Eser Karakaş
Beka ve ekonomi gündemleri tesadüf değiller
Yarın (31 Mart 2019, Pazar) yerel seçimler için oy kullanacağız.
Bu yazım seçimler öncesi yayınlanacak son yazım, bu nedenle seçimler üzerine bazı görüşlerimi aktaracağım.
İlk saptamam bizim ülkemizin demokrasi geleneğinde yerel seçimlerin çok fazla yerel özellikler taşımadığı.
Feodalite, derebeylik tarihsel deneyimi olmayan ülkelerde, Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet geleneği, yerel kültür çok gelişmiş bir kültür değildir, seçmenlerin genel siyaset tercihleri ile yerel siyaset tercihleri çok farklılaşmaz; Urfa gibi çok küçük istisnalar dışında belki.
Bizim ülkede merkezi siyasal iktidar yükseliş trendinde ise yerel yönetimler de o yükselen iktidar partisinin yerel iktidarlarına geçerler; şayet durum tersi ise yani merkezi siyasal iktidar düşüş trendinde ise o iktidar yerel yönetimleri de kaybeder; 1989 ANAP ve Bedrettin Dalan hikâyesi bu konunun kanımca en iyi örneğidir.
Birilerinin iddia ettiği gibi yerel seçimlerde adaylar sanıldığı kadar önemli değildirler, önemli olan ülke siyasetinin yönelimidir; yukarıda belirttiğim gibi aşiret ilişkilerinin çok güçlü kalabildiği bir, iki istisna vardır ama o kadar.
Pazar günkü seçimlerin propaganda sürecinde de yerel projelerin değil çok daha merkezi, genel konuların konuşulmasının temelinde de bu vardır.
Siyasal iktidar beka konusunu, muhalefet ise ekonomiyi öne çıkarmıştır çünkü bu genel konular seçmeni, yerel seçimlerde bile, yerel konulardan çok daha fazla motive edebilmektedir.
Bu ilginç bir meseledir, nedenleri de kısmen tarihte ama büyük ölçüde de yerel yönetimler anayasa hukukunda ve yerel yönetimler maliyesindedir.
Anayasanın 123. ve 127. maddeleri arası dikkatlice okunursa bu durum çok daha rahat anlaşılabilecektir.
127. maddede merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla idari vesayet yetkisi tanımlanmaktadır.
"Mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması" tabirinin merkez ya da mahalli idare seçilmişleri arasında farklı yorumlanması olağandır ve bu nedenden, ortada genel hukuk ilkelerine aykırı bir durum yoksa, bu vesayet yetkisinin kullanımının seçmenleri yerel yönetim kültüründen de uzaklaştırması yine olağandır.
Aynı anayasa maddesinin iki paragraf öncesinde de "görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idari organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir" deniyor ama hemen öncesinde de denetimin yargı yoluyla yapılacağı belirtiliyor.
Görüleceği gibi, merkezin yerel üzerinde normal bir demokraside pek olmayacak yetkileri varken seçmenin zaten yerel seçimleri çok yerel anlamda ciddiye almasını beklememek lazım.
Seçmen yerel seçimlere, şayet iktidar yanlısı ise merkezi iktidarın gücünü konsolide etmek, şayet muhalefet yanlısı ise de merkezi iktidarı zayıflatmak amacıyla yaklaşıyor, herkesin bunu görmesi ve "neden projeler beka meselesinden, ekonomiden daha az konuşuluyor?" gibi sorular sormaması lazım.
Senelerdir İstanbul ve Ankara gibi iki çok farklı kentin yerel iktidarlarının hep aynı partiden olması, CHP ya da AKP fark etmiyor, bu söylediklerimin de bir ölçüde kanıtı niteliğinde, Türkiye’de öne çıkan siyasi hareket yerel yönetimleri de büyük ölçüde alıyor.
31 Mart seçimlerini de biraz bu açıdan çok merek ediyorum, Ankara şimdilik olağanüstü bir gelişme olmaz ise Millet İttifakı'nın yanında görünüyor, İstanbul da acaba senelerdir süren bu geleneği devam ettirecek ve Ekrem İmamoğlu da kazanacak mı?
AKP hem Ankara hem de İstanbul’u kaybederse, İzmir zaten CHP’de görünüyor, bu durum AKP’nin Türkiye genelinde çok büyük bir gerileme sürecine girdiğini gösterecek.
Böyle bir manzara kanımca bir erken seçimi de, Cumhurbaşkanlığı seçimini de CHP’liler şimdilik bunu telaffuz etmeyi istemiyorlar ama zorunlu kılabilir.
Pazar günü İstanbul’u AKP alırsa, Ankara’da da başa baş hale gelirse Türkiye’nin, bizlerin daha bir süre Erdoğan ile birlikte yaşama fikrine alışması gerekecek galiba.
Sadece İstanbul ve Ankara ile de sınırlı kalmayalım, Bursa, Antalya gibi kentler de Türkiye siyasetinin yakın geleceğine ilişkin çok önemli sinyaller verebilirler.
Benim naçiz önerim Pazar günü herkesin sandıklara gidip oy kullanması ve oy tercihini de siyasetten de öte vicdanlarına göre kullanmaları.