Renda, raporunda belirli yerlere Türkleri yerleştirmeyi, Kürtleri asimile etmeyi, Türkçe konuşmayı teşvik etmeyi ve aşiret reisleri yerine hükümet gücünün kullanılmasını önerir.
Mustafa Kemal, Kürtler için üzerinde merkezi denetimin sıkı olacağı bir muhtariyet düşünüyordu.
Lozan’da Kürtlerin kaderleriyle ilgili tartışma devam ederken Mustafa Kemal’in önerisiyle Kürdistan milletvekilleri ulusal kıyafetleriyle Meclis’e geliyordu.
1908’de Abdülhamid’in devrilmesiyle Hamidiye alayları dağıtıldı. Ancak Kürt aşiret birlikleri sınırlarda ordunun tamamlayıcısı olarak öngörüldü.
Bugünü anlamanın yolu yüz yıllar öncesini doğru şekilde kavramaktan geçer. Kürdistan coğrafyası için de uzanılması gereken tarih, Safevi-Osmanlı mücadelesinin başladığı dönemlere denk gelir.
15 Temmuz darbe teşebbüsü de bizi OHAL rejimine götürdü. Hukukun ve ifade özgürlüğünün askıya alındığı, adil yargılanma hakkının yok edildiği, kanunlara uyulmayan keyfilik dönemi başladı...
Türkiye’de siyaset-bürokrasi-organize suç örgütleri-mafya çıkar birlikteliği savaş-çatışma ortamını canlı tutarak illegal alanda suç oluşturan faaliyetleriyle barış sürecinin önünü tıkamakta
Hakikati kabul edip, telafi yoluna gitmeyen ülkelerin barışı, huzuru yakalaması, adaleti tesis etmesi ve refaha kavuşması mümkün değil.
Türkiye’de devletin hışmına uğramış geniş bir mağdurlar listesi var. Üstelik devlet bunu yaparken söz konusu kesimleri birbirine kırdırmayı becermiş...
Almanya’nın Doğu’daki çıkarlarına yönelik politikaları ile İttihat ve Terakki’nin homojenleştirme politikaları örtüşmüştü.
İnsan, sonsuz iyilik-kötülük mücadelesinin hüküm sürdüğü bir hayat macerasında varlıkla yokluk arasında sıkışmış durumda.
Bu rejimde başta Kürtler olmak üzere, Aleviler, geniş bir yelpazeyi içeren Gayrimüslimler ve resmileşmiş Müslümanlığın dışında kalan muhafazakar Müslümanlar mağdur edildiler.
Bir bölgede etnik kimlikleri farklı toplulukların talepleriyle ilgili kamu idaresiyle ilişki kurması anadilleriyle mümkündür.
Artık geçmişin olgusal hakikatleri yoktur, siyasi alanın içi boşaltılır, ideolojik güç her alanı kaplar. Yalan siyasetin ve hayatın dili haline gelir.
Şurası bir gerçek ki Türkiye otokrasiyle yönetilen ülkelerin bir çoğunda görülemeyecek derecede merkeziyetçi bir yapıya sahip.
Parlamenter sistemin en gelişmiş örneği İngiltere’de görülmekte.
'Uçurum korkusu'nun yerine 'öteki korkusu'nun geçmesi bizi tüm kötülüklerin kökeni olan bir ırka ya da türe hükmetmeye götürmekte.
Devletin bu şekilde tanımlanması durumunda anayasada vatandaşlık tanımı yapmaya gerek bulunmamaktadır.
Çağdışı yönetime son vermenin, tüm ırkların eşit haklara sahip olduğu yeni bir ülke kurmanın en önemli aracı ise sıfırdan yeni bir anayasa inşa etmekti.
Bugüne kadar yapılan anayasalar ilkelerde bir toplumsal uzlaşma aranmadan yapılmış ve uygulamada da başarısız kalmış metinlerdir.
Kürt coğrafyası topraktan insan kemiklerinin fışkırdığı bir dehşet bölgesine dönüşmüş durumda.
Çünkü hukukun bağlayıcılığı insanların vicdanında yer alan adalet duygusundan ileri gelmekte.
Türkiye’deki cezaevlerinde 800 civarında çocuk, çeşitli suçlardan hüküm giymiş ya da tutuklu yargılanmakta olan anneleriyle birlikte yaşıyor.
Milliyetçilik aslında rejimin ortak dilidir; ama daha önemlisi, Müslüman kesimlerin, rejimin gözünde tahammül edilebilir hale gelmelerinin de tek yoludur.
Etik yok. Estetik yok. Hukuk ve onun asıl hedefi olan adalet yok. Boş alanı kötülük, kayıtsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik ve umutsuzluk doldurdu.
Silah alım süreçlerinin şeffaflığı ve parlamentoya hesap verebilir olması yolsuzlukların, kamu fonlarının israfının ve kötüye kullanmaların önüne geçer.
Türkiye’nin dengelenemez ve denetlenemez bir güce sahip, toplum olma vasfına ulaşamamış toplulukları ayrıştıran, partili ve taraflı bir başkana ihtiyacı yok.
Her üç aktörün de yeni bir uzlaşma ve toplumsal sözleşme vaadiyle ortaya çıkmaları halinde toplumsal karşılıkları olacağı kanısındayım.
Harekâtın adı olan Tunçeli’ni hatırlatan bir isim geçmiş acıları anımsatır. Bırakın bunca acıdan sonra insanlar kendi yaşadıkları bölgeyi yakın tarihe kadar bilinen ismiyle adlandırsınlar.
Hâkim, siyasi ve ekonomik güç sahiplerinin yanında olduğunu, onların nüfuz ve otoritesinden etkilendiğini gösterir davranışlardan kesinlikle kaçınmak zorunda.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.