Ergun Babahan
Avrupa’nın sert tepkisinin arkasında Hitler ve Chamberlain gölgesi var
Putin, Ukrayna’yı işgalinin ardından özellikle Avrupa ülkelerinde yükselen öfkesine çok şaşırmış olmalı. Avrupa sadece Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptırımlarına katılmakla kalmadı, ırkçılığa varan anti-Rus bir duygu seline de kaptırdı kendisini. Dosteyevski derslerinin yasaklanmasından Rus orkesta şefinin işine son vermeye ya da Türkiye’de görmeye alışkın olduğumuz şekilde, Rus votkalarını dökme noktasına vardırdı kendisini…
(Rus orkestra şefinin görevine son veren Almanlar, Aydın Sezer’in Alin Ozinian’la yaptığı Sınırsız programında https://www.youtube.com/watch?v=vgbCINDukRM vurguladığı üzere, Rus enerji şirketi Rosneft’teki görevine devam eden eski Alman Şansölyesi Gerhard Schröder’e ağızlarını bile açmadılar."
Finlandiya, Norveç ve hatta bankacılığına bir zarar gelmemesi adına tarafsızlık ilkesini kendisine kalkan yapmış İsviçre bile katıldı yaptırım dalgasına. Finlandiya ve Norveç, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki tüm diplomasi kurallarını bozdu ve Ukrayna’ya silah yardımı başlatırken Almanya bir tabuyu yıktı ve silahlanmaya başladı.
Bu ruh halini anlamak için Adolf Hitler ve Neville Chamberlain dönemine dönmek gerekiyor. İngiltere Başbakanı tarihe "appeasement" (Yumuşatma-Yatıştırma) politikası nedeniyle utanç verici bir şekilde geçmiş bir isim. Hitler, 30 Eylül 1938'de Çekoslovakya'nın Almanca konuşulan Sudetenland bölgesini işgal ettiğinde burayı Nazi Almanya'sına bırakan Münih Anlaşması'nı imzalamasıyla biliniyor.
Aynı Chamberlain İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcına işaret eden 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesinin ardından Almanya'ya savaş ilan ettiğini duyurmak zorunda kalmıştı. Chamberlain’in bu tavrının Hitler’i cesaretlendirip tüm Avrupa’yı yakan bir savaşın başlamasına neden olduğu tarihçilerin üzerinde fikir birliğine vardığı bir konu.
Putin’in Ukrayna’ya yönelik söylemi açıkçası Hitler’in Çekoslavakya’ya olanından farklı olmadı. Alman yerine Rus koysanız bugün de geçerli olan bir söylem oldu. Avrupa’da asıl endişe Ukrayna kadar kendi ülkeleri ve yaşam tarzları üzerine oldu. Bugün kararlı bir şekilde durdurulmayan bir Putin’in benzer bir söylemle eski Rus Çarlığı coğrafyasında hak iddia edebileceği düşüncesi hakim oldu.
Hiçbir Avrupalı lider tarihe Chamberlain olarak geçmek istemiyor ve Putin’i Hitler olarak görüyor. Ancak eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 2014’te yazdığı gibi Ukrayna krizinin bu noktaya gelmesinde Batı’nın da önemli hataları bulunuyor. Bunların hiçbiri elbette Putin’in vahşi işgalini haklı çıkarmaz ama Avrupa’nın büyük bir yıkıma sürüklenmeden bir çözüm yolu bulmasını kolaylaştırabilir:
Ukrayna ile ilgili kamuoyu tartışması tamamen yüzleşmeyle ilgili. Ama nereye gittiğimizi biliyor muyuz? Hayatımda büyük bir coşku ve halk desteğiyle başlayıp, nasıl bitireceğimizi bilemediğimiz ve üçünden tek taraflı olarak çekildiğimiz dört savaş gördüm. Politikanın testi, nasıl başladığı değil, nasıl bittiğidir.
"Ukrayna meselesi çoğu zaman bir hesaplaşma olarak sunulur: Ukrayna Doğu'ya mı yoksa Batı'ya mı katılıyor? Ancak Ukrayna hayatta kalmak ve gelişmek istiyorsa,bir tarafın diğerine karşı ileri karakolu olmamalı, aralarında bir köprü işlevi görmelidir.
Rusya, Ukrayna'yı uydu statüsüne almaya zorlamanın ve böylece Rusya'nın sınırlarını yeniden genişletmenin, Moskova'yı Avrupa ve ABD ile kendi kendini gerçekleştiren karşılıklı baskı döngüleri tarihini tekrarlamaya mahkûm edeceğini kabul etmelidir.
Batı, Rusya için Ukrayna'nın asla sadece bir yabancı ülke olamayacağını anlamalı. Rus tarihi, Kiev-Rus denilen şeyle başladı. Rus dini oradan yayıldı. Ukrayna yüzyıllardır Rusya'nın bir parçası ve tarihleri o zamandan önce iç içe geçmiş durumda. 1709'da Poltava Savaşı ile başlayan Rus özgürlüğü için en önemli savaşlardan bazıları Ukrayna topraklarında yapıldı."
Hitler’i, Chamberlain’i hatırlayan Batılı siyasetçiler Ukrayna’nın bu yapısını doğru okuyamadı, Rusların hassasiyetlerini doğru değerlendiremedi. Bir Chamberlain olmadılarsa bile tarihi bir krizin kolaylaştırıcısı oldular. Kissinger çapında bir otoritenin sesine kulak verilse kriz belki de savaş boyutuna ulaşmazdı.
Artık cin şişeden çıktı… Putin, Rusların doğum yeri olarak gördüğü Kiev’i almadan, Karadeniz’i Ukrayna’ya tamamen kapatmadan durmayacak gibi görünüyor. Kiev’de duracağı da şüpheli. Binlerle ifade edilen askerini kaybettikten sonra kendisini az da olsa mutlu edecek bir anlaşmaya razı olur mu, şüpheli…
Ama Türkiye ve halklarının bu krizden çıkarması gereken daha önemli bir ders var: Tek adam rejiminin ne kadar tehlikeli olduğu gerçeği.. Defoları, eksikleri ve yanlışları ne olursa olsun liberal demokrasilerin hala güvenli bir yönetim biçimi olduğuna kuşku yok…
Bu tablonun Türkiye için yarattığı sıkıntı çok büyük. Enerjide, turizmde, tahılda Rusya’ya bağımlı Erdoğan yönetimi NATO’nun geçmişte kalmış bir kurum olduğu, dünyanın ağırlık merkezinin Rusya ve Çin’e kaydığı inancıyla Batı’yı dışladı, anti-Batı bir söylem tutturdu. Batı için güvenilmez müteffik haline gelen Türkiye şimdi bir taraf seçme baskısıyla karşı karşıya… Ama Ankara’da İsmet İnönü çapında bir siyasetçi yok… Muhtemelen atacakları adımlar günübirlik olacak Türkiye’yi daha da zora sokacaktır.