Pelin Cengiz
Bankalar, insan hakları ihlallerini ‘müşteri gizliliği’ bahanesiyle gizliyor
Her ne kadar yasalarla güvence altına alınmış olsalar da temel hak ve özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün yasalar çiğnenerek nasıl ihlal edildiğine farklı biçimlerde tanıklık ettiğimiz bir dönemdeyiz.
Bu sadece Türkiye’de, içinde bulunduğumuz coğrafyada yer alan ülkelerde değil, dünyanın pek çok yerinde deneyimleniyor. Bu ihlallere ve hak gasplarına karşı isyan da, eylemlilik de, mücadele pratikleri de farklı tecrübelerle artarak genişliyor, karşılık buluyor. Bir hak mücadelesinin Şili’den yükselen sesi İstanbul sokaklarında yankılanabiliyor.
Öte yandan, maalesef, en temel insan haklarından biri olan sağlıklı, temiz ve adil bir çevrede yaşam hakkının her geçen gün daha fazla ihlal edildiği gözden kaçıyor.
Bir ülkede insanlar yediği ıspanaktan zehirleniyorsa; iklim krizine karşı önlem, uyum ve kontrol mekanizması geliştirilmemiş kentlerde meydana gelen yağışlarda, sellerde, hortumlarda malını, mülkünü, evini hatta hayatını kaybediyorsa; termik santrallerin bacalarından çıkan zehre mahkûm ediliyorsa; yandaş sermaye ağalarına peşkeş çekilecek diye acele kamulaştırmalarla tarlasını, zeytinliğini, arazisini kaybediyorsa, bunlar en temel insan hakları ihlalleri değil de nedir?
Bunda elbette devletlerin, sermayenin olduğu kadar, devletlere ve şirketlere bu insan hakları ihlallerinin yolunu açan bankaların da sorumluluğu var.
Devletlerin insan hakları ve temel özgürlüklere saygı gösterilmesi, bunların korunması ve gerçekleşmesinin sağlanması ile ilgili mevcut yükümlülükleri evrensel kriterlerle belirlenmiştir.
Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeler’de devletin insan haklarını koruma görevi, "Devletler kendi bölgeleri ve yetki sınırları içinde ticari şirketler de dahil olmak üzere üçüncü tarafların insan hakları ihlaline karşı durmak zorundadır. Bu durum, etkili politikalar, yasalar, yönetmelikler ve hükümler yoluyla, bu ihlallerin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması ve telafi edilmesi için uygun adımların atılmasını gerektirir. Devletlerin uluslararası insan hakları yasal zorunlulukları, kendi bölgeleri ve yetki sınırları içinde, kişilerin insan haklarına saygı göstermelerini, onları korumalarını ve gerçekleşmelerini sağlamalarını gerektirmektedir. Bu, ticari şirketler de dahil olmak üzere üçüncü taraflarca gerçekleştirilen insan hakları ihlallerine karşı durma görevini de kapsamaktadır" şeklinde ifade edilmiştir.
Aynı Rehber İlkeler, şirketlerin insan haklarına saygı gösterme sorumluluğunun da çerçevesini belirleyerek, "Ticari şirketler insan haklarına saygı göstermek zorundadır. Bu, başkalarının insan haklarını ihlal etmekten kaçınmaları ve yaptıkları olumsuz insan hakları etkilerini ortadan kaldırmaları gerektiği anlamına gelmektedir. İnsan haklarına saygı gösterme sorumluluğu, her nerede faaliyet gösterirlerse göstersinler, ticari şirketlerden beklenen evrensel bir yönetim standardıdır. Varlığı, devletlerin kendi insan hakları yükümlülüklerini yerine getirme becerilerinden ve/veya istekliliğinden bağımsızdır ve bu yükümlülükleri azaltmaz. Ayrıca insan haklarını koruma ile ilgili ulusal yasa ve yönetmeliklere uygunluk göstermekten fazlasıdır" şeklinde ifade edilmiştir.
Bu temel ilkelere atıfla BankTrack’in hazırladığı "The BankTrack Human Rights Benchmark 2019" araştırmasının sonuçlarına göre, dünyadaki çokuluslu ticari bankaların büyük bir çoğunluğu insan haklarına saygı duyma sorumluluklarını yerine getirmiyor.
Getirmiyor, getiremez, buna uygun regülasyonlar yapılmazsa getirmeyecekler de, çünkü insanları yerinden yurdundan eden en kirli yatırımları da, petrol boru hatlarını da, dev rafinerileri de, fosil yakıt arama faaliyetlerini de, büyük altyapı işlerini de arsız bir iştahla onlar fonluyor.
BankTrack, yukarıda bahsettiğimiz Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeleri gerekliliklerine dayanan 14 kritere göre 50 bankayı incelemeye aldı. Kriterler temel olarak bankaların dört yönünü inceledi: Politika taahhütleri, insan hakları durum tespiti, insan haklarıyla ilgili raporlama ve çözüm yollarına erişimleri.
Giderek artan bir şekilde aktivistler ve sivil toplum kuruluşlarındaki kampanyacılar, herhangi bir krizde sadece suçlu şirketlere değil, aynı zamanda yolsuzluğu, insan hakları ihlallerini ve çatışmayı kolaylaştıran kurumlara ve hatta bireylere dikkat etmenin önemini fark ediyor. Bankalar, başta olmak üzere finans sektörünün insanların paralarını almanın ötesinde bir dizi kötü niyetli ve hatta ceza gerektiren faaliyetlerin kilit bir etkinleştiricisi olarak nitelendiriliyor.
Yapılan çalışmada Hollanda merkezli ABN Amro bankası, bu konuda bir miktar ilerleme kaydetmiş olsa da, yine de kriterleri yerine getirmesi bakımından yeterli değil. Bankalar karşılaştırmasında, tüm bankalarda belirli insan hakları ihlallerini nasıl önledikleri, nasıl hafiflettikleri ya da nasıl düzelttiklerine dair hiçbir kanıt bulunamamış.
ABN Amro’dan sonra sıralamada, Rabobank, ANZ, BBVA, ING Group, Citi, Barclays, National Australia Bank, Westpac ve Nordea Bank var.
En yavaş ilerleme kaydedenler listesinde Société Générale, Caixa Econômica Federal, New Banco Bradesco, Bank of Nova Scotia, Goldman Sachs, Sumitomo Mitsui Financial Japan, Mitsubishi UFJ Japan, Crédit Agricole, Bank of America, New Lloyds, Sberbank, ICBC, Royal Bank of Canada, Agricultural Bank of China, China Construction Bank yer alıyor…
Unicredit, Deutsche Bank, BNP Paribas, UBS, HSBC, JP Morgan, Morgan Stanley, Credit Suisse, Wells Fargo gibi bankalar nispeten ilerleme kaydedenler arasında ancak istenen seviyeler için yeterli bulunmuyor…
BankTrack’ten araştırmacı Ryan Brightwell, konuyla ilgili makalesinde şuna dikkat çekiyor:
"Korkutucu bir şekilde, sadece dört banka insan hakları meseleleriyle ilgili raporlarında spesifik projelerden veya şirketlerden bahsetti. Bu bankaların üçünde söz konusu proje aynıydı: Dakota Boru Hattı. Bütün yüksek profilli vakalarda olduğu üzere, bankalar, belirli insan hakları ihlallerini nasıl ele aldıklarına ilişkin şeffaf bir şekilde raporlama yapmak yerine ‘müşteri gizliliği’ mitine sığınmaya devam ediyor."
Bu tespit hemen yine BankTrack’in gerçekleştirdiği başka bir raporu hatırlattı.
"We are unable to comment on specific customers…" yani, "Bazı özel müşteriler hakkında yorum yapamıyoruz…" adlı çalışma, bankaların meşhur "müşteri gizliliği" argümanını kendilerine kalkan yaparak, finanse ettikleri fosil yakıt şirketlerinin ve benzerlerinin çevre ve insan hakları ihlallerini görmezden gelmesini ifşa ediyordu.
BankTrack çatısı altında çalışanlar, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesi doğrultusunda iklim krizine neden olan projeleri ne kadar fonladıkları sorusunu bankalara yönelttiklerinde o kadar çok, "Bazı özel müşteriler hakkında yorum yapamıyoruz..." cevabını almışlar ki, rapora da bu ismi vermeyi uygun görmüşler.
Müşterileri hakkında bilgi veren bankalarla ilgili yasal bir engel bulunmadığını belirten BankTrack, önemli bir noktaya değinerek, insan hakları ve çevreyi koruma adına bankaların şirketlerle yaptığı kredi sözleşmelerine "açıklama verme hakkını" da yazması gerektiğini vurguluyor.
Oysa, bankalar çevre ve insan hakları ihlalleri yaratan yatırımları fonladıkları ortaya çıkmasın diye sürekli "müşteri gizliliği"nin arkasına sığınıyor.
Raporun insan hakları bölümünde, fosil yakıt şirketlerinin iklim krizine katkılarından dolayı daha fazla sorumlu tutulduğu bir dönemde, bu şirketlere finans sağlayan bankaların da büyük bir sorumluluk riski altında oldukları belirtiliyor.
Zira, insan hakları ihlalleriyle ve özellikle kimi bölgelerde yerel halkların haklarının ihlalleriyle ilgili olarak fosil yakıt endüstrisi sorumlu tutuluyor ve bu durum gecikmelere, politik belirsizliklere, davalara ve direnişlere maruz kalmaya devam ediyor.
Yıllardır dünyanın önde gelen ve prestijleri için milyonlarca dolarlık reklam kampanyaları yapabilen küresel bankalarının vitrinde çevreci söylemler içine girerken, arka planda milyarca doları nasıl kirli projelere, fosil yakıtlara dayanan yatırımlara aktardığını biliyoruz.
Ancak, hangi bankanın hangi devlete, hangi şirkete ya da hangi kirli projeye spesifik olarak ne kadar para aktardığını, o projelerin hangi insan haklarını ihlal ettiğini, hani çevresel tahribatlara sebep olduğunu bilemiyoruz.
Derin sessizlik herkesin işine geliyor...