'Yazamayınca fotoğrafa başladım'

'Yazamayınca fotoğrafa başladım'
Diyarbakırlı fotoğraf sanatçısı Mehmet Masum Süer '80'lerde ve '90'larda yıllarda yazı yazamadığımız için fotoğrafa yöneldik. Şimdi fotoğraf da çekemiyoruz' diyor.

ARTI GERÇEK- Mehmet Masum Süer, Diyarbakır’da yaşayan ödüllü bir fotoğrafçı. Aynı zamanda eski bir gazeteci. Hasankeyf’ten Sur’a çektiği tarihi ve kültürel değerleri içinde barından birçok fotoğrafı ödüle layık görüldü. Bir zamanlar çektiği Hasankeyf’in sular altında kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceği, Sur’un bu kadar büyük bir yıkım yaşayabileceğini belki aklının ucuna bile getiremezdi. Şimdi sokak sokak gezdiği, ödüllere konu olan Sur hem yıkık hem de yasaklı. Fotoğraf sanatçısı Süer ile tarihi On Gözlü Köprü'nün başında Hasankeyf’ten Sur’a yaşanan yıkımı, bölgede son dönemde yaşanılanları, OHAL döneminde fotoğrafçılığı konuştuk.

- Diyarbakır’dan, Mardin, Hasankeyf ve Urfa’ya kentlerdeki tarihi ve kültürel değerleri fotoğraflıyorsunuz.  Aynı zamanda eski gazetecisiniz. Neden yazıdan vazgeçip fotoğrafa yöneldiniz? Özel bir nedeni var mı?

Gazeteciliğe muhabir olarak 1976 yılında başladım. Birçok haber ajansında muhabirlik yaptım. 1981 yılında Diyarbakır’da haftalık gazete yayınladım. 1980’lerin darbe ortamında bir şey yazıp çizemediğimizi görünce gazeteyi kapattım. Biraz ara verdikten sonra 1987’de tekrar haberciliğe döndüm. 1992 yılına kadar Milliyet gazetesinin Diyarbakır bürosunda çalıştım. 1992 sürecinden sonra ise aynı durumla karşı karşıya kaldık. Yazı bir yerde anlamsız kalınca habercilikten çekildim. Dil, kültür ve tarih konularında araştırmalara yöneldim. 2000’lerden sonra, yazamadıklarımı görsel olarak kayda geçme fikri gelişti bende. Tarihi mekanların fotoğraflarıyla başladım. Fotoğrafların beğenildiğini görünce de bunu geliştirdim ve bugüne kadar sürdürdüm.  

- Türkiye ve dünya çapında birçok ödüle layık görüldünüz. Bugüne kadar kaç ödül aldınız?

Dünya Fotoğraf Sanatı Federasyonu’ndan bir yıl önce diploma aldım. Şuan federasyon fotoğrafçısıyım. İki yıldan fazla dünyadaki uluslararası yarışmalara katılmaya başladım. Sergileme, ödül, mansiyon şeklinde 2 yüz civarında ödül aldım. Şu ana kadar kazandığım en büyük ödül, 3-4 gün önce Çin’den geldi. Gazetecilik haber fotoğrafçılığında uluslararası bir yarışmada altın madalya kazandım. Aynı yarışmada, 42 fotoğrafım sergilemeye değer görüldü. Bunun mutluluğunu heyecanını bugünlerde yaşıyorum.

Ödülünüzü almak için Çin’e gidecek misiniz?

Çin, Uluslararası Fotoğrafçılık Birliği 10. kuruluş yıl dönümünü kutluyor. Birliğin Çin temsilciği dünyadan on fotoğrafçıyı Çin’e davet etti.  Bunların arasında bende varım. Ama maalesef üzülerek belirteyim ki içinde bulunduğum ekonomik şartlar yüzünden gidemiyorum. Daveti kabul edemedim. Uluslararası bir ortamda ülkemi, kültürümü, özellikle kentimi tanıtamamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Çin’e ailem ve yakınlarımdan bir şekilde parayı bulup gidebilirdim. Ancak son 5 yıldır, yaptığım hizmetlere karşılık, yurt dışındaki bir davete gidemiyor olmam çok ağrıma gitti. Ayrıca onun da üzüntüsünü de yaşıyorum.

