Ragıp Zarakolu
Yunanistan ve Türkiye’de ırkçılık ve antisemitizm
Geçenlerde Arnavut kökenli Yunanlı yazar Niko Ago ile birlikte, İsveç’in Dalhala vilayetinin Borlange kentinde, "Avrupa, Yunanistan ve Türkiye’de Irkçılık ve Antisemitizm" başlıklı konferanstaydık. Bütün Balkan ülkeleri gibi, Yunanistan ve Türkiye son yüzyıllık tarihleri içinde bir türlü huzura kavuşamayan ülkeler. Sonuç olarak hepsine "ulus devlet" modeli dar gelmiş ve bedeli ağır olmuş: Balkan Savaşları, iki dünya savaşı, aşırı milliyetçi faşizan hükümetler, iç savaşlar, antisemitizm, vb. vb.
Halkların iç içe geçtiği bir coğrafyada ulus devlet projesi Türkiye dışında belki başarılı oldu ama bedeli çok ağır oldu. Öte yandan sınırlar yaşayan halkların özgür iradesi ile de çizilmedi.
Balkan ve 1. Dünya Savaşında ağır bedel ödeyen Sırbistan, suni biçimde büyütülmüş bir Yugoslavya hediye edilerek ödüllendirildi, Fransız ve İngiliz sömürge imparatorluklarının burnu havadalığı ve intikam anlamına gelen bir cezalandırma yöntemi ile Orta Doğu sınırları gibi Balkan, Orta Doğu ve Doğu Avrupa sınırları dayatma ile keyfi bir biçimde çizildi.
Bu da ilerdeki sorunların, makro ve mikro milliyetçiliklerin değirmenine su taşıdı.
Örneğin Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu cezalandırma adına, Macarların yoğun olduğu birçok bölge, yeni oluşan Çekoslovakya ve Yugoslavya devletleri yanında, Romanya ya bırakıldı.
Bir yandan "kendi kaderini tayin edebiyatı" yapılırken, bir yandan "azınlık hakları" dile getirilirken, öte yandan savaşın kaybedenleri ağır bir biçimde cezalandırıldı. Ama savaşa yol açan hükümetler değil, halklar ödedi bu bedeli
Sonuç olarak, bu yeni oluşan coğrafyada, 2. Dünya Savaşından önce demokratik ülke standartları taşıyan tek ülke Çekoslovakya idi.
Yunanistan da 36 yılında Metaxas askeri diktatörlüğü altındaydı. Bir yıl sonra TC arta kalan de facto tek otonom bölge olan Dersim’e daldı.
İtalyan işgaline karşı kahramanca direnildi ama, Alman işgali Yunan halkını açlıkla kırarak hegamonyasını kurdu. Ama şanlı bir direniş verdi Yunan halkı farklı kimlikleri ile Nazi işgaline karşı. Halkların Yunanistanı yükselecekken, dünya güçleri buna izin vermedi, Sovyetler Birliği de bunu umursamadı.
Kötü bir iç savaş geçirdi Anadolu sürgünlerinin sığınağı olan Yunanistan. Bir daha yıkıldı.
Hep milliyetçilik yeşertildi ülkenin topraklarında. Buna rağmen Yunan halkı sevdi sosyalizmi, sol düşünceyi.
Komünist Enternasyonal, bir Balkan Federasyonundan yana olmuştu hep. Ve bu federasyon içinde Mekadonya ve Trakya’nın, nüfus özelliklerinden dolayı ayrı bir yeri olacaktı. Ulus devletin bir parçası olmayacaklardı. TKP de, Balkan Komünist Partileri grubu içinde yer almaktaydı.
Örneğin Mekadon diye bir halk yoktu, ama yaratıldı. Bulgar diye anılırlardı hep. Mekadonya Sırbistan ile Yunanistan arasında paylaşıldı. Batı Trakya’da Türk, Doğu Trakya’da ise Rum ve Bulgar nüfus çoğunlukta idi. Batı Trakya Balkan Savaşları ve 2. Dünya savaşı sırasında Bulgaristan ve Yunanistan arasında el değiştirdi durdu.
Bugün artık Yunanistan’da Bulgar/Mekadon, Arnavut, Romen/Ulah kimliğini açıkça sahiplenen çok az grup var. Ve bunlar Yunan milliyetçiliğinin tehdidi altındalar. TC ve Lozan anlaşmasının sorunlu koruması altında olan Batı Trakya Türklerinin ise, daha ayrıcalıklı konumu olduğu söylenebilir. Buna karşın ne yazık ki, Lozan’ın mukabillik esasına karşın 2 bin küsur yıllık tarihi olan İstanbul Rumluğu, sözde otonom olması gereken Bozcaada ve Gökçeada Rumluğu kazındı.
Bir zamanlar Atina yakınlarında bile Arnavut köyleri var. Arnavutluk sınırı yakınlarındaki Arnavut köyleri Metaxas diktatörlüğü altında, tam da Dersim’e denk düşen kıyım da yaşadılar.
İzmir nasıl "Gavur" olarak kozmopolit bir kimlik taşıyorsa, Selanik de ağırlıkla bir Yahudi kenti idi. Yunanistan’da anti semitizm oldum olası güçlü olmuştur.
Osmanlı’da Yahudiler "tehdit" kabul edilmediği için antisemitizm o kadar güçlü olmadı. Ama TC döneminde onlarda 30’larda anti semitizm ile tanıştılar. Ancak TC-İsrail ilişkileri iyi olduğu için, son 50 küsur yıl içinde bir çeşit "tahammül" ile karşılandıkları söylenebilir. Ancak İslamizmin yükselmesi ile onların da zor günleri başladı. Maşaallah, şimdilerde, milliyetçisi, İslamcısı, hatta kimi "solcusu", antisemit Milliyetçi Cephede!
Selanikte’ki Yahudi Müzesinde, Holokostun oradaki yansıması yanında, ondan önce kentin Yahudi kimliğinin nasıl adım adım silindiğini de izlemek de mümkün.
Bizim nasıl şaibeli 1914 Diyarbakır ve 1922 İzmir yangınımız var ise, Selanik’in de şaibeli bir 1917 yangını vardır. Şimdi de Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova, Şırnak yakılmadı ama yıkıldı.
Anlaşılan ulus devlet inşa etmenin ilginç yöntemlerinden biri de kent yangınları olmuş! Şimdi de kent yıkımı!
Yunan devleti solun iç savaş sonrası yükselişine 1967 Albaylar darbesi ile yanıt verdi, Türk devleti ise, solun ve Kürt hareketinin yükselişi ve farklı kimliklerin bunlara destek vermesine, 1971 ve 1980 darbeleri ile yanıt verdi.
Yunan devleti iç savaş sözde kahramanı/kasabı Grivas’ı Kıbrıs’a yollarken, Türk devleti geri kalır mı, onlar da özel ordu elemanlarını yolladı ve "Kıbrıs Sorununu" el birliği ile yarattılar. Sonuç: Nasıl Küba devrimine rağmen Guantanamo üssü Küba’da kaldı ise, İngiliz üssü de Kıbrıs ta kaldı. Sözde kurtarılan Kıbrıs Türkleri, ikinci sınıf yurttaş olurken, adanın bu bölümü Türk ordusunun özel kuvvetler eğitim alanı oldu.
Sonuçta 70’lerde "sol" role soyunan Karaoğlan, Türk ve Kürt halkına ve arta kalan Süryani, Ermeni ve Rum toplumlarına bir yararı olmazken, hiç olmazsa Yunan halkına hayırlı bir iş yaparak, Yunanistan’da Albaylar Cuntasının çökmesine ve AB yolunun açılmasına neden oldu.
Ve Ecevit de, Erdoğan gibi o da AB olayını bir yana koydu.
Şimdi Yunanistan, Altın Şafak gibi bir Neo-Nazi Partiye sahip parlamentosunda. Ama hiç olmazsa beğenelim beğenmeyelim, AB bürokrasisine karşı ayakta kalmayı başarmış, "sol" kimlikli bir Hükümete sahip. Biz ise de facto bir Milliyetçi Cephe hükümetine sahibiz.
AİHM’de soykırım inkarcılığın cezalandırılması gündeme gelince, Alman Parlamentosuna Ermeni Soykırımı tasarısı gelince, TC Parlamentosunda Kürtlerin tasfiyesi gündeme gelince, maşallah AKP’si, CHP’si/demokrat üyeleri hariç/, MHP’si elele Milli Cephede!
Buna da, her ikisi de ulus devlet modeline göre şekillenmiş olsa da, arada kalite farkı var diyelim!