Arzu Yılmaz
Bir cenaze töreninin ardından
Uzun süredir beklenen son nihayet ilan edildi. Ve dün Türkiye Cumhuriyeti’nin cenazesi kalktı. Malum ölenin arkasından imam cemaate dönüp ‘Mevtayı nasıl bilirsiniz’ diye sorar. Bu işi dünkü törende yapan da Başkan Erdoğan’dı- belki de ‘Başimam’ demek daha doğru olur…
Ama Erdoğan bu soruyu cevabıyla birlikte dillendirmeyi tercih etti: ’Geçmişte yol açtığı siyasi, sosyal ve ekonomik kaoslar sebebiyle ülkemize çok büyük bedeller ödeten bir sistemi artık geride bırakıyoruz’ diyerek, deyim yerindeyse ölünün arkasından kötü konuşmakta bir beis görmedi…
Doğrusu cevap cemaate de bırakılsa aralarında ‘iyi bilirdik’ diyen kaç kişi çıkardı, tartışılır…
Ama öyle ya da böyle, bir hellalleşme fırsatı bile bulamadan yitirilen her şeyin arkasından olduğu gibi hüzün herkese biraz uğradı…
Peki Erdoğan’ın ifadesiyle ‘ülkemiz tarihinin bu en önemli gününde gerçekten ‘yeni bir başlangıç‘ mı yapıyoruz?
Bundan tam iki yıl önce, Birikim Haftalık’ta ‘Lozan’ın Serencamı’ başlığıyla kaleme aldığım yazıda ‘Eski Türkiye iflas etti etmesine de, Yeni Türkiye neye benzeyecek biz ona bakalım’ demiştim.
Ortaya çıktı ki elimizde bir cenaze var ama adını koyacağımız yeni bir doğum yok…
‘-mış’ gibi dayatılan ise aslında ömrü nihayetinde bir fani olan Tayyip Erdoğan’la sınırlı, adeta kendi kendini imha etmek üzere kurgulanmış bir ucube…
Kimse neyin nasıl yürütüleceğini bilmiyor…
Arka arkaya çıkan kararnameler bir ipucu verir mi diye millet işi gücü bırakmış kendine bir yol arıyor ama nafile …
Günün sonunda bütün yollar ‘Beyefendilerinin takdirine’ çıkıyor…
Bu halin karikatürize bir ifadesi için Hulusi Akar’a bakmak yeter…
Her zaman giymeye alışık olduğu üniformasının yokluğunda adeta çıplak kalmış gibi bir mahcubiyet içinde, elleriyle önünü mü kapatsın ‘dik dur asker’ moduna mı geçsin bilemez bir halde; ‘Beyefendi’nin yanında durarak kendisine gölge yapmasına umut bağlamış sanki…
Türkiye de öyle…
İster bu ülkeyi ‘kağıttan kaplan’
İster ‘aslan’ görenlerden olun…
Kral Çıplak arkadaşlar!
Yamalı bohça yeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de memleketin ‘ayıplarını’ iyiden iyiye faş edecek güdüklükte çıktı…
Sevgili Hocam İlhan Uzgel pek yerinde bir analizle Erdoğan’ın da bir örnek teşkil ettiği yeni sağ dalgayı, ‘neoliberal küreselleşmenin 2008’de içine girdiği krizi aşmanın bir yolu olarak’ tanımlamış ve ‘Sorunu iktisaden çözmek kapitalist sınıfın işine gelmeyince… Batı dönüşümü siyasette aramaya başladı’ demiş.
Bu haliyle Cumhuriyet’in cenaze törenine katılmamış olsalar da Batı’nın bu ucubeye bakıp da ‘Kral Çıplak’ demeyeceği belli…
Ancak bir destekten çok bir umursamazlığa işaret eden bu halin, aynı zamanda Batı’da Türkiye bağlamında giderek yaygınlık kazanan ‘ne halleri varsa görsünler’ havasına denk geldiğini de gözden kaçırmamak gerekiyor.
Zira Batı artık dünyaya şekil verme iddiasından vazgeçmiş, yılgın ve teselliyi ancak kendi coğrafyasında kurmayı başarabildiği görece istikrarlı düzeni korumakta arıyor. Bu bağlamda ortaya çıkan Trump gibi marazlarla baş etme konusunda ise henüz direncini kaybetmemiş kurumlara sahip; değerler ve normlar sistemi sarsılsa da ayakta…
Türkiye’de olup biten ise iyi ya da kötü bir düzeni ayakta tutan bütün değer ve normların yıkımına işaret ediyor. Üstelik henüz yerine koyacak yenilerini icat edemeden…
Dolayısıyla Erdoğan yükselen sağ otoriter siyasal dalganın rüzgarıyla yelkenler fora ‘yola devam' ediyor olsa da bu geminin ne bir pusulası ne de varacağı bir liman var…
Batı bunu görüyor, ama kendi derdiyle matuf bir seçicilikle geminin batacağı güne hazırlanmayı, gemiyi kurtarmaktan daha az maliyetli buluyor.
Nihayetinde günümüzde siyaset her şeyden çok bir ekonomik maliyet işi…
Ve şu çok açık ki Türkiye için bu maliyet bir ekonomik krizden çok daha fazlasına tekabül edecek…
Bundan kaçmak için Allah’a yalvarmanın da bir faydası olmayacak.