Darbe anayasasının tekçi-despotik zihniyetinde donma hali

Siyasi partiler, dindar muhafazakarlar, solcular, Atatürkçü/Kemalist kesim tekçi-despotik zihniyet kodlarından sıyrılıp “insan onuruna saygı”yı esas alan bir anayasa inşasının toplumdaki öncüsü olabilecekler mi?

Anayasanın değiştirilemez maddeleriyle ilgili tartışma içerik ve üslup olarak, siyasi tarih, siyaset bilimi, hukuk, felsefe, sosyoloji, insan hak ve özgürlükleri, demokratik değerler ve demokrasi kültürü bakımından Türkiye’nin bugün içine düştüğü bilgisizlik ve bilinçsizlik durumunu göstermekte. Siyasi kadroların, bürokratların, gazetecilerin, akademisyenlerin ,haber yorumcularının ve kendilerini bir “izm”in savunucuları görenlerin çoğunluğu neyi savunduklarının farkında bile değiller.

Türkiye kamuoyu, 1982 Anayasası'nın tekçi-despotik zihniyetinin yarattığı iklimin verili kırmızı çizgileri içinde düşünce üretildiğini sanıyor. Düşünce ürettiğini sanan kodlanmış bir kesim, tek bir yeni kelime ve kavram üretmeden klişeler içinde dönüp duruyor. Oysa düşünce edimi kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkıldığında başlar.

82 Anayasası çok defa değiştirilmiş olsa da başlangıç metni, felsefesi ve ruhuyla ortada duruyor. Anayasa değişikliğiyle 2018’de uygulanmaya başlanan despotik başkanlık sistemiyle tam da bu felsefeye uygun anti-demokratik rejim inşa edilmiş oldu. Başta AKP olmak üzere Cumhur İttifakı bileşenleri kurumsallaşmış bu zihniyetin rejimini zirveye taşımış durumda.

CHP, anti-demokratik bir zihniyetle hazırlanan anayasada, ilk defa generallerce getirilen üç değişmez maddeye sahip çıktı. CHP, bu düzenlemeleri kurucu felsefeye bağlayarak değişmediğini, 12 Eylül zihniyetini içselleştirdiğini gösterdi.

DEM parti hariç sistemin tüm partileri hiçbir kadim soruna çözüm üretmeden Evren Anayasası'nın zihniyeti içinde donmuş vaziyetteler. Yoksa barış ve huzuru sağlamak için yamalı bohçaya dönmüş, felsefesi ve ruhuyla ülkenin gelişmesine set çeken bu anayasayı çoktan çöpe atarak toplumun tüm kesimleriyle birlikte müzakere-uzlaşı temelinde boş bir levhaya yazılacak yeni bir anayasa inşa etmeye öncülük etmiş olurlardı..

Topluluklar halinde yaşayan Türkiye, hem toplum olamamanın hem de bireyin ortaya çıkamamasının yarattığı sıkıntıları yaşamakta. Dindar muhafazakarlar, laikler, Kemalistler, solcular, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, aynı vilayetten göç etmiş kesimler birbirinden ayrı çeşitli cemaatler halinde yaşamaktalar.Topluluklar bir toplumu oluşturacak ortak uzlaşma ve işbirliği içinde değiller. Ayrıca hiyerarşik yapılar bireyin ortaya çıkmasına engel. Siyasi iktidar da uzlaşmadan değil çatışmadan yana.

Cumhuriyet, Jön Türk-İttihat ve Terakki üzerinden çoğulculuğu reddeden tekçi ideoloji üzerinden şekillendi. Ancak despotizmle var olabilen İslam sosuna bulanmış Türk milliyetçiliği bugün Cumhur İttifakı ile geriye sıçrama yaptı.

Şimdi gelelim iç tutarlılığı kalmamış, başlangıç metni ve felsefesi sorunlu, partili cumhurbaşkanlığı düzenlemeleriyle yamalı bohçaya dönüşmüş 1982 Anayasasının değiştirilemez maddelerine.

Muhalefet partileri ezberledikleri klişeleri tekrarlayarak değiştirilemez maddeleri tartışmaya açmak istememekte. Oysa darbe ürünü 1982 Anayasası'nın 2 ve 3.maddeleri hem Türkçe yazılış hem de içerik bakımından sorunlu.

Anayasanın “cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2. maddesinde bulunan “Atatürk milliyetçiliği” vurgusu muğlak, tartışmalı, ideolojik bir düzenleme. Yine bu maddede devletin nitelikleriyle ilgili “ .., başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” düzenlemesi de sorunlu.

Başlangıç metni ortada dururken ve değiştirilemez 2. madde bu metindeki kriterlere bağlanmışken parti liderleri hangi değişmezliği savunmakta?

Başlangıç metninin ilk paragrafı “Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünün” belirleyiciliğiyle başlıyor, “Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkilap ve ilkeleri doğrultusunda” düzenlemesiyle kırmızı çizgiler çiziliyor.

Metnin 5. paragrafı demokrasinin sınırlarını gösteriyor: "Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin , Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkilapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının , devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı". Sınırlar çizilirken son cümlede laiklik ilkesinin iki boyutundan biri belirtilip ikinci önemli boyutu olan “devletin de din işlerine karışmayacağı ve dinin politikanın bir aracı haline getirilemeyeceği” esası atlanmış.

Devletin 2. maddede belirtilen nitelikleri başlangıç metniyle paradoks oluşturmakta. Çünkü anayasanın başlangıç metni darbeyi yapanların iradesiyle muğlak,indi,tekçi kavramlarla doldurulmuş durumda. Başlangıç metninin antidemokratik rejim kriterlerine bağlanmış değiştirilemez olan 2. maddesi çoklu, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, uzlaşı, işbirliği ve barışı sağlayıcı, insan onuruna saygılı bir anayasa yapmaya engel.

1982 Anayasası’nın 3. maddesindeki “Türkiye Devleti, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” düzenlemesi hiçbir anlam ifade etmemekte. Başlangıç metnindeki muğlak bir cümleyi değiştirilmez bir madde haline getirmek ancak darbe yapanların sığ zihniyetiyle izah edilebilir.

Ayrıca soyut olan devletin dili olmaz. Bilindiği üzere aynı ülkede yaşayan insanların devletle olan ilişkilerinde kullandığı dil “resmi dil” olarak ifade edilir. Bölgesel olarak kullanılmasına ihtiyaç duyulan diller Anayasalarda resmi dil olarak ifade edilir.[1]

1921 Anayasası yapılırken Birinci Meclis Anayasada değişmez maddeye ihtiyaç duymamıştır. İlk defa 1924 Anayasası’nda sadece “devlet şeklinin cumhuriyet olduğu” şeklindeki 1. Madde'nin, 102. Madde'yle değiştirilemez olduğu kabul edilmiştir.

1961 Anayasası da aynı yoldan gitmiş, sadece devlet şekli olarak kabul edilen cumhuriyetin (An. m.1) değiştirilemeyeceğini kabul etmiştir. ( An. m. 9 ) Fransa’da da sadece cumhuriyetçi yapının değişmeyeceğine ilişkin tek madde bulunmakta. (An. m. 89)

12 Eylül darbesini yapan generaller ise değişime kapalı, despotik bir rejim hedeflediklerinden değiştirilemez maddeleri muğlak içeriklerle arttırdılar. CHP’nin darbeci generallerin değiştirilemez maddelerini şiddetle savunması ise tam bir umutsuz vaka.

Alman Anayasası’ndaki değişmez maddelere bakalım.

Md. 1 - İnsan onuru ihlal edilemez. Ona saygı duymak ve onu korumak tüm devlet otoritelerinin görevidir.

Bu nedenle Alman halkı, ihlal edilemez ve değiştirilemez insan haklarını tüm toplulukların, barışın ve dünyadaki adaletin temeli kabul eder.

Aşağıda sayılan temel haklar,doğrudan uygulanan hukuk olarak yasama, yürütme ve yargıyı bağlar.”

Md. 20 - Almanya Federal Cumhuriyeti demokratik ve sosyal bir federal devlettir.

Tüm devlet otoritesi halktan kaynaklanır. Seçimler ve diğer oylamalar yasama, yürütme ve yargı kurumları eliyle halk tarafından kullanılır.

Yasama anayasal düzenle, yürütme ve yargı hukuk ve adaletle bağlıdır.

Başka hiçbir çare kalmadıysa tüm Almanların, bu anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan herkese karşı direnme hakları vardır.”

Md. 79 - Bu Temel Yasa’daki Federasyon’un Land’lara bölünmesini, bunların prensip olarak yasama işlemlerine katılmasını veya 1 ve 20. maddelerde belirtilen ilkeleri etkileyen değişikleri kabul edilemez.[2]

Siyasi partiler, dindar muhafazakarlar, solcular, Atatürkçü/Kemalist kesim tekçi-despotik zihniyet kodlarından sıyrılıp “insan onuruna saygı”yı esas alan bir anayasa inşasının toplumdaki öncüsü olabilecekler mi?

Buyurun demokrasi sınavına! Evrensel insani değerler taşıyan Alman Anayasası'nın dokunulamaz maddelerini değiştirilemez kılmaya ne dersiniz ?


Ümit Kardaş kimdir?

1971'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1975 yılında askeri hakim, 1985 yılında hukuk doktoru oldu. Çeşitli yerlerde savcılık, hakimlik ve adli müşavirlik yaptı. 1995 yılında emekli olup, serbest avukatlığa başladı. Çeşitli dergi, gazete ve kitaplarda yazıları yayınlandı. Halen internet gazeteleri Artı Gerçek ve Son Medya’da yazmaya devam ediyor. Bülent Tanör eser yarışmasında birincilik ödülü alan "Türkiye'nin Demokratikleşmesinde Öncelikler" isimli çalışması 2004 yılında yayınlandı. "Hukuk Devlete Sızabilir mi?", "Ötekiler İçin Sivil İtaatsizlik Rehberi", "Demokrasi ve Hukuk Krizi, "Zulüm Özür Uzlaşı", Kardaş’ın yayınlanmış kitaplarından bazıları.

[1] Kanada’da hem İngilizce hem Fransızca resmi dildir. İsviçre’de anayasada öngörülmüş 4 resmi dil vardır. Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanş dili. Filipinler’de Filipince (Takalotça) ve İngilizce, Finlandiya’da Fince ve İsveççe, İrlanda’da İrlandaca ve İngilizce, Lüksemburg’da Lüksemburgca, Fransızca, Almanca ve Portekizce, Belçika’da Fransızca, Almanca ve Flamanca, Bosna-Hersek’te Bosnakça, Hırvatça ve Sırpça, Güney Kıbrıs’ta Türkçe ve Yunanca, Irak’ta Arapça, Kürtçe, Türkmence resmi dildir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde anayasada başta İngilizce, Afrikaans ve İsizulu dilleri olmak üzere yerli halkın kullandığı 11 adet dil resmi dil olarak kabul edilmiş durumda. Bolivya’da 2008 tarihli anayasada İspanyolca ile birlikte yerli halklar tarafından konuşulan 36 dil, resmi dil olarak kabul görmekte.

[2] Serkan Köybaşı, “Dünya Anayasalarındaki Değişmez Maddeler”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Kardaş Arşivi