Doğan Özgüden
7 yıl sonra onlar hâlâ zindanlarda
Üç hafta önceydi... 2016 çakma darbe girişiminin bastırılmasının yıldönümü Erdoğan'ın "15 Temmuz onurumuz", "Öfkemizi diri tutacağız" nutukları, yalaka medyanın da "Bir milletin gurur günü", "Şanlı direnişin 7. yılı", "Bir daha asla" manşetleriyle kutlanmıştı... Dün de, o çakma darbeyi bahane ederek islamo-faşist diktayı pekiştirmek için 7 Ağustos 2016'da Yenikapı'da organize edilen yeniçerili, mehterli "zaferi kutlama" mitinginin yıldönümüydü.
"Demokrasi ve Şehitler Mitingi" diye adlandırılan o mitingin en ilgi çekici yanı, hiç kuşkusuz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli'nin yanı sıra CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun da katılarak onların gözboyacılığına desteğini belgelemesi olmuştu.
O gün milyonlara seslenen Kılıçdaroğlu 15 Temmuz'da yeni bir Türkiye'nin ortaya çıktığını belirterek "Bugün bizim demokrasi tarihimizin önemli bir günüdür. Bugün Türk siyasal hayatı demokrasi tarihinde önemli bir olaya imza attı. TBMM Gazi Meclistir. Dört partinin liderleri ve vekilleri açık bir tavır koymuşlardır. Söz konusu vatandır. Sonuna kadar vatana sahip çıkacağız" demişti.
CHP liderinin Yenikapı Ruhu'na bu teslimiyeti, Erdoğan, Bahçeli, Yıldırım ve Kılıçdaroğlu'nun fotoğrafları manşetlerde ve TV ekranlarında silahendaz Dalton'lar Dörtlüsü gibi yayınlayan yalaka gazetelerin ve televizyonların büyük övgülerine mazhar olmuştu.
Miting skandalını İnfo-Türk'ün enformasyon bülteninde "CHP muhalefeti Sultan Tayyip'in cülus törenine destek oldu" başlığı altında yansıtarak şöyle demiştik:
"İyi de aslan sosyal demokrat ne dedi?
"Demokrasi üzerine genellemeli laf ebeliği dışında mevcut İslamist diktatörlüğe karşı hiçbir eleştiri getirmedi,
"Olağanüstü hal zulmünü ağzına almadı,
"Kürdistan'da süregelen imha savaşına, Ermeni, Asuri, Rum soykırımlarının inkarına karşı tek kelime dahi söylemedi,
"Kürt sorununun çözümünden yana hiçbir öneri getirmedi.
"Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davalarını ismen zikrederek bunlardan mağdur olan subayların hak ve itibarlarının iadesini isterken, geçmiş dönemin en büyük adli skandallarından biri olan KCK davalarının adını dahi anmadı.
"Medyanın 15 Temmuz darbe girişimine karşı tavrını överken, Tayyip diktasının muhalif basına, gazetecilere, akademisyenlere, sanatçılara karşı yıllardır uygulayageldiği baskıların sözünü dahi etmedi.
"Avrupa ülkelerindeki Tayyip'çi çetelerin ve onların emrindeki Türk diplomatik misyonlarının muhalif göçmenlere ve sürgünlere tehditleri de ağzına almadı.
"Tüm CHP'lilerin ve de yeniçerili, mehterli, Kuran tilavetli, dualı, üniformalı ve de idam talepli bu sahte 'demokrasi' gösterisini destekleyen diğer kuruluşların 'demokrasi gazası' mübarek olsun!
"Türk-İslam Sentezi Cemahiriyesi'nin başı ve Kürt kırımcısı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başkomutanı Tayyip Sultan'ın önderliğindeki demokrasi seferinde yolları açık olsun!" (Info-Türk, 7 Agustos 2016)
KILIÇDAROĞLU'NUN 7 YIL ÖNCE DUYMAZLIKTAN GELDİĞİ ÇIĞLIK
Gerçekten de, 15 Temmuz çakma darbesinden kısa bir süre önce, 21 Haziran 2016'da, Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi'nin inisiyatifiyle yüzlerce insan hakları savunucusunun imzaladığı "Yetti Artık - Erdoğan rejimine ihtar" başlıklı bir bildiri yayınlanarak CHP de uyarılmıştı.
Yurt dışından bizim de imza verdiğimiz bildiride aynen şöyle deniyordu:
"Erdoğan Rejimi ülkeyi korkunç bir sona götürüyor. Durdurulamayan bir felakete. Yaşanamaz bir Türkiye’ye.
"Arttıkça artan rezaletler bu ülkede hâlâ kim ve ne kalmışsa süpürüp götürecek. Erdoğan Rejimi kendini bunun dışında tutabileceğini sakın sanmasın.
"Üniversitede ders vermek bile kabus oldu. Öğrenci kılığındaki yaratıklar hocanın konuşmasını kaydedip muhbir vatandaşlığa soyunuyor. Ve şimdiye kadar üniversitedir diye bildiğimiz o binalar kompleksi de utanmıyor, hocayı işten atmayı kendine yedirebiliyor.
"Ondan sonra da, korkunç para cezaları ve tehditlerle ödü koparılmış bir amiral gemisinde köşe yazarı kalkıyor, bir profesöre üniversite dersinde neyin nasıl konuşulacağını öğretmeye yelteniyor.
"Bir başka üniversite diye bildiğimiz binalar kompleksi, incelemek üzere taş parçaları toplayan arkeolog hocasını işten atıp taşları toprağa geri gömme emri çıkartıyor.
"Üniversitelerin ödü kopuyor. Nasıl kopmasın ki Erdoğan Rejimi üniversitelere bile kayyum tayin etmekte; şu an itibariyle 3 oldu.
"TBMM boşaltılıyor. İkinci büyük muhalefet partisinin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Polis yarın kapılarında. Zaten eşbaşkanın evi basıldı bile.
"Yargıtay ve Danıştay diz çöktürülmek üzere boşaltılıyor, yerlerini Erdoğan Rejimi dolduracak. Sıradaki: Anayasa Mahkemesi.Yargı bitmiştir. Umut bitmiştir.
"Erdoğan’ın esnafı alperen ilan etmesi yetmedi, devletin polisi, jandarması, MİT’i, askeri kafi gelmedi, şimdi de özel güvenlik elemanları olağanüstü yetkilerle Erdoğan Rejimi’nin hizmetinde. Bu kadarını, SA ve SS’leri kuranlar bile düşünmemişti.
"Sur, Şırnak, Cizre, Yüksekova yakılmış yıkılmış ne kelime; artık büyük özel mülkiyet bile güvencede değil; İşbank ve Doğan Holding gibi en verimli banka ve holdingler eğer biat etmiyorlarsa işleri 'bir kayyumluk'. Önce zarar, sonra iflas ettiriliyorlar. İflas uzayacaksa haraç mezat satılıyorlar. Her türlü eleştiri yapılabilecek ama 'silahlı terör örgütü' asla denemeyecek Gülencilere yakında fırınların ekmek satması da yasaklanacak.
"Eğitimin 'imanlı nesil yetiştiriyoruz' diye perperişan edildiği, ortaokul binalarının boşaltılıp imam-hatip yapıldığı ülkede Milli Eğitim Bakanlığı’nın adını Maarif Bakanlığı’na çevirmekten bahsediliyor. TÜRGEV ve Ensar cinsinden bir Maarif Vakfı kurup yetkilerin bir kısmını ona devretmek kolaylık sağlıyor.
"Gazetecileri hapsetmek ve işten attırmak yetmiyor, artık doğrudan hedef Erdoğan Rejimi’nin yaptıklarını belgeleyen STK yöneticileri. Özgür Gündem’e sembolik genel yayın müdürlüğü yaptılar bahanesiyle tutuklananlar arasında Cizre bodrumlarında öldürülenlerin otopsisine giren Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin ve insan hakları ihlallerini sürekli raporlaştırıp İngilizce yayınlayan Erol Önderoğlu yer alıyor.
"Ne kadar büyük toplumsal tepki doğuran iş varsa, Erdoğan sırf inat diye yapıyor: Taksim’e Topçu Kışlası adı altında AVM, Cumhuriyet Anıtı’nı ve 1880 tarihli Aya Triada kilisesini bastıracak cami, mevcut Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkıp uygun bir külliye. Ayasofya Müzesi’ni cami yapmanın eli kulağında.
"Kolaysa karşı çık. Basınçlı su, gaz, cop, tutuklanma; bu sırayla. İster ücretini alamadan işten atılan madencileri savunmak, isterse adam gibi eğitim istemek için olsun. İnsanlar gıkını çıkartamaz hale geldi.
"Türkiye’nin yurt dışı itibarı hiç bu kadar sürünmedi yerlerde. Türkiye uluslararası ortamda hiç bu kadar 'kokarca' muamelesi görmedi. Hiçbir zaman bu kadar aşağılanmadı.
"Balık baştan kokunca kuyruk da leş gibi tütüyor: Galeriler ve plak evleri Ramazan münasebetiyle basılıyor. Farklı cinsel eğilimdeki insanların Anayasa’daki 'silahsız ve saldırısız' yürüyüş hakları mağara tehdidiyle önleniyor.
"Bu gidiş durmayacak. Turizmden başlamış olan ekonomik çöküşü de hızlandıracak. Türkiye’nin dibi gümm diye kayaya oturacak.
"Bütün bunların hesabı asla öteki dünyaya falan kalmaz. Hem kurum hem birey olarak hesabı sorulacak; emir verdiler deyip kurtulmak yok.
"Erdoğan Rejimi ve yandaşlarını uyarıyoruz: Bu ülke hiçbir zaman bu kadar emniyet supabsız bırakılmadı. Bizi bu kadar korkuttuğun için asıl sen korkacaksın." (Evrensel, 22 Haziran 2016)
YA SON CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNDE AŞIRI SAĞA VERİLEN ÖDÜNLER?
Bu uyarılara rağmen Kılıçdaroğlu 7 Ağustos Yenikapı mitinginde yaptığı konuşmada adeta "nurlu ufuklar' tablosu çiziyordu:
"Gönül ister ki, bu güzel toplantıya bu güzel mitinge, bu güzel beraberliğe eşlik etmek için sadece parlamentoda değil, parlamento dışındaki Genel Başkanlar da burada olsaydı, son derece mutlu olurdum. Çünkü Gazi Mustafa Kemal şunu söylüyor; “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyor. Bizim için söz konusu vatandır, sonuna kadar vatana sahip çıkacağız.
"Artık 15 Temmuz’un bir özelliği var. 15 Temmuz bir uzlaşma kapısı araladı bize. 15 Temmuz’da artık yeni bir Türkiye vardır. Eğer biz bu gücü, bu uzlaşma kültürünü daha da ileriye taşıyabilirsek çocuklarımıza güzel bir Türkiye’yi hep birlikte bırakmış olacağız."
Kılıçdaroğlu'nun bir "uzlaşma kapısı" araladığını müjdelediği 15 Temmuz'dan dört ay sonra, 4 Kasım 2016'da, dokunulmazlıkları daha önce CHP'nin desteğiyle kaldırılmış olan HDP liderlerinden Selahattin Demirtaş Diyarbakır'da, Figen Yüksekdağ Ankara'da, 18 Ekim 2017'de de insan hakları savunucusu Osman Kavala İstanbul'da tutuklanacaklardı.
Dahası, Kılıçdaroğlu'nun Yenikapı'da "Gazi Meclis" ilan ettiği TBMM'de daha sonraki yıllarda Tayyip'in Irak, Suriye ve Kafkasya'daki sınır ötesi saldırı operasyonları için gönderdiği tüm tezkerelere CHP Grubu da, AKP ve MHP'lilerle birlikte ve de alkışlarla kabul oyu verecekti
Evet, Yenikapı Ruhu'nun vurmasının üzerinden tam yedi yıl geçti, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala ve daha onbinlerce vatandaş siyasal düşüncelerinden dolayı hâlâ Erdoğan'ın zindanlarında...
Dahası, Gezi davası tutuklularından Can Atalay son seçimde TİP adayı olarak milletvekili seçildiği ve dokunulmazlık kazandığı halde tutsaklığı sürdürülerek yasama görevini yerine getirmesi engelleniyor.
Yenikapı mitinginin 7. yıldönümüne denk gelen dün Kobanê davasının da yeni bir duruşması vardı... Duruşmaya yatmakta olduğu hapishaneden SEGBİS ile bağlanan Selahattin Demirtaş şöyle diyordu:
"İlk duruşmaya 2017’in Mart ayında SEGBİS ile katıldım, sonrasında Ankara’ya duruşmaya geldim ve ilk savunmalarımıza başladık. O günden bugüne 7 yıl geçti. İlk itirazlarımızı sunduğumuzda mahkeme bir ara karar aldı taleplere ilişkin. Taleplerimiz duruşmayı uzatmaya yönelik olduğu gerekçesiyle reddedildi. 7 yıldır tutukluyuz."
Yedi yıldır sürdürülen bu tutsaklığın günahı sadece Recep Tayyip Erdoğan'ın, onun polislerinin, savcılarının, hakimlerinin sırtında değil, aynı zamanda yedi yıl önce 7 Ağustos 2016'daki cülus töreninde ona destek verenlerin sırtındadır.
Özellikle de, 2016'daki teslimiyetine ek olarak 2023 cumhurbaşkanlığı seçimine Erdoğan'a karşı Türkiye'deki ve diyasporalardaki tüm muhaliflerin tek ortak adayı olarak girip de, ikinci turda aşırı sağ partiyle pazarlığa oturup ona üç bakanlık ve de MİT başkanlığı vaad etmekte beis görmeyen Kılıçdaroğlu'nun sırtındadır.
Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve beş ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)