ayşe düzkan
anahtar olmak
isterseniz hep birlikte bir karar alalım ve artık, hukuk arayışını, savcılara, mahkemelere seslenmeyi bir kenara bırakalım. hukuksuzlukları sergileyelim tabii ama açıkça görülüyor ki derdimizin çaresi oralarda değil. bir yerlerde deliyürek bir savcı, ailesinin rızkını falan tehlikeye atarak bir soruşturma başlatabilir, vatandaşların sosyal medyadaki baskısıyla bir konuda bir mahkemeden adil bir karar çıkabilir, bir zanlı hak ettiği gibi gözaltına alınabilir ve kovuşturulabilir ama artık münferit olan hukuk ihlalleri değil bunlar ve hukukun mahkemelere geri dönmesi bu türden çağrılarla mümkün olmayacak.
seçim dönemlerinde partilerin akla sığan, sığmayan şeyler söylemelerine seçmen de alışık; örneğin doğu perinçek her seçimde seçmenine iktidar vaat eder. (vaadine yaklaştıysa bile bunu seçim yoluyla yapmadı.) devlet bahçeli’nin, 2011’de, seçim atmosferi içinde sarf ettiği, "üç hilalin tek başına iktidarı artık bir zorunluluktur" sözünün, ortada sandık falan yokken, mhp’nin oy oranı herhangi bir seçimde ya da ankette tek başına iktidar olmaya yetmezken tekrar edilmesi akla ister istemez parlamento dışı arayışları getiriyor. meral akşener’in, "masa" önerisi de. seçmen oyuyla oluşturulmuş bir meclis varken neden başka bir "masa" kurulsun? neden türkiye sağının çeşitli figürleri sürekli olarak parlamentonun dışında siyasi çözümlerle meşgul? kimse bulunduğu yerden memnun değil sanki; iyi parti de, mhp de daha fazlasını istiyor; iyi parti konumunu değiştirmek istiyor. internet çağında bile, dün dündür, bugün de bugün. ama meral akşener’in hdp ile ilgili bugünkünden başka türlü konuştuğu, konuşmak zorunda kaldığı cumhurbaşkanlığı seçimi ve yerel seçimler hafızalardan silinmeyecek kadar yakın.
mhp bir siyasi fikriyattan öte, ondan çok daha fazla, bir icraattır. bir fikir vermek için hatırlatıyorum; kemal kılıçdaroğlu’na yumruk atan osman sarıgün’e devlet bahçeli sahip çıkmıştı, mesela. ibrahim gökçek’in aziz naaşına hakaret etmek isteyenler mhp’li. akp de uzun zamandır o icraatı çekici bulan seçmene göz dikti. bu işin bir yanı.
krizler, devletin içindeki çeşitli klikler arasındaki çatışmanın en yoğun olduğu dönemler oluyor. akp, salgını, bu gerilimi kendisi açısından yumuşatmak için de kullandı ve her zamanki inşaat, ihale, doğal alan istilası, yeni vergi vb. faaliyetlerini sürdürüyor. ama işte basını, adalet mekanizmasını kontrol etmek yeterli olamıyor. hukuktan vazgeçen, ister istemez başka güvenceler arıyor, değil mi?
yoksa neden bir takım siviller bir kere daha ve her seferinde biraz daha bıkkınlık verecek şekilde, ateşli silah görsellerine/muhabbetlerine düşsün? şunu söylemeden geçmek istemem: noyan’ların evinde su tabancası olduğunu bile sanmam; izmirli sevda noyan’ın kendi ifadesiyle chp’li olan ailesinden ses çıkmadı ama eşinin ailesi bir kınama açıklaması yaptı! buna bakarak söylüyorum, ailesini anması pek uygun olmamış sanki. diğer yandan, sevda noyan, daha önce de, ka-der kurucusu olduğunu anlatmış, olmadığı halde. insan kabul gününde dahi böyle sallarken tereddüt eder, değil ki basına. bu, nasıl desem, akılla, mantıkla bağını koparmış bir cüret değil mi?
bir de fatih tezcan var tabii. bugüne kadar, kendi politik görüşleri çerçevesinde bile olsa, akla uygun olabilecek, sansasyonel olmayan tek bir açıklamasına denk gelmediğimiz ve sevda noyan’la ortak noktası, çok uzak olmayan bir geçmişte fethullah gülen’i övmek olan fatih tezcan… muhalefet olarak karşısında tabii ki sadece erkekleri gördüğü için, "karınızı, çocuklarınızı bizden nasıl koruyacaksınız?" şeklindeki açıklaması bir rezilliğe işaret etse de, gerçekliğe tekabül etmiyor. böyle işler organize edilmez anlamında demiyorum, böyle işleri yapacak olan yine baldırı çıplaklar olur, "starlar" değil. ama meczuplar da sonuçta kendi çevrelerinde konuşulanları dile getiriyor, gece mezarlıktan geçerken söyledikleri türkü, kulaklarına çalınan oluyor.
şunu görmek zorundayız bence. siyaset, parlamenter siyasetten ve onun oyun kurucularından ibaret değil. ama bu alan dahilinde hdp, seçmeni olsun olmasın, chp’nin solundaki herkes için en önemli hatta tek araç. bunu sağlayan, hdp’yi bir anahtar kılan seçmeninin kararlılığı.
tam da bu yüzden, türkiye sağının, hdp seçmeninin meclis’te temsil edilmesiyle derdi var. seçilmiş belediye başkanları görevden alınıp hapse atılan, yerlerine kayyum atanan, eski eşbaşkanları, milletvekilleri, birçok yöneticisi ve üyesi hapiste olan, sürekli baskı altında siyasi faaliyet yürüten hdp, zaten her noktada yasadışı bir örgüt muamelesi görüyor. ama işte o anahtar işlevinde büyük bir değişiklik olmuyor. fakat bununla yetinebilir miyiz?
hdp ya da chp’nin solundaki güçler açısından herhangi bir "tek başına iktidar" ihtimali yakın değil ve ama kısa vadede sınırlı da olsa bir değişime büyük ihtiyaç var. o zaman bu gücü etkili biçimde kullanmak, bir seçim anahtarının ötesine taşımak hepimizin ihtiyacı. (bu konuda çok daha kapsamlı bir yazıyı geçtiğimiz hafta musa piroğlu kaleme aldı.) hdp kendisine yönelik düşmanlığı hiçbir biçimde hak etmiyor, biliyoruz ama bu düşmanlığın hakkını vermesini umuyoruz.