Doğan Özgüden
Bir kadın gazetecinin çok boyutlu kavgası
Gerek Türkiye, gerekse sürgündeki yaşam ve mücadelemiz üzerine anılarım önceki yıllarda "Vatansız" Gazeteci adı altında iki cilt olarak, sürgün yașamında Artı Gerçek de dahil çeșitli gazete, ajans bültenleri ve dergilerde yer alan yazılarımdan seçmeler ise altı cilt olarak İnfo-Türk tarafından yayınlanmıştı.
Vakt erişmiş, özellikle birlikte geçirdiğimiz son vahim kazadan sonra, 61 yıldır beraber olduğum, kavgayı ve dostluğu, acıyı ve kıvancı gün be gün paylaştığım, yarattıklarını ve yazdıklarını çoğunca adını anmadan yayınladığım İnci Tuğsavul'a hakkını teslim etme zamanı çoktan gelmişti.
Türkiye'de Akşam gazetesi ile Ant dergisi ve yayınlarının sorumluluğunu paylaştığı için hakkında açılan davalar nedeniyle 12 Mart 1971 darbesinden sonra ülkesini terk etmek zorunda kalan İnci üzerine yazdığım "Vatansızlığı Vatan Eylemek - İnci Tuğsavul'un Çok Boyutlu Kavgası" adlı kitap Brüksel'de İnfo-Türk tarafından yayınlandı. Türkiye'de de daha önce benim "Vatansız" Gazeteci adlı anılarımı yayınlamış bulunan Belge Uluslararası Yayıncılık tarafından yayınlanacak.
Bu kitap, daha çocuk yaşından itibaren kendini müziğe ve plastik sanatlara, üniversite yıllarında gazeteciliğe, birlikte olduğumuz yıllardan itibaren sosyalist mücadeleye adamış, yarım yüzyılı aşkın sürgün yaşamını tam anlamıyla yaratıcı kılmayı başarmış İnci'nin yazılarından seçmeleri ve kendisi hakkında yazılanları bir araya getirmeyi amaçlıyor.
İnci'yle, birbirimizin kim olduğunu bilerek tanışmamız 1962’de İzmir’dedir. Ama ilk karşılaşmamızın, çok daha öncelere, ta 1946 yılına kadar uzandığını sonraları çocukluk anılarımızı deşerken keşfetmiştik.
Tüm dar gelirli aile çocukları gibi her ikimizin çocukluğu da savaş ve savaş sonrası yıllarda sıradan sayılabilecek belli yiyeceklerden bile mahrumiyetle geçmişti. Kahvaltılarımızda kara zeytin, beyaz peynir, ev yapımı reçel bulunur, ama kaşar peyniri, sucuk, pastırma gibi ateş pahası şeylerin yanına yaklaşılamazdı.
60'ların sonlarında, bir gün İstanbul’da Mısır Çarşısı’nda haftalık alışveriş sırasında kaşar
kalıplarının önünden geçerken İnci’ye, çocukken Yenişehir’deki bir akrabamıza yaptığımız ziyarette, pencereye dayatılmış bir kaşar kalıbına nasıl yutkunarak baktığımı anlatıyordum.
İnci "Sen de mi?" diye sözümü keserek sormuştu: "Yoksa Sağlık Sokak’taki Komiser Halit’in evinde mi?"
Ailemin memleketlisi olan Komiser Halit gerçekten o sokakta bir evin yarı zemin yarı bodrum katının bir bölümünde oturuyordu. Meğerse İnci’ler de onun yanındaki bölümde otururlarmış.
Birden anımsadım. Ne zaman oraya gitsek, hemen mahallenin çocuklarıyla oyuna dalar, her konuda yarışırdık. Bir sürü erkek çocuk arasına beş altı yaşlarında çerden çöpten bir kız da oyuna karışır, çoğunca erkeklerden de baskın çıkardı.
40’lı yılların sonunda ismini dahi aklımda tutamadığım bu kız çocuğu, yıllarca sonra hem kara sevdalım, hem de hayat ve kavga arkadaşım olacaktı.
İKİ GENÇ GAZETECİNİN 60’LI YILLARDAKİ ORTAK KAVGASI
1962 yazı, sendikal mücadelemden dolayı gazete patronlarının kara listesine konulduğum için hayatımı kazanmak üzere gitmek zorunda kaldığım ilk sürgünümden yeni dönmüş, hem Türkiye İşçi Partisi'nin örgütlenmesinde yer almış, hem de partiyi destekleyen Öncü gazetesinin Ege temsilciliğini üstlenmiştim.
