Afrin üzerinden yayılan kötü kokular

Türkiye Afrin'in kendine yar olmayacağını bildiğinden ince hesaplar yapıyor. Bu nedenle Kürtlerin katılımı ile oluşturacağı göstermelik yönetimlerle uluslararası meşruiyet sağlamak peşinde.

Türkiye’nin Afrin’deki Kawa heykelini ÖSO’culara yıktırdığı gün ile "Afrin Kurtuluş Kongresi" adı altında aralarında Kürtlerin de olduğu Türkiye ve Avrupa’dan bazı siyasetçi, akademisyen ve "kanaat önderlerinin" Gaziantep’te toplanmaları aynı güne denk geldi. Türkiye’nin istihbarat, güvenlik ve Dışişleri uzmanlarının da katıldığı kongreye katılan Kürt sayısı, baştan belirtelim ki diğer milletlerden fazla. Kendi aralarında, özellikle Irak Kürdistan Demokrat Partisi’ne yakın ENKS ile bazı anlaşmazlıkları olmasına rağmen, nedense bu toplantıya Kürtlerin bir kısmı daha fazla ilgi göstermiş.

Toplantının omurgasını oluşturan bu Kürtlerin, Rojava’da bir karşılığı yok. Bunların önemli çoğunluğu 2011’den bu yana Türkiye ile birlikte hareket eden, kuruluşu 2011’de Antalya’da ilan edilen Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) üyesi olan, birkaç Esad kaçkını generalin Türkiye’nin desteğiyle kurduğu ÖSO’da yer alan, hatta sonradan kendileri de çeteleşip ÖSO adı altında Türkiye’nin desteğiyle bölgeye kaydırılan cihatçı yapıların kuyruğuna katılan bu Kürtlere, zamanla ENKS’de yer alan, bir kısmı ENKS yöneticisi olan bazı "şahsiyetler" de katıldı.

Bunlar harcırahlarını hep Türk Dışişleri’nden aldılar, Türk istihbaratının kendilerine gösterdiği istikametin zerre dışına çıkmadılar ve en önemlisi de Türkiye’den daha fazla PYD, YPG ve YPJ düşmanlığı yaptılar. Bir dönem Salih Müslim’in Türkiye’ye gelip görüşmeler yapmasına en çok bunlar karşı çıktılar. YPG ve YPJ’nin meşru bir güç olarak uluslararası alanda destek görmesini bunlar engellemeye çalıştılar. ENKS ile birlikte Cenevre’den Astana ve Soçi’ye tüm uluslar arası toplantılara PYD ve TEV-DEM’in resmi katılımının engellenmesi için en çok bunlar çaba harcadılar.

18 Mart günü Gaziantep’te toplanan bu kongrede, söz konusu bu Kürtler vardı.

Toplantının hazırlık çalışmaları daha önce de basına yansımıştı. Bu anlamıyla dedikleri doğru. Yani "Afrin Kurtuluş Kongresi", Türkiye daha Afrin’e giremeden toplanma kararı almıştı. Nihayetinde toplanmaları, Türkiye’nin belirlediği kişilerin katılımıyla Afrin’i yönetmek üzere 30 kişilik "Afrin Sivil Meclisi"ni belirlemeleri ve her bir maddesi Kürt düşmanlığı ile harmanlanmış sonuç bildirgesini yayınlamaları, Türkiye’nin Afrin kent merkezini de işgal ettiği güne denk geldi.

Bunların hangi kararları aldıklarını, önümüzdeki günlerde ne yapmayı planladıklarını yazmadan önce toplantıya resmen davet edilen ENKS’nin bu toplantıya neden açıktan katılmadığını da anlatmak gerekir.

ENKS’lilerin ilginç bir tutumu var. Adeta, ‘istemem yan cebime koy’ der gibiler.

