Barbarlığın son noktası: Çocuklarına kavuşamadan ölen anneler!

Kürt coğrafyası topraktan insan kemiklerinin fışkırdığı bir dehşet bölgesine dönüşmüş durumda.

Hak ve özgürlüklerin insanlığa karşı suç oluşturacak şekilde ihlalinin cezasızlık pratiğiyle yok sayılmasına çok sayıda örnek vermek mümkün. 

Mardin ve ilçeleri 90’lı yıllarda kayıt dışı gözaltı, kaybettirme ve yargısız infazların yoğun olarak yaşandığı bir bölge. Mardin’in Dargeçit ilçesine bağlı Akyol (Derêca) Mahallesi’ne bağlı Libka Kanîya mezrasındaki bir mağarada bulunan toplu mezarın, 1990’lı yıllarda kaybedilenlere ait olma ihtimali değerlendirilirken, Av. Erdal Kuzu delil toplama sırasında kayıp yakınları avukatlarının çalışma alanına alınmamasıyla Minnesota Sözleşmesi’nin ihlal edildiğini belirtiyor. 

Soruşturmanın yapıldığı çalışma alanında 40 kafatası ve insan kemiğine rastlandı. Başlatılan soruşturma dosyasına ‘gizlilik’ kararı konulurken, bulunan kemikler incelenmek üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilecek.

Kemiklerin İstanbul ATK’ye gönderilmesinin ardından hangi döneme ait oldukları, cinsiyetleri ve öldürülme biçimlerinin tespit edileceğini açıklayan Av. Kuzu, Adıyaman’da devam eden Dargeçit JİTEM davasında ulaşılamayan 4 kişinin olduğunu, kemiklerin arasında bu 4 kişiye ait kemiklerin olabileceğini belirtmekte.

Kürt coğrafyası topraktan insan kemiklerinin fışkırdığı bir dehşet bölgesine dönüşmüş durumda. İHD Diyarbakır Şubesi'nin Eylül 2011’de toplu mezarlara ilişkin hazırladığı rapora göre, 253 toplu mezarda 3 bin 248 kişinin kemiklerine rastlanıldı. 

Üstelik cesetlerin kimi bir dere kenarında, kimi sahipsiz bir mezarlıkta, kimi çöplüklerde ortaya çıkmakta. İnsanlığa karşı işlenen bu suçların soruşturma ve kovuşturmalarının çoğunun zamanaşımına uğratıldığı veya basit suçlara çevrildiği ya da faillerinin bulunamadığı anlaşılmakta. Devlet içinde örgütlenen JİTEM davalarının cezasızlıkla sonuçlandığı bilinmekte.

"Cumartesi Anneleri"nin trajedisi ise başka boyutlarda devam etmekte. Uluslararası hukukta da belirtildiği gibi ağır hak ihlallerine uğrayan herkesin etkili bir yasal çözüme erişmeye hakkı bulunmakta. Ancak Türkiye’de devletin tüm kurumlarının iş birliği ile devreye sokulan cezasızlık kültürü, bu hakka erişimi engelliyor. 

Çocuklarına kavuşamadan yaşamını yitiren annelerin tek isteği geriye kalmışsa çocuklarından bir kemik ve dua edecekleri bir mezarlarının olmasıydı. Ancak AKP iktidarı da diğer iktidarlar gibi bu insanlık dramına kayıtsız kaldı.

Cumartesi Anneleri’nin, "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın"  sloganıyla başlattığı eylem 800’ncü haftasını bitirdi. 25 yıldır adalet mücadelesi veren birçok anne, çocuklarının kemiklerini dahi bulamadan yaşama veda etti. 

Yıllarca çocuklarının yolunu gözleyen ancak kemiklerini dahi bulamadan hayata veda eden annelerin hikayeleri şöyle: 

Mardin’in Dargeçit ilçesinde 2-6 Kasım 1995’te 9 kişiyle birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Seyhan Doğan’ın annesi Asiye Doğan, oğlunun kemiklerine kavuşamadan 2000 yılında yaşamını yitirdi. Anne Doğan, oğlunun yanına defnedilmesi vasiyetinde bulunmuştu. 16 yıl sonra bir toplu mezarda bulunan Seyhan Doğan’ın kemikleri, annenin yanına defnedildi. 

10 Haziran 1981’de idam edilen ve cenazesi ailesine verilmeyen Veysel Güney’in annesi Zeynep Güney, oğlunun kemiklerine kavuşamadan 13 Ekim 2012’de yaşamını yitirdi. Yıllarca Galatasaray Meydanı’nda kayıp yakınlarıyla birlikte haykıran anne Güney, Galatasaray Meydanı’na gönderdiği bir mektupta, "Seni kaybedemezler oğul, çünkü resmini gözüme çizdim. Adını dilime yazdım. Mezarını kalbime kazdım" diye seslenmişti.

12 Eylül 1980 darbesi sonrası gözaltına alınıp bir daha kendisinden haber alınamayan Cemil Kırbayır’ın annesi ve Cumartesi Anneleri’nin sembol ismi Berfo Kırbayır, 21 Şubat 2013 tarihinde hayata gözlerini yumdu. 33 yıl boyunca oğlunu aramaktan bir gün bile vazgeçmeyen Kırbayır, "Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti, benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse, cenazesini bana versinler" sözleriyle belleklerde yer edindi. 

Berfo Ana, 2011’de oğlunun kemiklerini bulma umuduyla dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’la Dolmabahçe’de görüşmüştü. Bu görüşmede Erdoğan annelere çocuklarının kemiklerini bulacağına dair söz vermişti. Ancak aradan geçen yıllara rağmen Erdoğan’ın annelere verdiği söz yerine getirilmedi. 

Cumartesi Anneleri’nden Kiraz Şahin, 18 Ocak 1996’da kaybedilen eşi İsmail Şahin’in akıbetini öğrenemeden 27 Şubat 2015’de yaşama veda etti. Eşinin akıbetini sormak için yıllarca mücadele eden Şahin, 2011’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen anneler arasında yer aldı. Şahin Erdoğan’a, "Eşim sizin işçinizdi, mesai saatleri içinde kayboldu. İsmail Şahin’in akıbetini açıklamak sizin de sorumluluğunuzdadır" demişti. 

Cevriye Altunbaş, 12 Eylül döneminde zorunlu askerlik yaparken gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan oğlu Zeki Altunbaş’ın akıbetini öğrenmeden 31 Mart 2015’te yaşamını yitirdi. Altunbaş, "Tek isteğim ölmeden oğlumun mezarına çiçek bırakmak" demişti. 

Meryem Bulut, 13 Mayıs 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesinde gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Mustafa Bulut’un annesi de 10 Ekim 2015’te Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitirdi. Aynı zamanda bir Barış Annesi olan Meryem Bulut, adalet ve barış talebinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Oğlunun akıbetini sorduğu bir Cumartesi günü yaşama veda etti.

Ömrü oğlu Hüseyin Taşkaya’nın kemiklerini bulmaya yetmeyen bir diğer Cumartesi Annesi Fatime Taşkaya, 17 Ekim 2015’te yaşamı yitirdi. 6 Aralık 1993’te gözaltına alınarak kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın annesi Fatime Taşkaya, "Oğlumun kemiklerini görmeden ölmek istemiyorum" diye haykırmıştı.

Mardin’in Ömerli ilçesinde 17 Ağustos 1995’te askerlerce gözaltına alındıktan sonra haber alınamayan Abdürrahim Demir’in annesi Kesriye Demir, oğlunun kemiklerine kavuşamadan 2016 yılında hayata veda etti. Oğlunun fotoğraflarıyla gittiği karakoldan, "Böyle bir gözaltı olmadı" sözleriyle dönen Kesriye Demir, son nefesine kadar "Oğluma ne oldu?" diye sormaktan vazgeçmedi. 

1980 Kenan Evren darbesi sırasında Bingöl’de gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hüseyin Morsümbül’ün annesi Fatma Morsümbül, 25 Aralık 2016’da yaşama veda etti. Anne Morsümbül, yaşamını yitirmeden önce "Hüseyin’imin kemiklerini bulsam, gömmeyeceğim. Bir torbaya koyup sırtımda gezdireceğim. Kokusunu özledim" sözleriyle hafızalara kazınmıştı. 

Urfa’nın Siverek ilçesinde 1994 yılında kaçırıldıktan sonra öldürülen Özgür Gündem Gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’nun annesi Makbule Babaoğlu, 2017’de yaşamını yitirdi. Makbule Babaoğlu, katıldığı Cumartesi Anneleri eyleminde, "Devleti yönetenlere soruyorum. Oğlumun kemiklerini bana vermeden nasıl barış yapacaksınız?" diye sormuştu.

27 Temmuz 1992’de gözaltında kaybedilen ve ölü bedenine işkence edilen Ayten Öztürk’ün annesi Hatice Öztürk, yaşamını yitiren annelerden. Kızı Ayten’in cenazesi 8 Ağustos 1992 tarihinde Elazığ Karşıyaka Kartaltepe mevkiindeki boş arazide bir eli dışarıda kalmış şekilde gömülü olarak bulundu. Anne Öztürk, kızının faillerinin yargılandığını göremeden yaşamını yitirdi.

Yukarıda alıntılananlar yaşananların küçük bir kısmı. İnsan onurunun ayaklar altına alındığı, şiddetin, vahşetin ve kötülüğün bu kadar sıradanlaştığı bir ülkede istediğiniz yerde istediğiniz kadar secdeye varın. Bu insanların vebali üzerinizde kalacak.

Nietzsche  "İnsan ırkının eğitimini bugüne kadar sanki gardiyanlar ile cellatlar yönetmiş gibi görünüyor !" derken insanın insana zulmünün altını çiziyor. Adaleti gözetmeyen cesaretin haydutluğa dönüşeceği bilinen bir gerçek.

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi Eş Direktörü Murat Çelikkan, cezasızlık pratiğiyle ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: 

"Darbelerle, devletin sınırsız şiddetiyle, adaletsizlikle yaralanmış bir ülkeden bahsediyoruz. Bu nedenle devleti yönetenler korku politikalarına çok sık başvuruyor ve belirli bir süre bundan sonuç alıyor. Birçok gerçek ötekileştirilmemek için bilinçli bir görmeme, bilmeme sarmalında uçuşuyor. Ama derinden derine Türkiye halkların her zaman bir özgürlük arayışı olduğuna inanıyorum. Vicdanları olduğuna da. Vicdan sahibi olmak adalet duygusunun temeli. Devlet suçlarıyla hesaplaşmayan, mağdurların mağduriyetini tanımayan bir Türkiye’nin hiçbir geleceği olamayacağının er ya da geç fark edileceğine inancım var."

Konfüçyüs’ün dediği gibi " Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner !" 

Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme kayıtsız kalmak insanlık dışı olmanın özüdür !

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Kardaş Arşivi