz teknolojiyi bir oyuncu gibi düşünüp tüm oyunda etkisi olan bir noktaya getirmek istedik. 

- Tiyatro için zor ve maliyetli bir iş olsa gerek...

TUFAN DAĞTEKİN - Zamanın ve teknolojinin gelişimini sahneden uzak tutmak mümkün değil. Bugün artık hemen hemen her tiyatronun sahnede teknoloji kullanma isteği var. Teknoloji, prodüksiyon ve üretim süreçleri tiyatro dünyasına çok yabancı olduğu için henüz bu iki dünya, Türkiye’de birbiri ile tam anlamda çalışabilir durumda değil. Farklı disiplinler farklı sorumluluklar gerektiriyor bu. Tiyatro yapınızın uzun yıllar alıştığı bir çalışma şekli varsa bunu entegre etmek çok zor. Tüm düşünce şeklinin değişmesi gerekiyor. Bu süreç Yolcu Tiyatro'nun kuruluşun temelinde olduğu için biz uygun çalışma ortamımızı oluşturduk. Gerek teknik gerekse prodüksiyon konusunda profesyoneller ile çalıştığımızdan sorunsuz ilerledik.  Tabii ki elimizdeki imkânlar çok sınırlıydı o yüzden her zaman iyileştirmeye devam ediyoruz. Bu gün Yolcu Tiyatro teknolojiyi farklı kullanan bir tiyatro olarak tanınıyor. Bir oyuncu ya da yönetmen nasıl her oyunda daha iyiye gitmek için değişiklikler yapıyorsa, teknik ve prodüksiyon anlamında da sürekli iyileştirmeler yapmaya çalışıyoruz, yani işin son noktası hiçbir zaman konmuyor.

- Kapıların dışına expresyonist bir anlayışla kaleme alınmış ve sahneye uyarlanmış bir oyun. Savaşın çok içinden, irkilten bir sorgulama ile yüz yüze bırakıyor izleyiciyi. Metnin yoğun duygu kozmosu, eleştirel gücü inandırıcılığı sağlama bakımından düşündürmedi mi sizi? Doğrusu çok da başarılı bir performans izledik.

ERSİN UMUT GÜLER - Oyun savaşı ve savaşın yarattığı yıkımı anlatıyor. Benim sahnelemeye başlamadan önce bu oyunla ilgili en büyük çekincem, seyircinin bu oyunun acılarını hissetmemesi, oyunla bu yıkımı anlayıp sorgulayacak bir yakınlık kuramaması düşüncesi oldu. Savaşı hiç yaşamadan savaşlarla ilgili onlarca film izlemiş, kitaplar okumuş, tablolara, fotoğraflara bakmış bir seyirci olabilir bizim seyircimiz ama yıkımı görmeyip, gerçekten hissetmeyen birinin oyunla ilgili kuracağı yakınlık yüzeysel kalabilir. Beckmann zamanın kırıldığı bir boşlukta oradan oraya savruluyor. Savaşı yaşamış ya da büyük yıkımlarla, kayıplarla karşı karşıya kalan insanların ortak acısı gibi... Beckmann ne demek istiyor, artık daha iyi anlıyorum. Ben de zamanın kırıldığı bir yerdeyim. Bu hissimi oyunu izleyecek on binlerce insana nasıl anlatıyorum işte bu da benim sancım oyunun yönetmeni olarak. 

- Oyunun ana temi, psikiyatride Vietnam Sendromu olarak da bilinen, Post Dramatik Sendrom... Hemen aklıma 90’lı yıllarda Nadire Mater’in kaleme aldığı Mehmedin Kitabı geldi. Ancak o kitapta öz yaşam öyküsüne yer verilen askerler, derin travmalarla kontrolsüz bir sosyal uyumsuzluk ve öfke patlamaları yaşayan tipolojilerdi. Kapıların Dışında ise post dramatik bulgular içermekle birlikte Beckmann'ın hikâyesinde savaş eleştirisi ve savaş karşısında toplumsal bir sorgulama da içeriyor. Bu bakımdan bir yüzleşme oyunu diyebilir miyiz? Başrol oyuncusu olarak Cenk ne düşünür bu konuda?

CENK DOST VERDİ - Evet, kesinlikle öyle. Fakat oyunun yaşattığı yüzleşme iki boyutlu... İlki, "savaş"  olgusunun geneline getirilen, eleştirel bakışla sağlanan dışsal, sizin de belirttiğiniz gibi toplumsal sorgulamanın sonucu olan bir yüzleşme. Diğeri ise başkarakter Beckmann’ın bütün "fazla-aşırı", fakat maalesef ki gerçek marazlarına bu kadar yakından tanık olmamız nedeniyle yaşadığımız çaresizlik hissinin bizde yarattığı hesaplaşma. Kopan bir uzva bakmak kolu kopmuş bir insana bakmaktan daha kolaydır. Çünkü kolu kopan insan her an, "Neden?!" diye sorabilir. Bu yüzden Beckmann’ın patolojileri dâhil tüm fiziksel marazlarıyla seyircinin bu kadar yakınına gelmesi, bu yüzleşme 'çilesini' kaçınılmaz ve teatral kılıyor.

- Yıllar önce Stalingrad’dan Mektuplar isimli bir kitap okumuştum. Nazi askerlerinin cepheden ailelerine yazdığı mektuplardan oluşan kısa ama sarsıcı bir kitaptı. Bu mektupların hiçbiri savaş sırasında ailelerine verilmemiş, yıllar sonra arşivlerden gün ışığına çıkartılmıştı. O mektuplarda pek çok Nazi askerinin savaş koşularında tanrı ile hesaplaşması göze çarpıyordu. Benzer bir izlek sizin oyununuzda da var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

CENK DOST VERDİ- Beckmann tanrı ile karşılaştığı rüya sahnesinde şöyle der; "Seni ibadethanelere kapadılar biz artık birbirimizi duyamıyoruz." Tanrı, inanma ihtiyacının bizdeki en derin defosu ne yazık ki. Savaş aslında bu dogmayı iki yönlü olarak şekillendirdi; bir yandan bütün bu vahşet karşısında çaresiz kalan insan, en çok o tanrıya sığınma ihtiyacı hissetti ya da onu olanların müsebbibi haline getirip işin içinden sıyrıldığını zannetti. Fakat bu sığınmanın faydasızlığını en ağır bedellerle gördü ve tanrının yokluğu daha akla yatkın gelmeye başladı. Savaş koşullarını düşündüğümüzde çok da şaşırtıcı gelmiyor aslında mektuplar. Yine aynı sahnede Beckmann hepimiz adına tanrıya şöyle sesleniyor: "Görüyorum ki sen mızmız, mürekkep yalamış bir ilahiyatçısın, hepsi o." Bu da sizce o mektuplardan birisi değil mi?

- Evet... Savaşın oyunda da işlenen başka bir trajedisini sormak istiyorum; oyunda ana kahraman intihar ederken yeniden Elbee ırmağı tarafından intiharı kabule edilmeyerek hayata gönderiliyor ancak tüm tutunma çabasına rağmen yine başarısız olarak oyunun başladığı intihar noktasına dönüyor. 2. Dünya savaşı büyük bir yıkım elbette. VirginaWoolf, Stefan Zweig ve karısı, Walter Benjamin gibi yazar ve düşünürler savaşın yarattığı umutsuzluk ve sorgulamalarla intihar etti. Adorno’nun o meşhur "Auschwitz’ten sonra şiir yazılamaz" vecizi savaşın yarattığı kirlenmiş insana işaret ediyordu. Kapıların Dışında’nın ana kahramanı Beckmann da aynı akıbete uğruyor. Gerçekten de bu kadar umutsuz mu olmalıyız savaşın yıkımları karşısında?

CENK DOST VERDİ - Adorno'nun aynı zamanda "Auschwitz bir daha asla tekrar etmeyecek," söylemlerine karşı, düzen aynı kaldıkça, herhangi bir başka’lığı olanlar istatistiki değerler olarak görülüp ortadan kaldırılmaya devam ettikçe, bu tekrar ihtimali bir tehdit oluşturacaktır, demiştir. Bu önemli bir nokta aslında... Umutsuzluğu çağıran şey, insanın neler yapabileceğinin, ne kadar acımasız olabileceğinin ortaya çıkışıydı. Düzen hala aynı ve tehdit sürüyor. Ama Beckmann’ın akıbeti bize bir umutsuzluk kadar tüm marazlarına rağmen hayatta kalmak için direnen bir adamın hikâyesini de sunuyor. Savaşı görmeli ve tanımalıyız, diyor. Kirlenmiş bir insanoğlundan söz etmek mümkün elbet ama ona hazırlıklı olmalı ve "hayır" diyebilmeliyiz. Bu bağlamda, bir karamsarlıktan çok bir hayata tutunma çabası var, diyebiliriz. Yeniden intihar noktasına dönüyor ama biz tüm bu süreç boyunca seyirci, onun var olma savaşına tanıklık ediyor. Biz umutsuzluktan değil, yaşamdan yana olmak durumundayız. Bunun için de bizi Beckmann yapmak isteyenleri kapımızın dışında bırakmalıyız. 

- Biraz da sezonda izleyici ile buluşacak diğer oyunlarınızdan söz edelim. 13 ödüllü oyun Joko’nun Doğum Günü, Kürklü Venüs sezonun ilk yarısında sahnelenecek. Özel bir tiyatro için bir hayli yüklü bir program.

ERSİN UMUT GÜLER - Kürklü Venüs 3. sezonunda ve oynamaya devam ediyoruz. Sadece benim menüsküs ameliyatımdan dolayı Kasım ve Aralık aylarında oynayamayacağız ama sonrasında devam edeceğiz. Joko’nun Doğum Günü, Cenk’in 11 aylık tutsaklığının ardından 3. sezonuna başladı ve oynamaya devam ediyoruz. Nisan ayında yeni oyunumuz sahnelenmeye başlanacak. Max Frisch’in bir eserinden benim uyarladığım ve yöneteceğim, bizi zorlayan ve heyecanlandıran bir proje. 

- Anadolu turneleri düşünüyor musunuz?

ERSİN UMUT GÜLER - İstanbul’da farklı lokasyonlarda ve sahnelerde oynuyoruz oyunlarımızı. Elimizden geldiğince İstanbul dışında da sahneliyoruz. Aralık ayında Kapıların Dışında ile Eskişehir, Ankara ve Bursa turnelerimiz olacak.  Bu güzel röportaj için teşekkürler. 


YOLCU TİYATRO YARI SEZON OYUN TAKVİMİ

Kapıların Dışında

14 Kasım 2019, Perşembe, Sabancı Gösteri Merkezi- iSTANBUL
16 Kasım 2019, Cumartesi, Sahne Pulcherie -İSTANBUL
3 Aralık 2019, Salı, Moda Sahnesi-İSTANBUL
11 Aralık 2019, Çarşamba, Zübeyde Hanım Kültür Merkezi-ESKİŞEHİR
12 Aralık 2019, Perşembe, Çankaya Sahne* ANKARA
21 Aralık 2019, Cumartesi, Sahne Pulcherie- İSTANBUL
26 Aralık  2019,Perşembe, Nazım Hikmet Kültür Merkez-BURSA

Joko’nun Doğum Günü

11 Kasım 2019, Pazartesi, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi-İSTANBUL 
4 Aralık  2019,Çarşamba, Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi-İSTANBUL 
19 Aralık  2019, Perşembe, Profilo Kültür Merkezi-İSTANBUL

 

Öne Çıkanlar