Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Ateşe petrol dökmek

Erdoğanlar, Trumplar, Putinler, Suudi Prensler, Kim Jong-un’lar, Natanyahular, Duterteler, Orbanlar ve diğerleri ayrı ayrı kazanlardan ateşe petrol dökmeye devam ediyorlar.

Trump da Erdoğan da freni patlamış bir tırın şoförünü andırıyor. Fren yapma olanakları artık yok.

Sadece hızla giden tırın direksiyonuna hakim olmaya çalışıyorlar.

Nereye çarpacaklarsa çarpsınlar, ne zaiyata sebep olacaklarsa olsunlar umurlarında değil.

"Batsın bu dünya" dillerinde.

Erdoğanlar, Trumplar, Putinler, Suudi Prensler, Kim Jong-un’lar, Natanyahular, Duterteler, Orbanlar ve diğerleri ayrı ayrı kazanlardan ateşe petrol dökmeye devam ediyorlar.

Sanki hepsi birer Kıyamet/Apokalips atlısı!

Hepsinin "milli çıkarı" en önde. Sakın bunu "Kürd"ün, "Katalan"ın, "İskoç"un, "Filistin"in milli çıkarı olarak anlamayın. Önemli olan güçlü olanın çıkarı, onun çaldığı düdük.

Global güçlerin erk mücadelesi yeniden Ahdi Atik coğrafyasında boy gösteriyor. "Büyük Oyun" yeniden sahnede.

Birinci Dünya savaşı, Soğuk Savaş döneminde de bu coğrafyada yaşanmamış mıydı bu?

İsrailli aydınlar Trump’ın bu kararını ilan edeceğini açıklamasından sonra, bunun İsrail-Filistin Barışçıl çözüm arayışını çökerteceğini, zamansız olduğunu açıkladı.

Trump bir bakıma kendisi ile tutarlı.

Seçilmeden önce bunu yapacağını bildirmişti. Şimdi bunu gerçekleştiriyor.

Obama gibi değil. Senatör iken Ermeni soykırımını tanıyıp, sonra bunu unutmuyor.

İsrail’deki Natanyahu, Şaron gibi savaş ağaları, Arap savaşlarının nefretini politikaya taşıyan eski askerler Filistin-İsrail Barışçıl Çözüm projesini sabote etmeyi başardılar.

İzak Rabin ile Arafat’ın Nobel Barış Ödülünü paylaştığı günler geride kaldı.

İzak Rabin’i aşırı milliyetçi bir İsrailli öldürmedi mi?

Müslümanların ve Hinduların ve diğerlerinin tek bir Hindistan çatısı altında yaşamasını savunan Gandhi, korumak için kaldığı bir Müslüman ailenin evinde bir Hindu milliyetçisi tarafından öldürülmemiş miydi?

Şatila’da Filistinli mültecileri faşist Marunilere katlettiren General Şaron değil miydi? Barış sürecin, sonlandıran ikinci intifadayı provoke eden provokasyonu da, saygısızca Mescidi Aksa’ya girerek o yapmamış mıydı?

İngiliz sömürgeciliği çekildiği her yerde 21. Yy. da da süren toplumlararası çatışmalar bıraktı: Filistin, Hindistan, Kıbrıs, Burma (Myanmar), Afrika… "divide et impera" (böl yönet) ilkesi Romadan bakiye…

Kürtlerin kendi kaderini tayin oylaması yapmasını onaylamayan, "zamansız" bulan Trump, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanımayı "tam zamanı" diye niteliyor.

Fakat, Batı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilk tanıyan Nisan ayında, Putin değil miydi? Doğu Kudüs’ü, Filistin’in başkenti olarak ne zaman tanıyacak peki?

O zaman Ankara’dan, "bu kırmızı çizgimiz" mesajı gelmedi.

Şimdi ABD yapınca "kırmızı çizgi". İsrail ile ilişkileri keseriz tehditleri. İsrail’in zaten resmi başkenti Kudüs. O zaman niye kesmediniz. Kırmızı çizgi ise, kararı alan ABD olduğuna göre, onunla kesmeniz gerekmez mi? O da sıkar biraz!

ABD, İsrail halkının dostu filan değil. Obama’nın ertelediği, "Ordular ilk hedefiniz İran" planını yeniden masaya koyuyor sadece. Bu arada İsrail halkını da ateşin içine atıyor.

Aslında, Filistin manda yönetimini kuran da, sınırlarını belirleyen de İngiliz sömürge yönetimi değil miydi? O zamanlar o yörenin adı Kudüs Mutasarraflığı idi. O dönem Arapların istediği tek bir Arap devleti iken, bu coğrafyayı mandater güçler elbirliği ile bunu parçalamadı mı? Filistin de o suni parçalardan biri idi. İngiliz kolonyalizmi bir yandan Yahudi halkına Balfour deklerasyonu ile umut verirken, kendi çizdikleri Filistin manda yönetimi sınırları ile Araplara bir çeşit rüşvet sunuyordu. O dönem Arap halkının beklentisi ise Büyük Suriye diye nitelenen bir Arap devletinin oluşması idi. Bunun için de az çarpışmadılar.

Eğer İngiliz sömürge yönetimi 1930’larda Filistin’e daha fazla Yahudi halkı göçüne olanak tanısa idi, belki daha çok insan yaşamımı yitirmeyecekti. O sırada eski bir Teşkilatı Mahsusa ajanı olan Kudüs müftüsü ise, bir yandan İngilizleri tehdit ederken, bir yandan da Hitler’e "aman Yahudileri Filistin’e yollamayın" diyordu.

İngilizler vize verse, Struma gemisindeki Romanya Yahudileri yaşamlarını yitirmeyecekti. Arapları kızdırmayalım ayağına, 2. Dünya Savaşı sonrasında İngiliz hükümeti, gemilerle gelen soykırımdan sağ kalmış Yahudileri geri çevirmeye çalıştı. Exodus gibi romanlar filmlere konu oldu bu.

BM de kurulurken, esas olarak emperyalist güçler tarafından çizilen bu masa başı sınırların değişmezliğini esas almadı mı? Sonuç olarak BM de, bugün Filistinlilerin de kabul ettiği Kudüs’ün uluslararası bir statüde olduğu, Arap ve Yahudi devletin den oluşan bir Filistin devleti çözümü getirdi. Bunu kabul etmeyen taraf ise Arap devletleri oldu.

İsrail, Holokaust sonrası, silahlı mücadele ile kurulmuş bir devlet. Kolonyalizm ve emperyalizm karşısında ezik Arap milliyetçiliği, el ele verip Yahudi halkını "denize dökmeye" kalktı, eline yüzüne bulaştırdı. Bu direnişin ardında biraz da "bir daha asla" bilinci vardı.

Kimisi Avrupa’daki anti faşist, anti nazi direnişten gelen Yahudi direnişçiler, Arap ordularını durdurmayı başardı. Araplarınki bizim "sol" tarafından "antiemperyalist" kabul edilir de, Yahudi halkının Filistin’deki başarılı gerilla harbi caiz kabul edilmez. Sol soslu Arap milliyetçiliği caizdir, Yahudi yada Kürt milliyetçiliği ise, ne kadar sol etkiler de olsa asla caiz değildir.

1948 yılında İsrail devleti kurulduğunda onu ilk tanıyan devletlerden birinin Sovyetler, diğerinin ise TC olduğu es geçilir (Olumlu işlerimiz de olsun biraz!). ABD ve İngiltere ayak sürümüştür uzun yıllar tanımamak için.

Çünkü damarlarımız işlemiş antisemitizm den arınmak kolay değil.

1967 savaşını İsrail başlatmadı, patetik Arap milliyetçisi Nasır başlattı ve utanç verici bir hezimete uğradı.

Oysa Doğu Kudüs o sırada ve çevresi o sıralar Ürdün’e emanetti. Gazze ise Mısır’a. Bırakın buraları, Nasır, Süveyş Kanalına kadar, Sina yarımadasını yitirdi.

Arap milliyetçiliği ve dinciliği Filistin halkının acısını sömürdü. On yıllarca Filistin halkının çadırlarda kalmasının sorumluluğu İsrail kadar Arap milliyetçiliğine ve dinciliğine de aittir.

700 bin Filistinli Arabın topraklarından sürülmesi dünya kamu oyunca görüldü de, o sayıda belki de daha çok yerli Yahudinin bin yıllardır yaşadığı Irak, Mısır, Suriye, Yemen ve Lübnan’dan İsrail’e sürülüşü görülmedi.

Bunu daha sonra Rusya ve diğer ülkelerden göç izledi. Bu İsrail’in sosyal yapısını da değiştirdi. Anti nazi direniş geleneğinden gelen sol eğilimli eski kuşağın yerini, Arap savaşları sonrası sürülen, kaçan kadim Yahudiler aldı, muhafazakarlık, kin ve öfkeleri ile. Nahamyahu gibi popülistler de sosyal desteğini buradan aldı.

Arap milliyetçiliği, Yahudi milliyetçiliği birbirini besledi, bu küçücük coğrafyada, barış içinde bir arada yaşamaya şans tanımak yerine.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi