Doğan Özgüden
28 Mayıs bir "ehven-i şer" seçimi olmamalıdır
Türkiye'de 12 Mart darbesini izleyen yarım yüzyılda yapılmış tüm seçimlerin ardından oluşan iktidarların, Ecevit'in başbakanlığındaki koalisyonlar da dahil, verdikleri sözleri tutmak yerine sınıfsal ve ulusal baskıları aynı ritimde devam ettirdiklerine tanık olduğum için, 14 Mayıs seçimi öncesindeki vaatleri de, onları esas alarak yapılan kamuoyu yoklamalarının iyimser sonuçlarını da temkinli olarak izledim.
Cumhurbaşkanı seçiminde, tüm muhalefetin Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemek için yekvücut olmasına rağmen Tayyip Erdoğan'ın ilk turda rakibine fark yaparak ikinci tura daha avantajlı şekilde girebileceğini çok kimse beklemiyordu.
İkinci tur oylama yaklaşırken, Tayyip Erdoğan'ın diktatoryal başkanlık yetkilerini elinde tutarak beş yıl daha Türkiye vatandaşlarını baskı, komşu ülkeler insanlarını tehdit altında bulundurmasını engellemek için büyük bir kampanya başlatılmış bulunuyor: 28 Mayıs'ta oy ver gitsin, bu karanlık bitsin!
Oy hakkım olmamakla birlikte, yurt dışında oy hakkına sahip yurttaşların bu hafta mutlaka sandık başına giderek Tayyip'i alaşağı etme yönünde oy kullanmalarını ben de yürekten destekliyorum.
Ancak, Tayyip devrilip de cumhurbaşkanı koltuğuna Kemal Kılıçdaroğlu otursa bile, 14 Mayıs'taki oylamada meydana çıkmış olan TBMM kompozisyonu, anayasanın ve diktanın temel taşlarını döşeyen yüzlerce kanunun değiştirilmesini şimdiden olanaksız kılmış bulunuyor.
Sayılar ortada... 600 üyeli TBMM'de 404 koltuğu (%67,33) aşırı sağcı ve sağcı partilerin milletvekilleri işgal ederken, orta soldaki iki parti 131 (%21,83), soldaki dört parti ise 65 (%10,84) milletvekili tarafından temsil edilecek.
Sağ kanattaki partilerin milletvekilleri
AKP 263, MHP 50, İYİP 44, DEVA 14, GP 10, SP 10, YRP 5, HÜDA 4, DP 3, DSP 1.
Orta soldaki partilerin milletvekilleri:
CHP 131, TDP 1.
Soldaki partilerin milletvekilleri:
YSP 58, TİP 4, EMEP 2, TÖP 1.
Sağ kanattaki partilerden 5'inin CHP ile birlikte Millet İttifakı içinde yer almış olması, 4'ünün de seçime CHP listelerinde aday göstererek katılmış olmaları konjonktürel bir durumdur.
Yarın Meclis'te sınıfsal, ulusal ve askersel konular gündeme geldiğinde, bu partilerin, hattâ CHP'nin kendi içindeki bazı milletvekillerinin iktidar ortağı partilerle birlikte hareket edeceklerinde hiç kuşku yoktur.
Geçtiğimiz iki yasama döneminde de, Irak, Suriye ve Ermenistan'a tüm askeri operasyon tezkerelerine, HDP dışındaki tüm partilerin, "Gazi Meclis" adına nasıl alkışlarla destek verdikleri unutulmamıştır.
Dahası... Millet İttifakı üyesi olmakla birlikte yeni dönemde Meclis'in sağ kanadında yer alacak beş partinin genel başkanları, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçildiği takdirde, daha önce imzalanmış olan protokol uyarınca otomatikman "cumhurbaşkanı yardımcısı" olacaklar ve de bakanlar kurulu da onların tavsiye edeceği kişilerden oluşacaktır.
KILIÇDAROĞLU'NUN ENDİŞE VERİCİ SAĞ AÇILIMI
Endişe verici bir gelişme de, birinci turda kamuoyu yoklamalarının müjdelediği zaferi elde edemeyen Kılıçdaroğlu'nun, ikinci turda sağ eğilimli seçmenlerin oylarını alıp arayı kapatabilmek için bir yandan Suriyeli göçmenleri topyekun sınırdışı etmekten bahsetmesi, "Ben hiçbir zaman terör örgütleriyle masaya oturmadım ve oturmayacağım" diyerek Kürt ulusal direnişi hakkında "teröristler" ifadesi kullanması, aşırı sağcı aday Sinan Oğan ile pazarlığa oturmasıdır.
Fransız Le Point gazetesinden Hugo Romani, "Başkanlık seçiminin ikinci turunda Erdoğan'a karşı solun adayı olan Kılıçdaroğlu şansını artırmak için kendini sağcı seçmenlere beğendirmeye çalışıyor" diyor.
Le Monde gazetesi'nden Nicolas Bourcier "Türkiye: Muhalefetin sağa tehlikeli çarkedişi" başlıklı yazısında, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ikinci turda aşırı sağın hoşuna gidecek konuları öne çıkarttığına dikkati çekiyor.
The Financial Times gazetesinin başlığı: "Türkiye'nin zayıf düşen muhalefeti milliyetçilik kartına oynuyor!"
Kürt haber ajansı Rûdaw da, seçim kampanyasında Kürtleri dışlayarak tamamen milliyetçi bir söylem kullandığı için Kılıçdaroğlu'nu sert şekilde eleştiriyor.
"28 Mayıs'ta oy ver gitsin, bu karanlık bitsin!" kampanyasının başlatıcılarından Oya Baydar da, t24'te yayınlanan son yazısında endişelerini şöyle dile getiriyor:
"Baharlar vaat ederken birden Bahçeli'nin 'gözlerini çıkaracağım' üslubunu kullanmaya başlayan, oy artırmak için derin devletin şoven Türkçü kanadının sahaya sürdüğü Oğan'a, Özdağ'a paye vermek zorunda kalan bir Kılıçdaroğlu beni üzüyor. Duygularımı saklamadan ifade etmem gerekirse: Helalleşmekten söz eden, Kürt'ü düşman bellemeyen, Alevî kimliğini göğsünü gere gere açıklayan, kucaklayıcı söylemiyle ezilen halkların yüreğine dokunabilen, kendini değiştirebilmiş bir Kılıçdaroğlu'na yürek ferahlılığıyla oy vermişken, bu defa yüreğimde buruk bir 'aceba' ile oy vereceğim. Bu konudaki yazımdan sonra 'biraz rezerviniz olsun' diye eleştiren okurum haklıydı. Devletin derinliklerinde çizilmiş kırmızı çizgiler genetik kodlarına yerleşmiş 'devlet adamları'nda zurna bir noktada zırt diyor."
KILIÇDAROĞLU'NUN UNUTMAMASI GEREKEN TÜRKİYE GERÇEĞİ
Kılıçdaroğlu'nun kendi siyasal kariyerine de damgasını vuran ve asla unutmaması gereken bir Türkiye gerçeği var.
2019 yerel seçimlerinde CHP İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerde AKP adaylarını mağlup ederek belediye başkanlıklarını kazanmışsa, bu sonuca sadece ve sadece o kentlerde yaşayan Kürt seçmenlerin oy vermesi sayesinde varabilmiştir.
Son seçimde Yeşil Sol Parti ayrı bir cumhurbaşkanı göstermeyip tüm taraftarlarını Kılıçdaroğlu'na oy vermeye çağırmıştır. CHP lideri 14 Mayıs'ta cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan'ınkine yakın bir oy alabilmişse, bu YSP seçmenlerinin sayesindedir.
Avrupa'daki aşırı sağcı partiler gibi Türkiye'de Suriyeli göçmenlere karşı "yabancı düşmanlığı" kokan tehditlerde bulunmak, bir zamanlar kullandığı "Kandil'i yerle yeksan etmezsem bana Kılıçdaroğlu demesinler" kükremelerine dönmek, CHP ve Millet İttifakı liderine Oğan'larla, Özdağ'larla flört ederek kazanacağını sandığı oylardan çok fazlasını kaybettirecektir.
Bunun kaçınılmaz sonucu ise, yeni bir zafer sarhoşluğu içindeki Erdoğan'ın, TBMM'de 404 aşırı sağcı ve sağcı milletvekilinin de desteğiyle Türkiye'yi beş yıl daha İslamo-faşist diktanın cenderesi altında ezilmeye mahkum etmektir.
Başta Meclis'te temsil hakkı kazanmış olan sol partiler olmak üzere CHP içindeki gerçekten demokrasi, özgürlük ve eşitlik savunucusu olanlar vakit geç olmadan Kılıçdaroğlu'nu yapmış olduğu bu tehlikeli tercihten dolayı ciddi şekilde uyarmalıdır.
28 Mayıs seçimi, bir ehven-i şer seçimi, iki kötüden birinin seçimi değil, ülkenin demokratikleşmesine gerçekten ahdetmiş olanın seçimi olmalıdır.
Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve beş ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)