Toplantı sonrasında Amerika’nın Sesi Radyosu Kürtçe Servisi’ne konuşan ENKS’ye yakın aydınlardan Kawa Azizi, ENKS’nin niçin katılmadığını ENKS’de siyasetin değil particiliğin yaygın olmasıyla açıklıyor. Sözleri şöyle:

"ENKS kamuoyundan korkuyor. Sorumluluğunu bilmesi gereken bir yapılanma olarak birçok şey ENKS’ye bağlı. Bu nedenle kamuoyunun görüşlerinden korkmamak gerekir. Tam aksine kamuoyunun görüşünü etkilemesi gerekir. Doğrudur. Türkiye Afrin’i işgal etti. Bugün orada işgalcidir. Ancak bizim de halkımızı Afrin’e geri döndürme gibi bir sorumluluğumuz var. Bu temelde etkili bir akıl ile siyaset yapma gibi bir sorumluluğumuz olmalı. Biz ulusal çıkarlarımızı düşünmeliyiz. Biz orada olmasak Arapları getirecekler. Biz orda olursak hiç olmazsa Arapların getirilmesini kabul etmeyiz."

ENKS’ye akıl veren Azizi, görüşünün kökenini Kürt ulusalcılığına dayandırıyor. "Afrin’de sorun Türkiye veya Suriye bayrağının sallanması değil. Her ikisi de işgalcidir. Bu bayraklardan biri şu veya bu biçimiyle sallanıyor" diyen Azizi, bu yaklaşımın akabinde satır arasında dile getirdiği görüşleriyle Suriye ile hareket etmek yerine Afrin’in Kürtlüğünü uluslararası kamuoyunun da desteği alınarak koruyabilmek için gerektiğinde Türkiye ile hareket edilmesini dile getiriyor. Azizi, ENKS’nin de bu yönde tutum alması gerektiğini söylüyor.

Azizi’den alıntı yapmamın nedeni ENKS’nin iki arada bir derede kalmasını açıklayıcı bilgiler vermesinden. ENKS’nin bu tutumunun KDP’den bağımsız olmadığını da bildiğimiz için Azizi’nin aslında KDP’nin iki arada bir derede kalmasını açıkladığını söyleyebiliriz.

Bir tarafta sivilleri katleden, bölgesel demografiyi değiştirip Kürtsüzleştirmeyi esas alan, Kürtlerin kendini yönetmesine külliyen karşı çıkan zorba bir askeri anlayış, diğer taraftan Kürt düşmanlığı açık olan devletler ile uzlaşarak Kürtlüğü koruduğunu iddia eden yaklaşım... Azizi bu ikinci yaklaşıma açıkça, ‘Madem PKK ve PYD’ye düşmansınız, o zaman Kürt düşmanları ile uzlaşıp koruyabildiğiniz kadar Kürtlüğü koruyun" diyor.

Ne yaman çelişki değil mi?

Bunlarla "Afrin Kurtuluş Kongresi"ne katılanlar arasında PKK ve PYD düşmanlığı açısından fark yok. Her ikisi de Mars’ta deprem olsa bunun sorumlusunun PKK veya PYD olduğunu söyleyecek kadar rahatlar. Tek farkları, biri açıktan Türkiye ile hareket ediyor. Diğeri Kürt düşmanlığını açık siyasete dönüştüren Türkiye ile kamuoyu önünde açıktan ilişki geliştirmeye cesaret etmiyor. Bunun yerine gizli diplomasiyi, dolaylı ilişkiyi savunuyor.

Bunun nedenleri de var. Türkiye ile açıktan ilişkiyi savunanların arkalarında tek kişi yok. Ancak KDP eksenindeki siyasi çizginin bir tabanı var ve açıktan ilişki bu tabanı kaybetmesini beraberinde getirir. Korku bu.

