Baltayı taşa vurdu

Beyefendiyi anlamak lazım: O kadar çok medyası vardı yine de kaybetti seçimleri ve galiba artık yolcu. Bu nedenle de akılsız, çaresiz ve hırçın. Ama nafile!

İktidar aklı(!) diye bir şey var. Doğu’ya mahsus. Feodaliteden kalma. Padişahlığın etkisi sezilir. Şimdi bunlar sanıyordu ki, medyayı tümüyle ele geçirirsem, bütün topluma egemen olurum. Sonra da o toplumu istediğim gibi dizayn ederim. Her istediğimi yaparım. Dindar ve kindar bir nesil yetiştiririm. Anayasa, kanun, meşruiyet, kuvvetler ayrılığı filan tanımam, gerek yok, çünkü ben milli iradeyim. L’Etat c’est moi!

Olmadı. Çünkü akılsızdılar, beceriksizdiler. Olmadı, çünkü pazarlamaya çalıştıkları hayaller İsveç idi, hakiki ve acı gerçek ise Sudan oldu! Zaten de başka türlüsü olamazdı. Çünkü kurgu ile gerçek, nadiren örtüşür, ender anlaşır.

Onlar siyaseti, kişisel bir faaliyet sanıyor. Çünkü kendi siyasetleri fazlasıyla şahsi. Mesela Canan Kaftancıoğlu, CHP’nin İstanbul teşkilatını düzene sokup hem 31 Mart hem de 23 Haziran seçimlerini kazanmasını sağlayınca, hoop, Canan Hanım’ın yıllar önceki sosyal medya paylaşımlarını bahane edip hakkında 17 yıl hapis cezası ile soruşturma açtılar. Ya da, Ali Babacan, AKP’nin içinden çıkıp yeni bir parti kurmaya girişince, hoop Babacan hakkında FETÖ soruşturması açmaya kalktılar. Birileri herhalde uyardı: ’’Aman efendim yapmayalım, siz de biz de dahil oluveririz sonra bu soruşturmaya."

AKP’nin kalesi olarak bilinen Trabzon’da on binlerce insan, İmamoğlu’yu coşku ve sevgiyle ağırlayınca, hadi anladık diyelim, medyanda sansür etmeni, alana toplanan herkesi gözaltına alacak halleri yoktu herhalde. VIP girişini bahane etmeye kalkıştılar. Kimse yemedi.

Siyaset, şahsi değil içtimai bir faaliyet. Mühendisin yapı kurması gibi önceden planlanıp icra edilecek bir eylem değil. Değişken çok fazla unsuru ve boyutu var. Sen onları anlamaya başlayana kadar, pat diye düşersin iktidardan.

Medya hakimiyetleri Gezi’den beri sorgulanıyordu. Artık büyük ölçüde bitti. Saray’ın gazeteleri satmıyor, okunmuyor. Saray’ın televizyonlarını izleyen de yok. Koca Cumhurbaşkanının yandaş medya ile yaptığı söyleşiler, reyting sıralamasında dizilerin tekrarından bile sonra geliyor.

Sen o kadar milyarlar harca, yandaş iş adamlarına medya şirketlerini teslim et, propaganda bombardımanını sürekli kıl, yine de olmuyor işte. ‘’Karınlarını doyuruyoruz yine de bize oy vermiyorlar!’’ Bu arada Binali Yıldırım’ın 23 Haziran öncesi yaptığı bir açıklama medya tarihine büyük harflerle yazıldı: '’En büyük mağduriyeti yaşayan İstanbullular var, ben varım ve ben sesimi duyuramıyorum. Kendimi ifade edemiyorum.’’

Çünkü TRT dahil elinizin altındaki onlarca medya kuruluşunun hiç biri inandırıcı ve güvenilir değil.

Bu sefer, denetleyemedikleri yabancı medyanın Türkçe yayın yapan kuruluşlarındaki çalışanları hedef aldılar. Gazeteci arkadaşlarımıza ‘’uzantı’’ dediler. Mesele yine şahsi… Casus demeye getirdiler. Siz yabancısınız biz yerli. Sevsinler sizin yerelliğinizi! Ne kadar milli olduğunuz Trump ve Putin’in önünde belli oluyor zaten.

Stajından başlayarak sosyal medya paylaşımlarına kadar konuyla ilgisiz istihbari bilgileri rapor diye sundular. Amaç o meslektaşları karalamak, korkutmak, itibarlarını zedelemekti. Ahmet’i Ayşe’yi bu işten vazgeçirirsek ya da hiç olmazsa bir süreliğine kafasını karıştırabilirsek kârdır, dediler. Haber yapmayı yani somut bilgiler ışığında muhalefet etmeyi, suç gibi göstermeye kalktılar. Tepki gelmeseydi, istihbarat raporunu iddianameye çevirip meslektaşlarımızı mahkemeye sevk edeceklerdi. İltisak krokileri çizerek hayali suç ağları icat ettiler. Yine olmadı. Hatta boomerang etkisi yaptı. Erdoğan, 31 Mart seçimleri öncesinde CHP, Saadet Partisi, İYİ Parti ve HDP’yi bir araya getirerek toplumun önemli bir kesimini kendisine karşı birleştirmeyi başarmıştı. İktidarın vakıf raporu aracılığıyla bağımsız medyaya yönelik saldırısı da, bütün hakiki meslektaşları ve meslek örgütlerini bir araya getirdi. Suçladıkları global medya organları da vakfa ve dolayısıyla Erdoğan’a gerekli cevabı verdi.

Yandaş medyanın medya olmadığını sadece yandaş olduğunu kavrayan milyonlarca okur ve izleyici de, inandırıcı ve güvenilir bulduğu bu yabancı medyanın Türkçe yayınlarının hakikaten öyle olduğunu Erdoğan sayesinde bir kez daha anlamış oldu.

‘’Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Dil’’ sloganı aslında ‘’Tek Medya’’ yani özetle ‘’Tek Adam’’ anlamına geliyordu. Bu slogan da iflas etti.

İstihbarat raporunu, araştırma diye sunan vakıf pek fena durumlara düştü. Tepkiler karşısında raporun başyazarı, önce ‘’açık kaynakları kullandık’’ dedi. ‘’Açık kaynak’’ gazeteci değil istihbaratçı jargonunun bir deyimidir. ‘’Yanlış varsa düzeltiriz’’ dediler. Siz kendinizi düzeltemezsiniz ki, diye yanıt aldı. ‘’Saldırılar ideolojiktir’’ dedi. Rapor da ideolojik değil miydi ki?

Bu savunmalar yetmedi, bir tam sayfalık açıklama daha yayınlamak zorunda kaldı. Kendisini davet eden ve raporda itham edilen bir radyonun programına katılmamak için bin takla attı. Çünkü onlar tartışmayı sevmez, tartışmadan kaçar. Fikirler çarpışınca hakikatle yalan daha iyi ortaya çıkar ya!

Belli ki akademik ya da entelektüel tartışma bu kesime tamamen yabancı. İstihbaratçı ve yandaş savcı kafasıyla bir metin yazmışlar. Biraz süslemişler rapor diye pazarlamaya kalkışmışlar. Bu metni dünyanın demokratik herhangi bir ülkesinde, bir STK, bir bilimsel araştırma kurumu ya da bir üniversitesine gösterseniz, yetkililer göbekleriyle güler. Raporun İngilizce versiyonunu bekliyoruz. I’m not joking!

Kendi ayağına ateş ettiğinin sanki farkında ama tetiğe basmış artık. Kendi mezarını kazmış olsan da, o çukur kolay kolay dolmaz artık. Biraz dürüstlük, açık yüreklilik, izan varsa istifa edersin.

"Bu vakıf nasıl finanse ediliyor?", "Raporu yazanlara ne kadar ödeme yapıldı?" gibi sorulara yanıt yok. Vakfın bütçesi de zaten şeffaf değil.

Bundan sonra Türk medyası hakkında ciddi rapor hazırlayacaklara öneriler. Daha önce yazmıştım tekrar edeyim:

  • Türkiye’de bugün neden bu kadar çok sayıda gazeteci hapiste ve yargılanıyor?
  • 15 Temmuz’dan bu yana kaç gazeteci meslekten ayrıldı? Kaçı yurtdışına gitmek zorunda kaldı?
  • Yabancı medya, Türk egemen medyasının yayınlamadığı hangi haberleri nasıl verdi? Bu haberlerin doğruluğu kanıtlandı mı? Tekzip edildi mi?
  • Yabancı medya organlarında (Türkçe ya da yabancı dillerde) neden bu kadar çok Erdoğan karşıtı yorum yayınlanıyor?
  • Geçmişte egemen medyada, büyük gazete, radyo ve televizyonlarda görev yapmış gazeteciler bugün neden milli ve yerli medyada değil de yabancı medya organlarında çalışıyor?

İktidara gelirken bu kadar kibirli ve haşin değildiler. İktidardan ayrılırken de öyle olmalarını dilerdik. Ama olmuyor. Olsun, yine de gidiyorlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi