Sibel Hürtaş
Babacan da ‘Kürt’ demedi!
Ankara’da şehir merkezinin uzağında kalan Bilkent Oteli, son üç ayda yeni partilerin lansman toplantılarına ev sahipliği yapmasıyla, Türkiye yakın siyasi tarihinin simge mekânına dönüşüyor. Bilkent Oteli’nin bu özelliğinin neredeyse 20 yıla yayılan hikâyesinde, başlangıç noktasını AKP oluşturuyor. AKP 2001 yılında kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na sunduktan sonra, Bilkent Oteli’nde partinin kuruluş ilkelerini açıklamıştı.
20 yıllık aradan sonra, orada seslendirilen kuruluş ilkelerinden yaşadığı sapmaları gerekçe göstererek AKP’den ayrılan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu Gelecek Partisi’nin kuruluş ilkelerini Aralık ayında Bilkent Oteli’nde açıkladı. Otel, dün de aynı gerekçelerle AKP ile yollarını ayıran eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın partisi DEVA’nın lansmanına sahne oldu.
Aynı siyasi temellerden, aynı gerekçelerle ayrılan Davutoğlu ve Babacan’ın üç ay arayla yaptığı lansmanın benzerlikleri olduğu kadar, önemli farklılıkları da vardı.
Davutoğlu, parti programında, Kürt sorununu anadil kapsamında ele almıştı. Gelecek Partisi programında "Anadilin eğitim ve sosyal hayatta kullanılması aidiyet sürecini güçlendirecektir" ifadelerine yer verilmişti.
Babacan’ın Parti Programında Kürt sorunu oldukça geniş biçimde ele alınıyor. Parti Programının ilk başlığı olan "Temel Haklar ve Özgürlükler" kapsamında Kürt sorununa yer veriliyor ve bu sorunun çözüme kavuşturulması halinde Türkiye’nin demokraside de ekonomi de de dış politikada da kuvvetleneceği belirtiliyor. Açıkçası bir merkez parti için Kürt sorununu, ülkenin temel sorunlarının kilit meselesi olarak ele almak oldukça cesaretli bir çıkış.
Babacan da Davutoğlu gibi anadil sorununa değiniyor. Ama burada bir adım daha geride olduğunu belirtelim. Parti programında anadil temel haklar bölümünde değil eğitim bölümünde değerlendirilmiş. Edindiğim bilgiye göre Kurucular Kurulunda yaşanan tartışma, anadil sorununun buraya ötelenmesine neden olmuş. Kurucular Kurulu’nun bazı üyeleri, anadil meselesinin pedagojik olarak ele alınması yönünde bir eğilim ortaya koymuşlar.
Davutoğlu ve Babacan’ın Kürt meselesine bakışındaki farklılıkları böyle olmasına karşın bu sorunu ifade etme konusundaki çekimserlikleri ise benzer. Ne Davutoğlu ne de Babacan’ın parti lansmanlarında "Kürt" meselesini programdan çıkarıp, kürsüye kadar taşıyamamaları dikkate değerdi.
Bu konudaki çekincelerin merkezden ayrılma/kopma kaygılarından kaynaklandığı belirtiliyor. Her iki parti de "merkez sağ partisi" olma iddiasındalar.
Görüntüler açısından Babacan’ın partisinin bu iddiaya daha yakın olduğunu söyleyebilirim. Zira Davutoğlu’nun parti lansmanı daha kırsal bir görüntüyü içinde barındırırken, Babacan’ın katılımcılarının metropolit görüntüsü lansmana damgasını vuruyordu. Ali Babacan’ın kürsüye gelmesinden önce sahneye yansıtılan neon ışıklarından, fonda çalan yabancı pop müziklerine kadar iyi çalışılmış bir modelle karşı karşıya bırakıyorlar kamuoyunu.
Kurucular Kurulu listesinde de bu algıyı yaratma çabasını görmek mümkün. Babacan’ın ekibinde yer alan Batılı diplomat kökenli siyasetçiler, AKP’nin ilk dönem liberal ekonomi programını hayata geçiren ekonomi bürokratları ile 2002 programına dikkatleri çekiyor DEVA.
DEVA’nın Kurucular Kurulu’nda eski bakanlar Sadullah Ergin, Nihat Ergün ve Selma Kavaf yer alıyor. 14 eski milletvekili ile birlikte DEVA, AKP tabanına kucaklaşma mesajı veriyor. Diğer taraftan da salonda kadınlar ve gençlerin yoğunluğu dikkat çekiyor. Gençlerin birçoğunun sivil toplum örgütlerinden geldiğini, bir kısmının üniversite öğrencilerinden oluştuğunu belirtelim. Sanırım buradaki gençler için sihirli kelime "3H"… Bu akımdan gelen gençlerin DEVA’da yer alması dikkatleri çekiyor.
Hem Gelecek Partisi hem de DEVA’nın seküler çıkışları da dikkate değer. Gelecek Partisi’nin lansmanında Ahmet Davutoğlu’nun "Bundan böyle hiçbir zümre, cemaat devlet kademelerinde ayrıcalıklı olmayacaktır" çıkışı, en büyük alkışı almıştı. DEVA’nın lansmanında da Babacan’ın "Dini parti politikalarına alet etmeyeceğiz" sözleri, salondan en çok alkış alan bölümdü. AKP’nin iktidara geldiğinden beri partizanca dizayn ettiği çalışma rejimine yönelik bir tepki bu. Sadece iki partinin değil, geçtiğimiz aylardaki Saadet Partisi Kurultayında da Temel Karamollaoğlu’nun buna yönelik eleştirileri Kurultay salonunda heyecana neden olmuştu. Bugün AKP’li olmayan muhafazakâr kesimlerin de muzdarip olduğu çalışma rejimi, giderek seküler söylemlerin muhafazakâr partilerin temelini oluşturmasına neden oluyor.
Bu söylem dahi şimdiden AKP’den kopan yeni partilerin, Başkanlık sistemiyle birlikte ikiye ayrılan politika dünyasında nereye evrileceğinin işaretini veriyor.