Tekrar kongreye gelelim. Kararların tümünü yazmaya gerek yok. Biri yeter. Cümle bozuklukları da kendilerine ait olan kararda aynen şöyle deniyor:

"Afrin halkı için uluslararası garantilere huzurlu ve güvenli bir yol temin etmek, PKK'nın silahlı güçlerinin ve bağlı bulunduğu parti PYD'nin tüm temsilcilerinin Afrin'den çıkartarak, yok edilmelidir. Afrin şehrini tarafsız bir şehir ve güvenli bir alan olması için tüm tarafların askeri varlığından uzaklaştırmalı ve PKK'nın çıkartılmasının ardından da tüm silahlı tezahürleri ve yabancı unsurları bölgeden uzaklaştırmalıdır."

Başka kararları da var. Yok demografinin değişiminin önüne geçeceklermiş, yok sivillerin insanca yaşaması için uluslararası yardım organize edip kentin yaşanabilir olmasını sağlayacaklarmış, yok kentte özgür seçimler yapacaklarmış falan filan. Bunları gerçekleştirmek için Türkiye'nin kendilerine yol açacağını ve birkaç gün içinde Afrin'e gidip görevi devralacaklarını da söylüyorlar. Belki de gidip 'göreve' başladılar.

Çok uzatmaya gerek yok.

Afrin’de sivillere dönük acımasız katliam nedeniyle YPG ve YPJ çekilmek zorunda kaldı. Bu çekilmenin utancı, Rusya, ABD ve Batı’ya aittir ve onların ikiyüzlülüğünün açık göstergesidir.

Türkiye bu utancı kar hanesine yazarak kente girdi, ancak kentin kendine yar olmayacağını da bildiğinden ince hesaplar yapıyor. Bazılarını açıktan kazandığı, bazılarını kapı arkalarından ikna ettiği Kürtlerle göstermelik yönetimler üzerinden kendini uluslararası alanda meşru kılacak adımlar atmaya hazırlanıyor. Bunu sadece Afrin’le sınırlı tutma niyetinde de değil. ABD’yi ikna ederse, bu tutumunu tüm Rojava’ya ve Şengal’e de yayma derdinde.

Rusya, bu hesaplara ne der noktasını daha sonra değerlendirmek üzere belirtmekte yarar var ki Türkiye henüz ABD’yi ikna edememiş. ABD'nin açıklamalarından bunu anlamak mümkün. Ayrıca şu da görünüyor ki ABD’nin derdi, Türkiye’nin hesapları değil. O daha çok PKK – PYD ayrışması üzerinden plan yapıyor. Daha da açık demek gerekirse ABD, kendini güçlü kılmak için KDP çizgisine çekilecek bir PYD için çaba gösteriyor.

Bakalım, bulanık suda balık avlamaya benzese de görünen o önümüzdeki dönem daha çok ince hesaplar dönemi olacak. 

***

Kısa bir not

Hafta başında annemi kaybettim. Sağolsunlar, biraz da ana acısını ülkemden uzakta yaşamanın etkisiyle olsa gerek neredeyse dünyanın her tarafından arandım, mesajlar aldım. Çokça eş, dost, akraba, yoldaş bizzat köye kadar giderek cenaze törenine katıldı.

Gücümün yettiğince mesajlara yanıt vermeye çalıştım. Yanıt veremediklerimde olmuştur elbet. Yanıt veremediklerim lütfen özrümü kabul etsinler.

Anamı son yolculuğunda yalnız bırakmayanlara, taziye evini boş bırakmayanlara, telefon açarak taziyelerini iletenlere, mesaj gönderenlere, sosyal medya üzerinden başsağlığı dileyenlere teşekkürü Selahattin Başkan şahsında iletmek istiyorum. O mesajını koşulları nedeniyle kendi sesiyle değil, ‘görüşçüleri’ üzerinden iletti. Selahattin Başkan şahsında, acımızı paylaşan herkese şahsım ve Işık ailesi adına binlerce kez teşekkür ediyorum.

Bunca gencimizin, insanımızın bombalarla katledildiği bir dönemde anamın yatağında son nefesini vermesi elbet bir tesellidir. Yine de çokça ölüme tanıklık etmiş biri olarak şunu diyebilirim ki ana ölümü gerçekten başka ölümlere benzemiyormuş.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi