Ayasofya baş imamı tartışması

İfade özgürlüğü kavramını en geniş şekliyle çok önemsiyorum, şiddete gönderme yapılmadığı müddetçe her tartışma, Anayasanın her maddesi de buna dahil, yasaldır, meşrudur.

Bu konuyu bir, iki haftadır yazmak istiyorum ama gündem, yazı günlerim bir türlü izin vermemişti, kısmet bugüne imiş.

Ayasofya baş imamı Prof. Boynukalın’ın laiklik ilkesine ilişkin değerlendirmesi çok büyük endişelere ve tartışmalara neden oldu.

Kendilerini laik olarak tanımlayan kesim bu değerlendirmeye kısmen anlaşılabilir nedenlerden çok sert karşı çıktılar, AKP içinden de Yaprak Dökümü deyimiyle "Aman, ağız tadımız kaçmasın" kıvamında "Şimdi sırası mı idi?" gibi itirazlar geldi.

Bu arada küçük bir parantez açıp, Reşat Nuri’nin 30’larda yazdığı romandan uyarlanmış dizi ekranlarda dönerken kitap da yeni baskılar yaptı ama sosyal medyada "Yaprak Dökümü"nün kitabı yazılmış yorumları çıkmış idi.

Ekranlarda Lerzan Mutlu isimli bir hanımefendi varmış, tanımıyorum, bir yerde okudum, programına konuk olan Sayın Nevra Serezli’ye "Yıldız Kenter ile Müşfik Kenter kaç sene evli kalmışlardı?" gibi bir soru sormuş, gençlik yıllarında dünyalar güzeli, iyi eğitimli Nevra Hanım’ın da gözleri fal taşı gibi açılmış ; bu arada mutlaka "Benim böyle bir programda ne işim var?" diye de düşünmüştür.

Bu iki gırgır olayı neden gündeme getirdim, birazdan anlatmaya gayret edeceğim.

Bizde ve yaklaşık tüm dillerde "tüm yollar Roma’ya çıkar" diye bir tabir vardır ve büyük çoğunluk da bu Roma’nın Roma İmparatorluğunun başkenti Roma (İtalya) olduğunu düşünür, oysa bu tabirdeki Roma Doğu Roma’nın başkenti İstanbul’dur, tüm yolların çıktığı yer de kalıntısı Sultanahmet’te hala duran Milyon taşıdır (Sıfır noktası taşı).

"Tüm yollar Roma’ya (İstanbul) çıkar", aynı zamanda da tüm din-devlet ilişkileri, laiklik tartışmaları da Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) çıkar ama bizde bu tartışmalar nedense hem seküler (!) kesimde, hem de AKP cephesinde DİB konuşulmadan yapılıyor yani tartışmalar temelsiz gerçekleşiyor.

İfade özgürlüğü kavramını en geniş şekliyle çok önemsiyorum, şiddete gönderme yapılmadığı müddetçe her tartışma, Anayasanın her maddesi de buna dahil, yasaldır, meşrudur.

Zaten ilk üç madde dışında Anayasanın diğer tüm maddeleri değişikliğe açıktır, tartışılması da çok doğaldır, bunun tek istisnası siyasal partilere ilişkin 136. Maddenin (DİB) değişikliği için Meclis faaliyetidir.

Değişiklikleri yapılamaz, önerilemez bile olsa vatandaşın şiddet önermeden Cumhuriyetin temel niteliklerini tartışması da kesinlikle ifade özgürlüğünün koruması altındadır, bir vatandaşın devletin laiklik niteliğine karşı çıkmasının cezai karşılığı olamaz.

Ancak, bu geniş kapsamlı ifade özgürlüğünün belki de yegane istisnası üniversiteler dışında kalan kamu görevlilerinin Cumhuriyetin temel niteliklerini görevde bulundukları sürece tartışmaya açmalarıdır.

Üniversiteler kuramsal olarak bu sınırlamanın dışında kalırlar çünkü bilim üretimi ve aktarımı ancak şiddet dışında sınırsız bir özgürlük ortamında mümkündür, şiddet dışında başka sınırlamalar mesleğin özüne aykırıdır.

Ayasofya baş imamı konusunda da tüm yollar bu kez Roma’ya değil, DİB’e çıkmaktadır.

Meselenin özü, sıkıntının kaynağı bir vatandaşın, mesela Boynukalın, laiklik ilkesine karşı çıkması değil, Boynukalın’ın DİB gibi bir devlet kuruluşunun elemanı, memuru olmasıdır.

Ben de bu çerçevede Ayasofya baş imamı Boynukalın’ın demecini çok garipsedim ama bu garipsememin nedeni demecin içeriğinden ziyade baş imamın DİB görevlisi olmasından kaynaklandı.

Laik çevreler ise, Boynukalın’ın DİB memuru olması konusundan bağımsız, demecin içeriğine itiraz ettiler, oysa yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi vatandaşın böyle bir talebi dile getirme özgürlüğü vardır ama bir devlet memuru, üniversiteler hariç, görev başında iken Cumhuriyetin temel niteliklerini (Anayasa, Madde 2) tartışmaya açamaz.

Laiklik tartışmalarının DİB sorunundan (gerçek bir sorun) bağımsız olarak yapılması tartışma düzeyi olarak  bir TV sunucusunun "Yıldız Kenter ile Müşfik Kenter kaç sene evli kaldılar?" ya da "Yaprak Dökümü dizisinin romanı çıkmış" demekten özünde bir farkı yoktur.

Siyasi İslam bu kez siyaset alanından gitmek üzeredir ama belirli bir daralmış potansiyeli koruyacağı da açıktır, ileride tekrar muhafazakar demokrat hareket olarak iktidara talip olurlarsa naçiz önerim yeniden siyaset yapmaya Diyanet’i tartışmaya açarak başlamalarıdır.

Bu söylediğim kendine laik diyen kesimler için ziyadesiyle geçerlidir, Diyanet yanlısı seküler bir siyasi anlayış Dante’yi kıskandıracak bir ilahi ya da pardon seküler komedyadır.    

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi