Akıl almaz baskılara ve devasa medyaya rağmen; HAYIR!

Eşitsiz koşullarda, polis, adliye, medya baskısına rağmen Hayır yine de önde. Saray güç durumda. İçeride ve dışarıda yeni provokasyonlar olası. Ama sonunda…

Ragıp DURAN 

Erdoğan ve AKP, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, yani 15 yıldan bu yana, ilk kez bir oylama öncesinde, hem kamuoyu yoklamalarında geride, hem de kampanyada inisyatifi rakibine kaptırmış durumda.

Siyasi yelpazenin en sol ucundan en sağ ucuna kadar çok geniş bir cephede,  Kürtlerden Demokrat Müslümanlara, liberallerden MHP tabanına, CHP’den AKP’nin insaflı yönetici ve seçmenlerine kadar büyük bir çoğunluk bir araya geldi. Çok geniş, çok renkli bir Hayır bloğu var. Kampanya, aslında siyasi bir Parti önderliği olmadan kendiliğinden neşeli ve güçlü bir şekilde gelişiyor. Özellikle kadınlar, sonra öğrenci gençlik, mahalle meclisleri yaratıcı ve çoşkulu bir Hayır kampanyası sürdürüyor. Üstelik de Türkiye’nin dört bir köşesinde. İlginçtir, Erdoğan’ın bu cepheyi bölmek, parçalamak için gerçekleştirdiği girişimler de pek etkili olmadı. Kılıçdaroğlu da zaman zaman Erdoğan’ın değirmenine su taşıyan açıklamalar yaptıysa da, etkisi ve inandırıcılığı olmadığı için sonuçsuz kaldı. Erdoğan, Türkiye’de Tek Adam sultasına karşı çıkan çok farklı kesimleri zamkla birleştirdi.

  • Ama siz PKK’lısınız…
  • Değilim, ama olsa ne olur?
  • Siz de aslında aynı AKP gibi dinci şeriatçı değil misiniz?
  • Var belki benzer yanlarımız ama, bu Erdoğan çizmeyi aştı artık!
  • MHP’liyim diyorsun ama Bahçeli’ye karşı Hayır diyorsun?
  • N’olmuş, sen CHPli olarak Kılıçdaroğlu’nun her söylediğini destekliyor musun ki?
  • Ben aslında HDP ile aynı yönde oy kullanmak istemezdim ama Erdoğan’ı da güçlendirecek halim yok yani…
  • Bak Aydınlıkçılar da Hayır diyor, utanmıyor musun?
  • Ben Aydınlık’tan sorumlu yetkili bayi değilim. Beni ilgilendirmez kimin ne oy verdiği. Üstelik ben başkasının tutumuna bakıp kararlaştırmıyorum ne oy vereceğimi.

Hayır cephesi içinde şimdiye kadar ciddi bir anlaşmazlık belirtisi çıkmadı hiç. Aklı başında yurttaşlar, Hayır cephesindeki her kesimle hemfikir olmasa da, bu anlaşmazlıkları şimdilik buzluğa koymaktan yana. Çünkü biliyor ve anlıyor ki, iç çekişme Erdoğan’a hizmet eder.

Erdoğan sandı ki, bu cephe kolay bölünür, birbirlerine düşerler. Gerçekten ilk bakışta, HDP seçmeni ile MHP seçmenini bir arada görmek pek alıştığımız bir manzara değil. Keza, CHP’yi de anti-Kemalist solcularla aynı karede görmüyorduk şimdiye kadar.

Bu açıdan Erdoğan’ın çeşitli kesimlerde yarattığı yüksek nefret dozuna belki de müteşekkir olmamız gerekiyor. Hayır bloğunun farklı kesimleri, Erdoğan’dan o kadar nefret ediyor ki, diğer karşıtlıkları  ikincil sıraya düştü.

Ülke içinde ve Suriye’de Kürtlere askeri operasyon, yurtdışında AB ülkelerine diplomatik kumpaslı provokasyonlarla, Erdoğan, aklınca MHP tabanını Hayır’dan vazgeçirip Evet’e yöneltecekti. Bu da tutmamışa benzer.

Son 15 yılda yapılan tüm oylama öncesi istatistiklere/anketlere bakıldığında kararsız seçmen kitlesinin hiç bu kadar büyük/kalabalık olmadığını gördük. Erdoğan’ın kazanmaya çalıştığı önemli bir kesim de bu kararsızlar. Kararsız oranının bu kadar yüksek olması normal değil. Çünkü Genel Seçim olsa, bir kesim yurttaşın seçime katılan 10-15 Parti arasında kararsız kalması az çok anlaşılır ve kabul edilebilir bir tutum. Ancak bu kez sadece iki seçenek var: Evet ya da Hayır. Bir önceki referandumda olduğu gibi, sesini yükselten bir Boykot eğilimi/cephesi de yok. Üstelik, Evet ile Hayır öyle birbirine yakın tezler önermiyor. Dolayısıyla kararsızlık için pek müsait bir zemin yok.

Ne var ki, Hayır’cılara yönelik baskı, sindirme, terörist ya da FETÖ’cü suçlamaları, özellikle kamu kesiminde çalışan yurttaşları doğal olarak ürkütmüş olsa gerek. Hayırcılık bugün Türkiye’nin belli sektörlerinde/mecralarında tehlikeli bir tercih. İşini kaybedebilirsin, gözaltına alınabilirsin. Bu nedenle anketlerde bu kesim, soruya, ‘Evet diyeceğim’ ya da ‘Kararsızım’ diye yanıt veriyor.

Evet cenahına bakalım: Kampanya pek sönük. Tüm devlet olanaklarına rağmen, özellikle taşrada mesela koca koca bakanların mitinglerine bile 100-200 kişi ancak gidiyor. Onlar da zaten ya katılmak zorunda olan bürokratlar ya da Parti teşkilatının adamları ile yanına çekebildikleri. Valiler üst düzey bürokratlar, çoğu zaman mecburen ayrıca da 16 Nisan sonrasını pek hesaba katmadan devlet yetkilisi gibi değil parti amigosu gibi davranıyor.

Fikir olarak, siyaseten ne Erdoğan ne de AKP, Evet’i inandırıcı bir şekilde savunabiliyor. Zaten bakın Evet kampanyasının içeriğine, açıktan açığa her zaman net bir şekilde Tek Adamlığı savunamadıkları için esas olarak Hayır cephesine saldırıyor: Hayırcılar terörist, ateist, FETÖ’cü, tembel vs… Yok efendim Almanya ile Hollanda da Hayırcıymış! ABD zaten düşmanmış…

Devlet tüm mekanizmasıyla Evet’i savunduğu için, Hayır bildirisi dağıtan gençleri gözaltına alabiliyor polis. Hayır’ın kurucu babası sayılan HDP’nin eş-başkanları, milletvekilleri, ulusal ve yerel yöneticileri hep içeride. Onlar vakti zamanında ‘Seni Başkan Yaptırmayacağız!’ demişlerdi ya, Erdoğan intikam alıyor. Çünkü hakikaten o seçimde Erdoğan’ı Başkan yaptırmamışlardı. Bugün de, üstelik çok daha geniş ve zengin bir cephe ile Erdoğan’a çok açık bir mesaj veriyorlar: Biz sözümüze sadığız… Seni bu sefer de Başkan yaptırmayacağız!

Egemen AKmedya sakin, kapsayıcı, açıklayıcı bir kampanyanın mümkün olmadığını gördüğünde, saldırıya geçti. Hayırcılara her tür çamur atılıyor. Evet’i savunurken yayınladıkları Erdoğan ve AKP’nin argümanları komik bile değil:

  • Havalimanını kıskandılar!
  • Tek Adam Tek Adam deyip durmayın… Kılıçdaroğlu ille de istiyorsa ikinci bir Cumhurbaşkanı da atarız!
  • Bu hayırcılar tembel… Çalışmak istemedikleri için Hayır diyorlar!
  • Müslümanlığın fıtratında Hayır yoktur!

Meşruluğu yasallığı tartışmalı fonlarla oluşturulan havuz medyasına akıtılan milyarlar pek bir işe yaramıyor. Baksanıza anket yaptıramıyorlar, yapılan anketlerin sonuçlarını yayınlayamıyorlar. Kanunları yönetmelikleri alel acele değiştirip, medyanın oylamada tüm taraflara eşit davranma zorunluluğunu ortadan kaldırdılar. Bu da kâr etmedi.

Medyanın gücü de bir kez daha sınanmış oldu. Medya, ancak toplumsal/siyasal gerçeklere uygun yayın yaptığı zaman özgün bir güç olarak bazı değişimlerde sınırlı da olsa pay sahibi olabilir. Toplumun çoğunluğunun iradesine karşı yalan, asparagas, ajitasyon-propaganda ile iktidarı desteklemek mümkün olmuyor. İzvestia ile Pravda önleyebildi mi Moskova’daki iktidarın devrilmesini?

Erdoğan ya da AKP, son 15 yılda Parlamenter rejim nedeniyle hangi icraatının engellendiğini açıklayamıyor. Oysa ki, Başkanlık rejimini övmek ya da bu rejimin gerekli olduğunu anlatmak ve yurttaşları bu yönde ikna etmek için öncelikle mevcut parlamenter rejimin çıkmazlarını, olumsuzluklarını anlatmak/teşhir etmek gerekiyor. Üstelik, dünyadan örnekler, Başkanlık rejiminin olumsuzluğunu yeteri kadar ortaya koymuşken… Başkanlık rejimi ile yönetilen 25 ülkeden sadece 5’inde demokrasi mevcut!

Bu arada Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ile Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’e Hayır’a verdikleri destek için teşekkür etmemiz gerekir.

Hayır’ın önde gitmesi, Hayırcıların özel olarak bir çaba sarf etmemesine rağmen, Evet saflarını biraz dağıttı. Mesela Evet cephesinde ‘Gizli Hayırcılar’  diye bir suçlama var. AKP’nin eski üst düzey yöneticileri, ağızlarını açıp bir kez bile Evet demediler. MHP ve BBP’de Hayırcı yerel teşkilatlar Parti’den ihraç ediliyor.

Evet’le Hayır’ın yarışı dışında AKP zayıfladıkça içeride birbirini yiyenler artıyor. Az Reisçiler Çok Reisçilerin yuvasını dağıtırken, orta karar Reisçiler de tedirgin Reisçilere tuzak kuruyor.

Sonuç olarak, bunca baskıya, yasağa, yıldırmaya ve yandaş medyanın saldırılarına rağmen Hayır cephesi hala güçlü, hala sağlam. Saray bile kamuoyu araştırmalarını yasaklamışken artık Evet’in herhangi bir hükmü kalmamışa benzer.

Her şey bugünkü gibi giderse, ki zaman azaldıkça Saray’ın yeni hamleleri beklenir, 17 Nisan sabahı sandıktan her şeye rağmen Evet çıkarsa, çoğunluk, oylamanın adil, dürüst ve hilesiz yapılmadığına inanacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi