Toplum kendi içinden yeniden inşayı yapacak, uzlaşıyı ve işbirliğini sağlayacak insanları, örgütleri çıkarabilecek mi? Bunu beceremezsek faşizm içerikli despotik bir rejimde birbirimize zarar vermeye devam ederiz.
Eylül sadece hüznün, vedanın ve karamsarlığın zamanı değildir. Aynı zamanda sevgiyi ve mutluluğu yeniden var etmenin umudunu da barındırır.
Siyasi partiler, dindar muhafazakarlar, solcular, Atatürkçü/Kemalist kesim tekçi-despotik zihniyet kodlarından sıyrılıp “insan onuruna saygı”yı esas alan bir anayasa inşasının toplumdaki öncüsü olabilecekler mi?
Şiddetin sistemden kaynaklanan boyutlarıyla birlikte insanın sistemle ilişkisi üzerinde de düşünmemiz gerekiyor.
Türkiye bu kadar savrulmadan ülke içindeki Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini karşılayıp barışı sağlasaydı kendi modelini komşu ülkelere örnek gösterebilir bölgeyi de istikrarlı hale getirme inisiyatifini ele geçirmiş olurdu.
Devletin yeniden tanımlanması ve hukuk içinde hareket etmesinin sağlanması için CHP ile DEM Parti’nin bir araya gelmesi, müzakere-uzlaşma yolunu açarak toplumsal-siyasi uzlaşıyı aramaları zorunlu.
Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova gibi yerleşim birimlerinde göç eden, evleri yıkılan, operasyonlar sırasında öldürülen, cesetleri aşağılanan ve gömülemeyen insanlara yönelik insanlık ihlallerinin boyutları önümüzdeki süreçte anlaşılabilecektir.
1980-1981 yıllarında askeri savcı olarak Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı’nda görev yaptım. Benim sanıkların durumlarını inceleyerek durumu tutuklamayı gerektirecekleri tefrik etmem uygulamaya çomak sokmak olarak algılanıyordu.
Devletin tüm olumsuz yaklaşımına rağmen Kürt toplumu, 1960’lı yıllar boyunca 'Kürt organik entelektüellerinin' yayımladıkları dergilerle kendini anlama ve kendi üzerinde düşünme fırsatı elde etti.
Dayatılan etnik kimlik Türklük ve Diyanet çerçevesinde devletleştirilen Müslümanlığın Sünni-Hanefi mezhebidir. Bu temele oturtulmaya çalışılan cumhuriyetin Türkiye sınırları içinde yaşayan insanları yurttaş kılması ve eşitliği sağlaması imkansızdı.
Türkiye, ilk defa bir Kürt örgütünün emrinde savaşan, düzenli orduya sahip olan, bağımsız devlet kurmayı hedefleyen bir isyanla karşı karşıya kalmıştı. Devleti yönetenler isyanın yaygınlaşmasından ve ülkenin bölünmesinden endişe duymaya başlamışlardı.
Mustafa Kemal bu doğrultuda Abdülhalik Renda ile Cemil Uybadın’a raporlar hazırlatır. Renda, raporundabelirli yerlere Türkleri yerleştirmeyi, Kürtleri asimile etmeyi, Türkçe konuşmayı teşvik etmeyi önerir.
Lozan’da Kürtlerin kaderleri tartışılırken Mustafa Kemal’in önerisiyle Kürdistan mebusları ulusal kıyafetleriyle Meclis’e geliyor, Lozan’a bir telgraf çekme kararı alıp, ortak devlet vurgusuyla ayrı bir Kürt devletine karşı olduklarını belirtiyorlardı.
Kürtlerin kimlikleri, dilleri ve kültürleri yok sayıldı. Bölünme korkusuyla üzerlerindeki baskı sürekli kılındı. Bugün gelinen noktayı anlayabilmek için imparatorlukta özerk yapılanmalar halinde yaşayan Kürtlerin tarihsel serüvenine bakmak gerekir.
Açgözlü, meraklı, becerikli Sapiens kendi dışındaki türleri yok ederken, yarattığı adalet, eşitlik, özgürlük, estetik, etik değerlere yönelerek yeni bir küresel sistemi inşa edebilecek mi?
Partilerin kimlik siyasetlerinin dışına çıkarak, devleti ideolojik referanslarından arındırıp yeniden tanımlayacak ve konumlandıracak bir çabayı göstermeleri gerekmekte.
Türkiye Tribünal'ın raporunda, 2013'te Türkiye'de hukukun üstünlüğünün bozulmaya başladığı, 15 Temmuz 2016'dan sonra da yargı bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün gerilediği belirtilmiş.
Modern bireysel egoizm, kendi iyiliğine, düzenine, kendisinin ve cemaatinin çıkarlarına odaklanmış olup bu çıkarları tehdit etme ihtimali olan her şeyi yok etmeye hazırdır.
İnsanlar devletin ürettiği dil ve kavramlarla oluşan düşünce kodları üzerinden analiz ve yorumlar yaparak düşündüklerini sanıyorlar.
Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra yeni sağ, muhafazakar, otoriter ve popülist bir rejime evrilebilen ve faşizme dönüşme potansiyeli taşıyan bir süreç içinde.
Dayatılan kimliklerden başat olanının içinde doğmuşsak övünerek ve diğerlerini ‘öteki’leştirerek, azınlık kimlikler içinde doğmuşsak ya asimilasyona razı olarak ya da direnerek yaşıyoruz.
Aleviliğin İslamiyet’ten sapma (heterodoks) olarak nitelendirilmesi ve İslam’ın içinden, onun özü ya da bir yorumu olduğu iddiası gerçeği yansıtmamakta.
İmparatorluk döneminde katliama uğratılan Aleviler tek partili rejim döneminde olduğu gibi çok partili rejime geçildikten sonra da katliama uğratıldılar.
Bir dönem 'Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü' diyerek oy toplamış bir parti iktidarı bugün gücün hukukunu pekiştirmiş durumda.
Dersim’den Maraş’a kadar uzanan dağlık bölgelerdeki Kürt-Alevi aşiretlerin tedip ve tenkilinde kullanılan yöntem tipik Osmanlı yöntemidir. Yakalananlar öldürülür, evler ateşe verilir.
İki yıllık şiddetsiz bir süreçten sonra devlet yine 1990’lardaki şiddet politikasına daha da vahim uygulamalarla dönerek 100 yıllık zihniyetin değişmediğini gösterdi.
Mecliste temsil edilmelerine ve bölgede çok sayıda belediyeyi yönetmelerine rağmen, DTP siyasal sistemin bir parçası olarak diğer aktörlerin teveccühüne mazhar olamadı.
Bir dili baskıyla unutturmaya çalışmak insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Ken Hale: 'Bir dil ölüp gittiğinde, bir kültür, entelektüel bir miras, bir sanat yapıtı da yitip gider'
'Dersim evvela koloni gibi nazarı itibara alınmalı, Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra da tedricen öz Türk hukukuna mahzar kılınmalıdır.'
İnönü, Milliyet gazetesine şu demeci veriyordu: 'Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.'
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.