Mehveş Evin
Adalet için yola düşenler ve yoldan çıkanlar
İçeriden bakınca, içinde yaşayınca galiba herşey sıradanlaşıyor, normalleşiyor. O kadar anormal şeyler yaşadık ve halen yaşamaktayız ki ‘Burası Türkiye, olur öyle’ söyleminin fersah fersah ötesine geçildi.
Ülkenin getirildiği duruma dışarıdan bakmayı deneyince içler acısı tablo yüzümüze çarpıyor: Tarumar edilmiş kurumlar, yerle yeksan edilmiş hukuk, yok sayılan insan hakları, terörle eş tutulan gazetecilik ve ifade özgürlüğü, kıyafet ve yaşam tarzına yönelik artan saldırılar, iş ve kadın cinayetlerinde, istismar vakalarında patlama...
Dış politikadaki sayısız gaf ve hataya hiç girmiyorum bile. AB’nin müzakereleri askıya alması söz konusu, artık ötesi yok.
Bunca hukuksuzluk varken nasıl askıya alınmasın?
Yüzbini aşkın KHK mağduru ve yakınları sivil ölüme mahkum ediliyor, bazıları intihar ediyor... Tek derdi işine iade edilmek olan iki insan, açlık grevindeyken "terör" bahanesiyle hapse atılıyor.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinde 100’üncü günü geçti ve sağlıkları çok ciddi risk altında. Onların adına hükümetle yapılan görüşme yapan heyet ise elleri boş döndü. Bu insanlık dışı muamelenin hesabını kim verecek?
SEGBİS’LE SAVUNMAYA ZORLAMAK
HDP eşbaşkanları, vekilleri, belediye başkanları, yöneticileri hapiste... Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak, SEGBİS’le ifade vermeyi reddetti. Selahattin Demirtaş için yeni bir rekor kırdı adli birimler:
"Sanığın SEGBİS sistemi ile duruşmaya katılmak istememesi halinde ise zorla getirtilerek hazır edilmesine..."
Neymiş, sanık ‘tanınmış bir isim’miş... Asıl dert, mahkemeyi izlemeye gelecek kalabalıkları engellemek. Kaldı ki SEGBİS sistemi, ancak istisnai durumlarda uygulanabiliyor.
Ceza hukukçusu Prof. Ersan Şen’den alıntılayalım: "Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 191. maddesi ve devamı hükümleri, sanığın sorgusunun mutlaka ve mahkeme huzurunda yani duruşma salonunda yapılması üzerine düzenlenmiştir."
Ne var ki OHAL’le yönetilen Türkiye’de tutuklamalardan suç unsuruna, usülden yargılama sürecine, tamamen keyfi uygulamalar geçerli.
ANAYASA MAHKEMESİ’NE ACİL ÇAĞRI!
Basın davaları, daha doğrusu gazetecilere yönelik yargısız infaz davalarının hepsi ayrı birer hukuk trajedisi.
Cumhuriyet’in tutuklu yazar ve yöneticilerinin dosyasının ele alınması için Anayasa Mahkemesi’ne çağrı yapıldı. Hatırlatalım, bireysel başvurular 26 Aralık 2016’da yapılmıştı yani aileler sabırla, 6 aydır beklemedeydi. Aylarca iddianame yazılmadan hapiste tutulan, yazıldıktan sonra da haksız tutuklulukları gün gibi ortaya çıkan Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Önder Çelik, Güray Öz, Turhan Günay, Hakan Kara ve Bülent Utku’nun eş ve yakınları, doğal olarak isyan ediyor.
Çünkü "terör örgütü üyeliği"nden, darbeye teşebbüsten yargılanan bazı imtiyazlı kişiler tutuksuz yargılanabiliyor! Öte yandan haklarında elle tutulur hiçbir iddia bulunmayan, tek suçları ‘gazetecilik faaliyeti’ olan Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerini tutukluluğu devam ediyor.
İlk duruşmaları, ironik bir şekilde 24 Temmuz Sansürle Mücadele Günü’nde yapılacak...
ADALET TALEBİ NE ZAMAN ADRESE ULAŞIR?
Malum, MİT TIR’ları davasında yargılanan CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun ‘kaçma şüphesi’ gerekçesiyle hapsedilmesi, CHP açısından ‘bardağı taşıran damla’ oldu.
Bunun üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’dan İstanbul’a ‘Adalet Yürüyüşü’nü başlattı. Bu yürüyüşe şaibeli referandumun ardından çıkabilseydi yüzde 49’un daha kitlesel ve coşkulu desteğini alabilecekti.
Tüm eleştiriler bir yana, muhalif kesimlerin neredeyse tamamı, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü anlamlı buluyor, en azından sözle destekliyor. Ancak siyasi partiler, artık bıçak kemiğe dayanmışken ayrışmaları, farklılıkları bir yana bırakmayı gerçekten becerebilir, ortak bir fotoğraf verebilirse adalet talebi adresine ulaşacak. Çocuk istismarıyla ilgili AKP’nin getirmek istediği düzenlemede bu ortak duruş sergilenebildiyse, neden adalet için sergilenmesin?
Kimsenin "Onunla yan yana gelmem" gibi bahanelerin ardına sığınma lüksü yok. Hepimiz adalet istiyoruz ve herkes için adalet istiyoruz.
Aksi takdirde adalet, bir partinin isminden ibaret kalacak. Uygulama ortada. Demokrat hiçbir vicdan, hiçbir düşünce daha fazlasını kaldıramaz. Ülkenin her şeyi kaldıracağını, kişisel hesaplarının tutacağını zannedenler fena yanılır.