Fehim Işık
AKP’nin suyu ısınıyor mu?
"Trump yönetiminin Suriye Kürtlerini silahlandırdığını görmek güzel. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ziyaretini iptal ederse, otoriter yönetimi ve Suriye'deki yararsız rolü göz önüne alındığında büyük bir kayıp olmaz."
Bu sözler ABD’li yetkiliye, ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass’a ait:
Yukarıdaki sözler Haass’ın ilk açıklaması değil. Haass, TSK tarafından Şengal ve Karakoç’a gerçekleştirilen hava saldırısında da Türkiye yönetimine sert çıkmıştı. Twitter mesajında Türkiye’nin IŞİD’le mücadele eden Demokratik Suriye Güçleri’ne, Uluslararası Koalisyon ortaklarına zarar verdiğini belirtmiş ve Türkiye’nin artık Amerika'nın ortağı olamayacağını yazmıştı.
Bu bir örnek tabi. Haass’ın tüm Amerika’yı temsil ettiği iddiasında değilim. ABD’de lobilerin bir kısmının Türkiye’den aldığı dolarlarla, bazı senatörlerin de çıkarla veya inanarak tıpkı AKP milletvekili gibi çalıştığı da biliniyor. Sorun bu da değil. Türkiye açısından sorun, ABD’de dökülen onca dolara rağmen Haass gibi düşünenlerin giderek arttığı.
Türkiye’yi bu noktaya elbet yönetenler getirdi. Türkiye’yi yönetenler, AKP’si, CHP’si, MİT’i, Genelkurmay’ı ve diğer tüm ‘devletlü’leri, pekala, Suriye’de IŞİD, El Nusra gibi El Kaide türevi örgütlerle dost olacaklarına, dost olanlara el vereceklerine yüzlerini Kürtlere, demokratik Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni güçlerine dönebilir, ortalığı karıştırıp kan gölüne dönüştürecek siyaset yerine Suriye’nin demokratik gelişimine hizmet edecek, beraberinde Türkiye’de Kürt sorununu kalıcı barışla çözecek bir siyaseti tercih edebilirlerdi. Bunu yapmamaları için hiçbir nedenleri yoktu. Üstelik karşılarında çözümü cani gönülden isteyen ve tüm güçleriyle demokratik çözümün gerçekleşip silahın sonsuza kadar kullanılmamasını savunan bir hareket vardı. Bunu yapmadılar, bunun yerine Emevi Camii’nde sabah namazı kılmayı önlerine hedef olarak koydular. Bu siyasetin sonunda geldikleri nokta ise her türlü riskin orta yerinde iki saat sonra ne olacaklarını bilmeyen bir zorba yönetimin bileşenleri olmak oldu.
"Eeeyyy!" çıkışlarında ciddi bir düşüş olsa da hala bu çarpık siyasetten, kaos üreten, savaşı büyüten bakıştan vazgeçilmiş değil. Şengal ve Karakoç’a onlarca uçakla saldırıp Rojava sınırlarını top atışına tutarken aslında çarpık siyasetten, kaos ve savaş üreten felaket tellallığından vazgeçmediklerini her saniye bir kez daha ispat ediyorlar.
Suriye, açık demek gerekirse savaşın da istiap haddini doldurdu. Şimdi bölgenin "patronları" adım adım süreci kendi arzuladıkları noktaya çekmek istiyorlar. Bunu yaparken de şimdiye kadar işlerine yarayan ama artık ayak bağı olan ağırlıklarından kurtulmayı hedefliyorlar. IŞİD, El Nusra, Ahrar-us Şam ve benzeri örgütler artık bu "patronlara" yaramıyor. Bunların hala bitmemesi gerektiğine inanan ise bir tek Türkiye kaldı. O bitmesini istemiyor ama herkesin bitirmek için sıraya girdiğini görünce de "Bitirilecekse bari görevi bana verin ben bitireyim" diyor.
ABD, Türkiye’nin girişimine niyet etmedi mi? Etti! Ancak sunulan planları gerçekçi bulmadı. Sahayı sahadakiler kadar yakından tanıyan ABD, özellikle de Pentagon, Türkiye’nin ve desteklediği cihadçı grupların Suriye’nin özgürlüğünü sağlayacak güce ulaşamayacaklarını, üstelik bu güce ulaşabilseler bile en azından Batı standartlarında özgür bir Suriye’yi kurmalarının mümkün olmadığını çok yakından biliyordu.
YPG ve YPJ şahsında Kürtlerin, daha sonra Arap, Ermeni gibi halkların, Süryani, Ezidi, Hristiyan, Alevi gibi inanç örgütlerinin sahanın asıl sahibi olmaları Türkiye’nin planlarını alt üst etti. Türkiye’nin elinde kala kala sahadaki El Kaide türevi örgütler, ABD’de bir kamyon dolusu dosyasıyla Reza Zarrab, Suriye’ye silah taşıyan tırlar, Avrupa’yı tehdit edebileceği göçmenler kaldı.
İşte Erdoğan ABD’ye bu tablo içinde gidiyor. Öncesinde kendine yol açması için Erdoğan ABD’ye danışmanı Kalın ile birlikte MİT’ten Fidan’ı, Genelkurmay’dan Akar’ı, deyim yerindeyse 3 ağır topunu gönderdi. Trump’ın canına minnet. Patır patır adımlarını attı. Suriye’de kimlerle yürüyeceğini somut olarak gösterdi. Ortadoğu’daki en iyi "müttefikinin" "terör örgütü" olarak tanımladığı YPG ve YPJ’ye silah vermeyi kabul etti.
Kabul etmek gerekir ki bu Erdoğan’a net mesajdır. Ona, "Gelme, gelirsen de artık siyasetini değiştireceğini belirterek gel" dendi.
Siyaset değişir mi?
Bekasını savaş üzerine kuran bir iktidar, bu iktidarın savaş politikasına canhıraş destek veren, her Kürt öldürüldüğünde keyiften dört köşe olan CHP ve MHP gibi partiler oldukça Erdoğan ve AKP’nin siyaseti değişmez ancak bu siyasetin suyu da giderek ısınır.
Trump’ın yaptığı, kazana konulan suyun ısınmasını sağlayacak ateşe ilk çakmağı çakmak oldu.