Koray Düzgören
18 yılın sonucu: Yolsuzluk, yoksulluk, yalan ve savaş!
Neden söz ettiğimi hemen anladığınızı tahmin ediyorum.
Artık bu sözcüklerin AKP’yi (Adalet ve Kalkınma Partisi) tanımladığını herkes biliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajı olmasa hiçbirimiz 14 Ağustos’un AKP’nin kuruluş yıldönümü olduğunu hatırlamayacaktık.
Buna AKP’nin üyeleri ve oy verenlerinin büyük bölümü de dahil.
AKP, kuruluşundan 15 ay sonra yapılan 3 Kasım 2002 genel seçiminde beklenmedik bir şekilde oyların yüzde 34.63’ünü alarak görünüşte tek başına iktidar oldu.
O günden beri de destekçilerini ve ortaklarını değiştirerek, farklı örtülü koalisyonlarla 17 yıldır iktidarını sürdürüyor.
17 yıl, yeni bir kuşak demek. Dört yıl sonra 100’üncü yılı kutlanacak olan cumhuriyetimizin neredeyse beşte biri demek.
AKP’nin kuruluşu ile ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler Google’a müracaat edebilir!
Biz sonuçla, yani 18 yıl sonra geldiğimiz nokta ile ilgiliyiz.
18 yıl sonra, 18 yıl önce ne dediyse tam tersini yapmış bir siyasi oluşumun, Türkiye’yi dibe vurduran bir siyasi hareketin bilançosunu, ülkeye çıkardığı faturayı konuşmak için bu yazıyı yazdık.
Geldiğimiz noktayı yukarıdaki başlıktaki sözcüklerle ifade etmek mümkün.
AKP’NİN KURUCULARI VE SEÇMENLERİ BİLE TEPKİLİ
AKP’nin kurucuları, yolun başında askeri vesayete karşı bu partiyi destekleyenler, yanında duranlar, şu anda partinin içinde kalmaya devam edenler bile tepkili. Partiye gönül verip bugünlere kadar ortaya çıkan yolsuzluklara, adaletsizliklere, vicdansızlıklara, sergilenen zulme, beceriksizliklere ve hemen her alanda bu ülkeye ve insanlarına yaptıkları kötülüklere göz yuman, "Ne yapalım, bizim iktidarımızdır" diyerek sabredenler bile, artık yukarıdaki sözcükleri kolayca telaffuz ediyorlar.
"Bu iktidar gırtlağına kadar yolsuzluk, rüşvet ve sahtekarlık batağına battı" diyorlar.
"Bu iktidar sayesinde yoksulluk, açlık ve sefalet görülmemiş boyutlara ulaştı, enflasyon, faiz, işsizlik, gelir adaletsizliği hiç bu düzeylerde olmamıştı" diyorlar.
"Yalanın, sahtekârlığın, iki yüzlülüğün, düzenbazlığın bu kadar olağanlaştırıldığı bir dönem yaşamamıştık" diyorlar.
"Barış, huzur ve refah vaat ederek kanın, gözyaşının, devlet vahşetinin ve şiddetinin bu boyutlara vardırıldığını, jandarma eziyetinin geçerli olduğu tek parti döneminde ya da 12 Eylül faşist darbesini izleyen günlerde bile görmemiştik" diyorlar.
İktidar sözcülerinin, sürekli askerî tedbirleri, savaşı, silahlanmayı, sınır ötesi operasyonları, başka ülkelerin topraklarında etnik temizliği gündeme getirmesinden yakınıyorlar.
Sadece bunlardan mı yakınıyorlar?
Yargının emir kulu haline getirilerek Saray’ın bürokrasisi gibi çalışmasına, cezaevlerindeki sistematik işkencelere ve insanlık dışı uygulamalara artık AKP’ye oy verenler bile tepki veriyor.
Ya eğitim, sağlık, sosyal güvenlik sorunlarına ne demeli?
Ya da son günlerde iyice ayyuka çıkan ülke doğasının, çevresinin vahşi bir şekilde akrabalara, eşe dosta, bir takım yandaş şirketlere ya da kişilere peşkeş çekilmesine, zenginliklerinin, tarihi dokusunun talan edilmesi felaketine?..
Zincirlerinden boşanmış bir tükeniş, her alanda kendini gösteriyor.
Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinde ve İstanbul’daki tekrarında alınan hezimet sonrasında AKP’nin yüzde 30’lara hatta 27’lere düştüğüne ilişkin araştırma bulguları iktidarın yolun sonuna doğru hızla yol aldığının somut göstergesi.
Böyle bir tabloya karşın Cumhurbaşkanı yayınladığı kutlama mesajında "Dünü unutun, geleceğe bakın" diyor.
Ülke bu noktaya gelmişken-getirilmişken "olanı biteni unutun" demek, bu felaketin üzerine sünger çekin demeyle eş anlamlı.
"DÜN BİTTİ GEÇTİ GİTTİ. BUGÜN YENİ BİR GÜNDÜR"
Ne diyor Cumhurbaşkanı özetle:
"AK Parti, partilerden bir parti değil, bir millet hareketi olarak çıktığı bu yolda 18'inci yılını kutluyor. Kardeşlerim, dün bitti. Bugün ne geçmişin karanlığına ağıtlar yakacağız ne de dünkü başarılarımıza destanlar yazacağız. Dostlarım dün bitti, geçti gitti. Bugün yeni bir gündür. Aydınlık Türkiye için, geleceğimiz için yeniden yollara düşme günüdür. Bu anlayıştan hareketle 18 yıldır olduğu gibi bundan böyle de milletimizle birlikte bu kutlu yürüyüşte 'Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' ilkeleriyle 2023 hedeflerimize doğru azim, gayret ve kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz."
Eskiler "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir" demiş.
Dün yapılanlar ortada. Cumhurbaşkanı bile, "Dün olan bitenleri bir tarafa bırakın. Önümüze bakalım" diyor.
17 yılda gelinen noktaya bakarak önümüzdeki yıllarda bizi nelerin beklediğini tahmin etmemiz zor değil.
Üstelik Cumhurbaşkanı daha geçenlerde kendi imzasıyla yayınladığı 11. Kalkınma Planı’ında, düne kadar allayıp pullayarak tekrarladığı, Yeni Türkiye’nin manifestosu diye pazarlanan 2023 hedeflerinden vazgeçtiğini açıklamıştı.
Bazı hedeflerde vazgeçme oranının yüzde 100’ü aştığını ekonomistler söylüyor.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın kutlama mesajındaki birçok ifade gibi bunu da adet yerini bulsun niyetine yapılmış bir açıklama olarak değerlendirmek gerekir.
Bu mesaj, artık adı ve tüzel kişiliği hatta örgütü şeklen devam eden ama gerçekte ölmüş olan bir siyasi parti için söylenmiş sıradan bir temenni mesajıdır.
(Ben de bugün Aydın Selcen dostumuzun Duvar’daki yazısından esinlenerek, hemen aklıma geliveren bir müzik eserine atıf yaparak yazımı bitirmek istiyorum.)
Bu mesaj "Ölü bir parti için sıradan bir mesaj"dır.
Not: Maurice Ravel - Pavane for Dead Princess
Ölü bir prenses için pavan (çok ağır bir dans)