aşk her şeyi mahveder mi?

aşkla mümkün olan, aşkla açıklanan, aşk yüzünden bağışlanan bütün haksızlıkların ve şiddetin ortasında, sevgililer günü’ne dair tek itiraz ettiği şey hediye alışverişi olanlar var!

pırlantaları, zirkonları, gülleri, plastik gülleri, göbeği kalpli ayıları ilgili makamlara ulaştırmışsınızdır, umarım. (ayı dedim de, kaba sabalıkla bu kadar özdeşleştirilmiş bir hayvanın oyuncağına bu kadar olumlu anlamlar yüklenmesinin üzerine düşünmeye değer) sonra o kalp şeklinde pastalar var, kalp şeklinde yastıklar, akla gelebilecek her şeyin kalp şeklinde üretilmiş olanı… hangisini tercih edeceğiniz size ve bütçenize kalmış. ihmale gelmez, kadınları bilirsiniz, böyle durumlarda trip atarlar!

14 şubat sadece kalplerin değil, "trip atan kızlar" efsanesinin de günü.

erkekler öyle değil mesela, canlarını sıkan bir şey oldu mu, triple falan uğraşmayıp dayak atıyorlar. mesela geçen gün bir adam kuma getirdiği için evi terk eden karısını, barışmayı kabul etmemesi üzerine yüzünü gözünü morartmacasına dövmüş. (kuzeni de yardımcı olmuş, iki erkek tek kadına karşı, olaylar delikanlılığın ya da artık her ne halt ise onun harman olduğu adana’da cereyan ediyor.) adam işsiz, elini kırdığı sevgilisi kendisini terk edince mecburen karısıyla barışmak zorunda kalmış. kadın kendisini öldürmesinden korktuğunu ifade etmiş, koruma istemiş falan.

aşkla mümkün olan, aşkla açıklanan, aşk yüzünden bağışlanan bütün bu haksızlıkların ve şiddetin ortasında, sevgililer günü’ne dair tek itiraz ettiği şey hediye alışverişi olanlar var! elli yıl önce bir buzdolabı yirmi yıl dayanırken ve arada teknoloji bunca gelişmişken, bugün bir buzdolabı on yılı zor dolduruyor ve tüketim toplumu dendiğinde aklına özel günlerde sevdiklerine hediye almak gelenler var!

oysa ne çok alamet var önümüzde. o pembe/kırmızı kalp bir işaret gibi; onu gördüğünüz her yerde kadınlar ve erkeklerle ilgili gerçeklerin tersyüz edildiğine emin olabilirsiniz. kadınlar bir erkekten kurtulmak için, boşanmak için ölümü göze alırken kadınların, erkekleri kandırıp evlendikleri anlatılıyor, durmaksızın. oysa artık açıkça görüyoruz, kadına verilen bir taviz gibi sunulan nikâh masasında, yıllar boyunca sürecek hizmetin sözleşmesi imzalanıyor:  bir kız çocuğuyken sevdiğin gibi her şey; tüller, fiyonklar, danteller, çiçekler, hediyeler, takılar… sonra gerçek hayata adım atıyorsun; bundan sonra bir evin, yetişkin bir erkeğin, onunla ortak çocuklarınızın hatta zaman zaman onun akrabalarının bakımından, duygusal krizlerin çözülmesinden ve ilk ağızda akla gelmeyen bir sürü şeyden sorumlu olacaksın. kocanın iyi huylu gününe de, kötü huylu gününe de katlanacaksın.

o kalpleri gördüğünüz her yerde, kadınlar için en büyük belanın selülit, cesaretinse dekolte giymek olduğu, iffetliler ve iffetsizler olarak ikiye ayrıldıkları ve iffetliler itaate, sıkıcı bir hayata mahkumken iffetsizlerin hiçbir biçimde kendilerini güvende hissetmeye haklarının olmadığı vaaz ediliyor. erkeksizliğin kadınlar için en büyük başarısızlık olduğu… kadınların, ancak erkeklere hizmet edebilirlikleri kadar değerli oldukları; şişman, çirkin, yaşlı, ev işlerinde beceriksiz olmaya ve tabii ki başka kadınları sevmeye haklarının olmadığı… erkeklere aşk duyan erkeklerin, kadınlardan bile daha fazla aşağılanmayı hak ettikleri…

kadınlarla erkekler arasında aşkın adıyla başlayan, aşk adına devam edenler, ancak fiziksel şiddet varsa sorun ediliyor, o da belli bir kesim arasında. duygusal şiddet yani hakaret, küçümseme falan hiç dert edilmiyor. ekonomik şiddet, yani ücretsiz ev hizmetine mahkum edilmiş kadından çocuklarına bakacak parayı bile esirgemek, kendisi işsizken çalışan kadının kazandığına el koymak falan, normal aile hali.

erkekler kadınları, tüketilecek bir nesne, kullanılacak bir araç gibi görmek üzere yetiştiriliyor. arzulananın bu haliyle nesneleştirilmesi, arzu nesnesinin, tercihleri olan bir varlık, yakınlaşmak için rızası alınması gereken bir insan olduğu fikrinden uzaklaştırıyor onları. yetişkin bir kadına rızası olmadan dokunmakla, ona tecavüz etmekle, çocuklara, hayvanlara tecavüz etmek arasında bir bağlantı, bir hat var; o yol aşk ve arzu denilen şeylerin arasından geçiyor ve karşısındakinin duyguları, onuru, canı olan, canı yanan bir varlık olduğunu algılayamamaya varıyor. bunu dikkate alma gereği görmeden hareket edebilmeye, insanı canlıya, canlıyı bedene, bedeni cinsel organlara indirgemeye sebep oluyor. bu dünya sadece bebeklerden katil değil, aynı zamanda oğlanlardan tecavüzcü yaratıyor ve bunların üzerine düşünmemizin, bağırıp çağırmadan konuşmamızın zamanı geldi de geçiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi