Arzu Yılmaz
Bağımsız Kürdistan ve Sınırları
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül 2017’de referanduma gideceğini açıklamasının ardından gelen tepkiler, her şeyden önce ortaya çıkardı ki ABD’nin bir Bağımsız Kürdistan projesi yok.
ABD dün olduğu gibi bugün de ‘One Iraq Policy’, yani Irak’ın toprak bütünlüğünden yana politikasından vazgeçmeyecek.
Aslında Trump’ın ‘America First’ diye işe başlaması bu politikanın değişebileceği konusunda Kürtlerde bir ümit doğurmuştu. Zira söz konusu öncelikle ABD çıkarlarıysa, kılcal damarlarına kadar zaten parçalanmış bir ülkeye daha fazla ekonomik ve siyasi yatırım yapmanın bir rasyonalitesi olamazdı.
Öte yandan, ABD-Irak Kürdistanı ilişkilerinde milat sayılan 1991 sonrası sürece damgasını vuran ‘Turkey First’ politikasının sonucu, önce 1 Mart 2003 tezkeresinin yarattığı hayal kırıklığı ardından da bizzat Türkiye eliyle Irak’ın bölünmesine tekabül eden ‘Yeni Osmanlıcılık’ oldu.
ABD, ‘ISIS First’ dediğinden bu yanaysa elde ‘Bir Irak’ yerine ‘İki İran’ var.
Ama bağımsız bir Kürdistan’a hala yeşil ışık yok.
En son Birleşmiş Milletler Irak’a Yardım Misyonu’nun (UNAMI) yaptığı açıklama bu tespitin teyidi niteliğinde. UNAMI referandum sürecine denetleme, destek ya da gözlem yoluyla hiçbir şekilde dahil olmayacağını duyurarak referandumun hukuki meşruiyeti konusunda bir tartışmaya daha şimdiden zemin hazırladı.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi ise tüm risklere rağmen bağımsızlık referandumunu yapmakta kararlı görünüyor. Ödenecek bir bedel varsa da bundan böyle kendi çıkarlarımız için ödeyeceğiz kanaati hakim.
Bu kanaatin yalnızca Irak Kürdistanı’nda geçerli olmadığının altını çizmekte fayda var. Bugün ne Türkiye ne Suriye ne de İran’da Kürtler kendilerinden daha fazlası için bir çaba içine girmeye niyetli görünüyor.
Aslında bu durum, tüm dünyada olup bitenden farklı değil; hem küresel hem bölgesel ölçekte yaşanan kopuşların/tercihlerin bir izdüşümü. Zamanın ruhu herkes için ‘iyi ve güzel’ olanda ortaklaşma idealinin üzerine bir kabus gibi çökmüşken, Kürtlerden can korkusuyla yaşadıkları ülkelere sadakat göstermelerini ya da bu ülkelerin geleceğine bel bağlamalarını beklemek gerçekle bağdaşmıyor.
Günün sonunda Kürtler mevcut ülke sınırlarını aşan bir siyasal alan dahilinde kendi geleceklerini belirlemenin arayışında. Ve bu arayışlarında belli ki yarının belirsizliğine ragmen, dune ait birikimlerine daha fazla yatırım yapmak istemiyorlar.
Bu bağlamda, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlığı konusunda asıl sorun uluslar arası toplumun Irak’ın bütünlüğünden yana politikaları değil, Suriye, İran ve Türkiye ölçeğinde yaratması muhtemel sonuçlardır.
Bugün bağımsızlık referandumunu konusunda dile getirilen tepkilerin kaynağının da sözkonusu sonuçların henüz öngörülemiyor olmasıdır demek yanlış sayılmaz.
Örneğin Kürdistan Bölgesel Yönetimi bağımsızlık kazandığında;
İrredentist (yayılmacı) politikalar izler mi?
Kürtlere otomatik vatandaşlık tanır mı?
Sahip olduğu zenginlikleri pan-Kürdist bir kaynak olarak kullanır mı?
Nihayetinde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ya da Rojava kantonlarının ortaya çıkışı nasıl küresel ve bölgesel gelişmelerin ‘niyet edilmeyen’ bir sonucu idiyse, yarın öbür gün bu soruların yanıtlarını belirleme aşamasında da niyetlerden bağımsız bir gelişmenin yaşanmayacağını hiç kimse iddia edemez.
Bugün özellikle Türkiye’nin ve İran’ın yaşadığı temel çelişki de bir taraftan bu riskleri göze alamaması, fakat diğer taraftan da kendi Kürtlerini yönetme/yönlendirme konusunda bir Kürt siyasal otoritesinin işbirliğine şiddetle ihtiyaç duymasıdır- bu otoritenin sınırları dışında olması ise hiç kuşkusuz ehvenişerdir.
En son tahlilde, bugün Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığı artık bir Irak meselesi değil. Bir başka yazının konusu olmakla birlikte, örneğin Bağdat ve Erbil arasındaki en önemli sorunların başında gelen tartışmalı alanın çoktan paylaşıldığını ya da Rus şirketi Roshneft’le yapılan son petrol anlaşmasıyla bütçeden pay alma konusunun büyük ölçüde çözüldüğünü şimdiden söyleyebiliriz.
Asıl mesele bağımsız Kürdistan’ın ekonomik ve siyasi nüfuz alanının sınırlarıdır ve bu bağlamda referandum, Kürtler açısından mücadelelerinin vardığı nihai bir sonuç anlamına gelmekten ziyade yeni bir mücadelenin başlayacağına işaret etmektedir.