AMNESTY Turkey Congress 9th neden beklenenin altındaydı?

Kongre başladığı günlerde Boğaziçi Üniversitesi'nde işgalin lokumu olmaz diyen öğrencileri Reis, okuma haklarına varana kadar tehdit etti, o kadar panelist, yönetici konuştu, tek söz etmedi.

Kongre bir panelle başladı seçimlerle bitti, nasıl başladıysa öyle bitti. 

Kongredeki bilgi, heyecan, feyz, dilek ve temennilerde yeni bir şey yoktu.

Kongre, sanki hak ve özgürlükleri budamaya son hızla devam eden otoriter bir rejim şartlarında, nazik ama gür bir muhalif sesle ihlalleri manşete almak yerine, manşette "İdil'i, Adalıları dışarı aldık, sıra Taner'de", "önce Taner", "Free Taner!" dedi, daha da öte gitmedi.

Ne içerdeki gazetecilere neler yapılabilir konuşuldu, ne seçilmiş HDPlilerin haksız rehinliği görünür kılındı.

Binlerce tutuklu yakını olan Amnesty, Türkiye'de, görmemişin bir oğlu olmuş misali, "Free Taner!", "Free Taner!" dedi.

Elbette Taner serbet olmalı, hak mücadelesi veren birinin terörle ne ilgisi olur, düpedüz haksızlık, ama Taner'i çıkarmak bir hak örgütünün görevlerinden sadece biriydi.

Bu abartılı tutumun diğer ihlale uğrayanlara, demokrat kamuoyuna incitici bir psikolojik beklenti kırıklığı yaratabileceği düşünülemedi. 

Oysa hepsi tek tek pırıl pırıl duyarlı birer yürekti.

Hiçbir kasıtları yoktu, sadece birikimleri, edinimleri bu kadardı veya çizilen rota. 

Ama Amnesty gibi tecrübeli bir kuruluştu, böyle bir hassasiyeti hep hesap ederdi.  

Hesapsızlık bir yana bunun tartışma zemini girişimine karşı önceden oluşmuş zımni bir karşı irade bile vardı.

Sanki haklar tüm boyutlarıyla bilinmemekteydi, belki sebep oydu.

Neden neredeydi; zulmün resmi görünürdeydi ama hak neydi, hukuk neydi?

İçeri düşmek hakkın tamamı değildi. 

Özgürlük neydi, serbestlik neydi tam bilinmemekteydi.

Özgürlük ulaşılamayan bir düş, bir sevda mıydı?

"Özgürlük zorunluluğun kabülü müydü?"

Özgürlük elde olanı yitirip bulunca sevinilen bir şey miydi?

Özgürlük aidiyet prangasından kurtulup evrensel kriterleri yaşam tarzı edinmek miydi? 

Tabi ki siyasal vizyon partinin işiydi, ama siyasi içeriği, hak hukuk literatürünü, dilini bilmeden de rota çizilemezdi.

Bu bilinmezse kavramlar donar, umutlar donar, aktivistler robota dönerdi.

Çünkü kavramlar canlıydı, fıkır fıkır, hayat dolu, işlenmezse için için çürür, beyannameler çökerdi. 

Mesela kongre başladığı günlerde Boğaziçi Üniversitesi'nde işgalin lokumu olmaz diyen öğrencileri Reis, okuma haklarına varana kadar tehdit etti, o kadar panelist, yönetici konuştu, tek söz etmedi.

İngilizler olsa bu duruma, "incredible/inanılmaz!" derdi. 

Evet evet, savaş siyasetin başka araçlarla devamı, Amnesty siyaset örgütü değil, savaşa hayır kampanyası yürütmez, ancak savaşın sonuçlarının ihlaller üreteceğini bilmek kahinlik gerektirmezdi.

Amnesty Türkiye'nin, Reis'in sözlerini duyar duymaz, "Türbanlılar unutulamaz, okuma hakkına dokunulamaz!" mealinde bir açıklama yapması gerekmez miydi?

Ne risk yönetimi vardı, ne de "Efrinler, ihlaller olmasın" dendi. 

Burası Şarktı, devletle ara düşünülmez miydi? 

Belki ağır oldu, ancak kongrede, Myanmar/Burma, Arakan, mülteci ve Erdoğan'ın tutuklu günlerine sahip çıkılış altı çizilen bir yakınlaşma vesilesi gibi sunulunca soru cuk oturdu.

Bunları duyan hükümet ve yandaşları belki Nilüfer tarzıyla şarkı söyledi:

"'Yağ yakma', 'Yağ yakma!'"

Off! "40 yıllık Kani olur mu Yani?"  

Doğru tepki, "o siyaset işi" adlı dondurucuda.

Kavramlar donunca nerede eriyeceği bilinmez; sözcükler anlam ihlaline uğrardı.

Mesela kongrede bir örgüte üyeyken diğer örgüte üyelik, piyasa diliyle, "iki örgütün çıkarları çatışmazsa" diye açıklandı.

Oysa bunlar, üyelik kriterleri veya ilkeleri gibi hak hukuk diliydi.

Hak hukuk ihlali üreten, çıkar kazanç hedefli piyasa dilinin, hak hukuk mücadelesinde yeri olmamalıydı..

Kavramları, dondurucudan, sistemin yabancılaşmasından çıkarıp anlamlaşacaklarıyla kucaklaştırmak gerekliydi.

Siyasi birikim olmadan insan hakları mücadelesi eksikti, eksik olan toparlayamazdı.

Velhasılı Türkiye Şubesi eski yönetimi Amnesty'den beklenenin altındaydı, ama asıl altında olan merkez miydi, yansıma mıydı?

İhlalle boğuşan 80 milyonluk ülkede bu güvenli şemsiyenin altında bu kadar az üye, bu kadar az heyecan, bu kadar çok yöneticisini kaptırma vb çok soru cevapsız kaldı.

Yeni yönetime başarılar, dayanışma duygusu dolu selamlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İlker Demir Arşivi