Ümit Kardaş
Anneler: Plaza de Mayo'dan Galatasaray Meydanı'na
İç hukuk yollarından sonuç alamayan birçok kayıp yakını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. AİHM’de görülen davalar sonucu Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin çeşitli maddelerini ihlal ettiği için mahkûm oldu.
AİHM, Türkiye’nin AİHS’nin madde 2 (Yaşam Hakkı), madde 3 (İşkence Yasağı), madde 5 (Özgürlük ve Güvenlik Hakkı), ve madde 13 (Etkili Başvuru Hakkı) gibi düzenlemelerini ihlal ettiğini birden çok davada tespit etti.
Bu davalar yakın geçmişte yaşadığımız bu insanlık suçunun belgelenmesi açısından da önemli bir rol oynuyor.
AİHM, Türkiye’deki gözaltında kayıp davalarına, faillerin devlet kolluğu oluşu, tutuklamanın gizlenmesi, inkârı ve çoğu kez işkence ve öldürmeyle beraber olması, rejim/hükümet muhaliflerinin bazılarını elimine etmek ve bununla diğer muhaliflere gözdağı verip sindirmek gibi özellikleriyle Latin Amerika’daki gözaltında kayıplara benzerliğini göz önüne alarak kararlar verdi.
Kayıp yakınları geçiş dönemi adaletinin unsurlarıyla örtüşen taleplerini şöyle sıralıyorlar:
-BM Sözleşmesi’nin imzalanıp, yürürlüğe sokulması,
-Faillerin tespitiyle yargılanmaları, af, zamanaşımı gibi nedenlerden yararlanmamaları,
-Devletin yaşananlardaki azmettirici rolünü kabul ederek suçunu açıkça ikrar etmesi,
-Devletin kayıp yakınları başta olmak üzere tüm toplumdan özür dilemesi,
-Baştaki koşullar yerine getirildikten sonra maddi ve manevi zararın tazmin edilmesi.
Zorla kaybedilenlerin acı çığlığı olan Cumartesi Anneleri kendilerinden hoyratça koparılan ve kaybedilen çocukları için adalet istemekteler. Onlardan geride kalan ne varsa onu talep etmekte, kuşkusuz faillerin kendileriyle ve toplumla yüzleşmelerini ve yargılanmalarını beklemekteler.
Arjantin’deki "Kirli Savaş" sırasında da, 1976’dan 1983’e kadar, faşist rejim muhalif insanları kaçırdı, işkence yaptı ve öldürdü. Rejimin kaybettiği bu insanlar için itiraz eden her kadının, hükümetçe ellerinden alınan en az bir çocuğu vardı.
Plaza de Mayo Anneleri'nin başlangıcı, 30 Nisan 1977 tarihinde başkanlık sarayının yakınlarında protesto düzenlemek üzere 14 kadının toplandığı eylem olarak kabul edildi.
Bir aradayken güçlüydüler ve başlarına beyaz eşarplar bağlayarak halkı da yanlarına aldılar; bu eşarplar, zaman içerisinde onların sembolü haline geldi.
Kaybedilen çocukların, gençlerin, aydınların akıbetini askerî cunta ve sonraki sağ iktidarların oluşturduğu faşist rejimden sormaya başladılar.
Arjantin’de de beyaz baş örtüleri ve "Never Forget/Never Forgive" sloganlarıyla bütün dünyanın tanıdığı Plaza Del Mayo Anneleri şiddet içermeyen eylemler yapmak üzere her hafta perşembe günü Mayıs Meydanı'nda toplanıyorlar.
Annelerin bu eylemi, halktan birilerinin, rejimin acımasızlığına karşı ilk defa yapılan bir itirazdı. Kayıp çocuklarının resimlerini taşıyan annelerin bu hareketi giderek büyüdü ve kaybetme yöntemini sistemleştirmiş ülkelerde de yayıldı.
Daha sonraki yıllarda Arjantin suçluları yargı önüne çıkartma ve mahkûm etme basiretini gösterdi. Halen kayıplarını bulamayan 80’li yaşlara gelen annelerin eylemleri aynı şekilde devam etmekte.
İçimi acıtan bu kayıplara 1991’de yayımlanan "Yaşamın Şiirini Yazmalı" isimli şiir kitabımda "Plaza de Mayo’nun Anneleri" başlıklı şiirimle ses verdim.
Bir gece aydınlığı göremedi / Gözleri kapandı sabahlara / Yüreğinde sımsıcak bir korku / Alıp götürdüler / Koymak için karabasanlara / Ve ağladılar / Plaza de Mayo’nun anneleri / Korkuyla /umutla / cesurca--- Yüreğindeki sevginin / Gecelerce dağlanışında / Teninde kanıksadığı/ acılarında / Zorbalığa meydan okuyan / her haykırışında / Ve uyandılar düşlerinden / Plaza de Mayo’nun anneleri / Kaygıyla / kıvançla / onurla---- Yitip gitti sonsuzluğun içinden / Susmayan bir yankı gibi / Karışmıştı ruhu yüzlercesiyle / Artık günah çıkarıyordu / Mezarlıkların bekçileri / Ve dimdik başlarını kaldırdılar / Plaza de Mayo’nun anneleri / Acılardan / özverilerden / uzatarak ellerini
Cumartesi Anneleri eylemi 21 Mart 1995'te gözaltına alınıp 55 gün kendisinden hiçbir haber alınmadıktan sonra, cesedi kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak’ın ailesiyle birlikte Galatasaray Meydanı'nda ortaya koyduğu itirazla başladı.
Rıdvan Karakoç’un işkence edilmiş bedeninin de bulunması üzerine bir grup insan hakları savunucusu ve kayıp yakınının da dahil olmasıyla 27 Mayıs 1995’ten itibaren "Gözaltında kayıpların akıbeti açıklansın, sorumluları yargılansın ve bu topraklarda bir daha hiç kimse kaybedilmesin" talebiyle sürdü. Annelerin mücadelesine İnsan Hakları Derneği de sahip çıktı.
1996 Mayıs’ında ilk defa Cumartesi Anneleri’nin ev sahipliğinde, Plaza De Mayo Anneleri’nin de katılımıyla "Gözaltında Kayıplar Kurultayı" yapıldı.
Devletin ideolojik aygıtlarının karşı stratejilerine rağmen eylemin şiddet barındırmadan devam etmesi ve kamuoyunun desteğini almaya başlaması devlet iktidarının daha da sertleştirmesine sebep oldu.
Kayıp yakınlarının ve destekçilerin daha meydana varmadan polis şiddetine maruz kalması meydanda oturma eyleminin şiddet kullanarak engellenmeye çalışılması ve toplam 1093 kişinin gözaltına alınması üzerine 13 Mart 1999’da 200. haftada Galatasaray’daki Cumartesi Anneleri’nin sessiz oturma eylemlerine ara verildi.
Ergenekon davası dosyasında ortaya çıkan belgeler ve JİTEM itirafları üzerine Cumartesi Anneleri eylemlerini, Galatasaray Meydanı’nda eski formatında 31 Ocak 2009’da tekrar başlattılar.
Cumartesi Anneleri, meşru bir taleple, doğrudan ve şiddetsiz bir eylem tarzıyla her Cumartesi, Galatasaray Meydanı'nda insan hakları ve adaletten yana herkesin birlikte oturmasına imkân vererek hak arama alanını genişletti.
Arjantin’deki cunta döneminde kaybedilen yakınları için her hafta Plaza de Mayo meydanında buluşan annelerden esinlenen Cumartesi Anneleri Hareketi nöbet tutma eylem pratiğini başlatarak Türkiye’nin en uzun soluklu eylemi haline geldi.
Cumartesi Anneleri sadece kendi kayıpları için değil, herkes için hakikati aramayı ve bu çabayı varlıklarıyla kamusal alana taşımayı başardılar. Cumartesi Anneleri geleneksel kadınlık hallerini dönüştürüp kamusal alana çıkmanın dışında siyasal özne haline geldiler.
Ancak 23 yıldır mücadele veren Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdiği buluşma ve oturma eylemi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla Beyoğlu Kaymakamı tarafından 700. haftasında dağıtıldı ve gözaltına alınanlar oldu. 15 haftadır Galatasaray Meydanı’na yürüyüşler polis zoruyla engelleniyor.
Kaybedilenlerin akıbetinin açığa çıkartılmadığı ve yargısal süreçlerin cezasızlığa dönüştüğü bir yerde şiddet yöntemini kullanmayan bir sivil hareketi engellemek hak ve özgürlüklerin özüne ve demokratik değerlere yönelik bir bastırmadır.
Beyoğlu Kaymakamlığı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun emriyle Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta oturumunu yasakladı. Alanda oturmak isteyenlere biber gazı ve boyalı mermiyle müdahalede bulunarak çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Beyoğlu Kaymakamlığı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun emriyle Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta oturumunu yasakladı. Alanda oturmak isteyenlere biber gazı ve boyalı mermiyle müdahalede bulunarak çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Beyoğlu Kaymakamlığı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun emriyle Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta oturumunu yasakladı. Alanda oturmak isteyenlere biber gazı ve boyalı mermiyle müdahalede bulunarak çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Lübnanlı felsefe yazarı, ressam, şair Halil Cibran’ın dediği gibi "Barış ancak insanlar adil olduğunda mümkündür." Kendi kişisel tutarlılığını savunan birey adaletsiz olduğunu söylediği bir uygulamayla işbirliği yapamaz.
Hakikat, adalet, özgürlük ve insaniyet en yüksek insani değerlerdir. Bu nedenle bu yüksek insani değerleri savunarak adaleti gerçekleştirmeye çalışırsak ancak geleceği bunun üzerinden inşa edecek süreci başlatabiliriz.
İnsan hakları ihlalleri mağdurlarının acısının bütün toplum tarafından paylaşılması, itibarlarının iade edilmesi ve hakikatin ortaya çıkması sağlanabilirse insanlar ancak yüzlerini geleceğe çevirebilirler.
Barışa yönelik bir gelecek umudu yaratmak geçmişle yüzleşip, acıları azaltacak bir adaletin sağlanmasına bağlı. Yazımı 22 yıl önce 18 Mayıs 1996 tarihinde Cumartesi Anneleri için yazdığım bir şiirle bitirmek istiyorum.
Gri bir sabah / sisler içinde / Gölgelerde hüzün / Islak kaldırımlarla / mezar taşları tanık / Bir bebeğin süt akan memelerden / koparılışı kadar hoyrat / Ya çarmıhında işkencenin / Ya kalleşliğinde kör bir kurşunun / Yaşamdan bir yıldız gibi akıp / sonsuzluklarda kayboldular / Titredi vicdanı evrenin / titredi dağ / Püskürdü volkan / akrep kendini soktu / ısırdı dilini engerek / Utandı ağaç heybetinden /güvercin boynunu büktü / Ve suskun / ve duyarsız / ve yüreğinde nasır / Sustu lider bozuntusu / sustu politika aymazı / para simsarı sustu / Aydınım diyen bilinç / yaşamı savunan sanatçı sustu / Oysa çığlık çığlığaydı / anaların yüreği / Çünkü onlar yaratıcıydılar / Çünkü emeğin ve özverinin / Çünkü onlar yaşamın / Çünkü onlar geleceğin anneleriydiler