Ekonomik nedenlerden dolayı böyle önemli bir ödülü almaya gidemediğinizi söylediniz. Siz ve sizin gibi fotoğraf sanatçıları başka ne tür sorunlar yaşıyor. Türkiye’de fotoğraf sanatçılarının değeri biliniyor mu?

Fotoğrafçılık, müzik ve tiyatro başta olmak üzere sanatın her alanında bu tür sorunlar yaşanıyor.  Toplumda sanatı gereksiz görme veya olmasa da olur şeklinde bir düşünce var. Sanata değer verme anlamında bir eksikliğin olduğu açık ortada. Devlet desteği olursa nasıl olur, yapılır mı yapılmaz mı tartışmaları da var? Devlet desteği işin içine girmeyince sanatınızı nasıl icra edeceksiniz o da bir sorun. Kurumlardan aldığınız zaman kurumlarla politik bir temasa girmiş oluyorsunuz, oradan da ödün veriyorsunuz kişiliğinizden… Böyle bir ikilem var. Ekonomik anlamda batı ülkelerindeki gibi sanatınız para etse iki tarafa da bağlı kalmazsınız, ne sivil kesime ne de devlete. Bizim alanımızda yaşanan sorunun başında telifler geliyor. Telif ücretleri ile ilgili yasa ne yazık ki işletilmiyor. Uluslararası bir şirket bilboardlarda 8 fotoğrafımı izinsiz kullandı. Bu durumla ilgi açtığım dava 2 yıldır devam ediyor. Hala bir sonuç çıkmadı. Bir belediye başkanı bana ‘taş toprak fotoğrafına para mı ödeyeceğiz’ diyebiliyor. Bir genel sekreterde ‘Zaten sabahtan akşama kadar sosyal medyada paylaşılıyor. Bunlara neden telif ödensin’ diyebiliyor. Telif ücreti ödememe konusunda ne yazık ki sorunlar yaşanıyor.

1992 yılında havadan çekilmiş Sur fotoğrafları

- Tarihi ve kültürel yönden fotoğraf çalışmalarınızın büyük bir kısmını Sur’da gerçekleştirdiniz. Sur son dönemde en büyük tarihi yıkımı yaşadı. Fotoğrafları çekerken Sur’un bir gün böyle bir yıkım yaşayacağı aklınıza gelir miydi?

Hasankeyf’in sular altında kalacağını uzun yıllardır biliyorduk. Fotoğraflarını çekerken de bu olasılık aklımdan hiç çıkmadı. Ama Sur’un böyle bir akıbete uğrayacağı gündemde değildi. Sur bizim çalışma alanımızdı. Diyarbakır kimliğini tarihi Sur ilçesinde buluyorduk. Camiler, kiliseler, tarihi yapılar, kervansaraylar… Fotoğraflarımın çoğu zaten bu alanlardan, 1990-1992 yıllarında Sur’un bugün yıkılan alanının havadan çekilmiş fotoğrafları var. Sur’un böyle olacağı aklımdan geçmezdi. Yani bilmiyorum o fotoğrafları çektiğime sevineyim mi, üzüleyim mi…

- Yıkım öncesi çektiğiniz fotoğraflara baktığınızda ne hissediyorsunuz?

Şehirler ortadan kalkıyor, Hasankeyf sular altında kalıyor. Zeugma yine aynı şekilde… Sur gibi şehir ortadan kalkıyor. Sadece bina değil, bir yaşam ortadan kalkıyor. Duygularım çok karışık… Bu kadar kültürel değerlerin, tarihi yapıların ortadan kalkmasına insan bir anlam veremiyor.

- Ülke genelinde uygulanan OHAL üç ay daha uzatıldı. OHAL bölgede daha çok hissediliyor. Fotoğrafçı olarak OHAL döneminde sorun yaşıyor musunuz?

Bölge olarak hep gerginlikler yaşadık. 1980 ve 1990'lı yıllarda ben ve benim gibi çalışan arkadaşlar muhabirlik ve fotoğrafçılığı yapamadı. Arkadaşlarımız, resmi davetler dışında bir yere çıkamadı. O dönemde çok zor şartlar altında çalışmalar vardı. O dönemde yaşadığımız sorunların benzerini yaşıyoruz. OHAL’in de uygulamada olduğu bu dönemde herkes tedirgin. Sokakta çalışma yaptığınızda hem sivil halk, hem de güvenlik güçleri size şüphe ile yaklaşıyor. Güvenlik kaygısından dolayı çalışma yapmanız engellenebiliyor. Zaten 1990'lı yıllardan sonra fotoğraf çekemememin nedeni buydu. Böyle olunca da fotoğraf ve filme karşı bir hassasiyet oluşuyor. Fotoğrafçılar olarak rahat çekim yapamıyoruz.

- 1980'li ve 1990'lı yıllarda yazı yazamadığınız için fotoğrafa yöneldiğinizi söylediniz. Şimdi ise fotoğraf da çekemiyorsunuz...

Galiba artık fotoğraf da çekmeyeceğiz, öyle görünüyor. Çok haklısınız artık o duruma geldik, acı bir durum.



- OHAL’i, bölgede yaşanan yıkımları ve ruh halini hangi fotoğrafla yansıtırdınız?

Sur fotoğrafı. 1992 yılında Sur’un havadan çektiği fotoğraflarımda da göreceksiniz. Sur’daki evler iki katlıydı. Hepsi taş duvar. Evlerin bahçeleri yemyeşildi. Evet yoksulluk tabii ki vardı, ama birde Sur’un kendine özgü sosyal yaşamı vardı. Şu anda bu yaşam ortadan kalkıyor. Çok acı bir şey. En büyük acıyı, Sur’un yok oluşunu anlatan bu fotoğrafla yaşıyorum. Her gün gittiğimiz, görmeden edemediğimiz bir alandı Sur. Şimdi ortadan kalktı. Acı bir durum.

- Dünya Miras Listesi'nde olan Hevsel Bahçeleri’nde kızıl tilkiyi fotoğrafladınız. Sur’da yaşananlar Hevsel’i de olumsuz etkilemiş durumda. Hevsel bahçelerinde yaban hayatının korunmasına yönelik bir şeyler yapılıyor mu?

Koruma anlamında gözle görülen bir şey yok. Kırklar Dağı’ndaki yapılaşmalar insanı ürkütüyor. Acaba sıra Hevsel bahçelerine mi geliyor, sorusunu akıllara getiriyor. Birkaç yıl öncesine kadar çok sayıda balıkçıl kuşu, güpegündüz gelip burada barınıyorlardı. Bölgede hızla yayılan inşaatlardan dolayı kuşlar gelmez oldu. İnşaat ve makineleşmenin bulunduğu yerde doğal hayat sürmez. Kırklar Dağı gibi Hevsel’de de yapılaşmaya gidilecek gibi görünüyor.

- Fotoğraflayarak buraları ölümsüzleştiriyorsunuz, ama insan eliyle de bir yok ediliş var. Buna bir siteminiz var mı?

Aslında ben sitemimi fotoğraflarla dile getiriyorum. En son çektiğim kızıl tilki ilk defa Hevsel bahçelerinde belgelendi. Sosyal medyadan çok olumlu tepkiler geldi. Bu hayvanların korunması gerektiği noktasında ortak bir bilinç oluştu.

- Fotoğrafını çektiğiniz o tilki hala yaşıyor mu?

Şubat ayında bir tanesi öldürülmüştü. Onu fotoğraflamıştım. Haziran ayında bir yuva keşfettim. İçinde 3 yavru vardı. İki hafta sabah akşam onları izliyordum. Her anlarını fotoğrafladım. Kızıl tilkileri o şekilde belgelemek, o anları ölümsüzleştirmek benim için büyük bir mutluluktu.

- Bundan sonra ne tür projeleriniz var?

Proje geliştirmekte sıkıntı çekiyoruz. Dediğim nedenlerden dolayı sıkıntı çekiyoruz. Birde Kürt sanatçılarının her alanda portrelerini çekiyordum. 200 portre tamamlandı. Bu gergin ortamdan kaynaklı çalışmamı durdurdum. Bu projemi sürdürmek istiyorum. Eğer fırsat bulursam, bölgede uygun olursa Ezidilerin yaşadığı Laleş ile Revanduz kentinin coğrafyasını fotoğraflamak belgelemek istiyorum. 

Öne Çıkanlar