İnci de, Ankara'da çıkan muhalif Hür Vatan Gazetesi’nin haberleri sürekli manşete çıkan en başarılı muhabiriydi. Bir yakınını ziyarete geldiği İzmir'de, Öncü’nün gazete bürosundan başka her şeye benzeyen külüstür bürosunda ilk kez buluşmuş, ülkenin yakıcı sorunları üzerine uzun uzun görüşmüştük.
İnci Ankara basınındaki “star gazeteci” durumuna rağmen, medyanın konformizminden rahatsızdı, belli bir arayış içindeydi. Siyasal planda da, muhalefet yıllarında ilahlaştırılan İsmet Paşa’nın iktidara geldikten sonra sürdürdüğü tutucu politikalara tepkiliydi.
Günler, 22 Şubat’ta İsmet Paşa’nın komplo ve entrikalarıyla ordudan tasfiye edilen Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir ve çevresinin, radikal bir siyasal alternatif olarak örgütlenmeye çalıştığı günlerdi.
Ülkenin yakıcı sorunları üzerine uzun uzun görüştük. Sosyalist bir militan olarak benim işçi sınıfı önderliğinde gerçek bir sosyal devrimin tek çözüm olabileceği, bunun için de Türkiye İşçi Partisi’nin en kısa zamanda örgütlenmesi gerektiği yolundaki görüşlerimi ilgiyle dinliyor, ama Ankara’da yakından tanıdığı siyasal-askersel oligarşinin bu örgütlenmeyi engellemek için her yola başvuracağını söylüyordu.
O akşam parti toplantım olduğu için, ileride bu konuları daha derinlemesine görüşmek sözüyle ayrıldık.
Ben Aybar'ın isteğiyle Türkiye İşçi Partisi'nin genel merkezinde sorumluluk üstlenmek üzere 1963'te İstanbul'a geçtikten sonra, İnci İstanbul'a her gelişinde benim çalışmakta olduğum Gece Postası gazetesine uğrar, görüşüp dertleşirdik.
1963 yılı, meslekte henüz iki yılını doldurmamış olan İnci'nin gazetecilikteki başarılarının Türkiye'nin en büyük basın örgütü tarafından ödüllendirildiği yıl oldu. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin "Yılın Gazetecisi" yarışmasında haber dalındaki birincilik ödülü 16 Temmuz 1963'te yapılan bir törenle İnci'ye verildi. Ödüle layık görülen tek kadın gazeteciydi...
Buna rağmen, çalışmakta olduğu Hareket gazetesinde haberlerinin tahrif edilerek sansasyonel başlıkla verilmesinden son derece rahatsız ve üzgündü. Olayın sarsıntısını hafifletmek için kısa bir Akdeniz gezisine çıktı. Yola çıkmadan önce Gece Postası’na uğrayarak benimle uzun uzun görüştü. Dönüşünde bir başka gazeteye geçmek kararındaydı.
İnci'yle meslek yaşamında birlikteliğimiz ve sosyalist mücadelede yoldaşlığımız 1964 yılında Akşam gazetesinde başladı. O gazetenin Ankara bürosunda çalışmaya başlarken ben de genel yayın yönetmeni olduğum Gece Postası'ndan ayrılarak Akşam'ın gece sekreterliğini üstlenmiştim. Birkaç ay sonra da genel yayın yönetmenliğini...
Benim taşradan gelme bir gazeteci olarak genç yaşta Türkiye'nin en eski günlük gazetesinin yönetmenliğini üstlenmeme sevinmişti, ama endişeliydi. İstanbul’da bana uğradığında, yekten sormuştu: "Genel yayın müdürlüğünü üstlenirken her şeyi iyi düşündün mü?"
"Gayet tabii" diye yanıtlamış, gazeteyi Türkiye'de yükselen sol hareketin günlük sesi kılmak için en kısa zamanda güçlü bir ekip kuracağımı açıklamıştım.
Öyle de oldu... Yönetimini üstlendikten sonra Akşam'da gerçekten dinamik bir redaksiyon ekibi oluşturmuş, Çetin Altan, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Fethi Naci başta olmak üzere gazetenin sayfalarını solun tanınmış kalemlerine açmıştım.
1965 yılı, İnci’yle benim hem özel yaşamlarımızı birleştirdiğimiz, hem de sol yayıncılıkta tüm ömrümüz boyunca sürdüreceğimiz mücadele birlikteliğimizin başladığı yıl oldu.
31 Ocak 1965'den itibaren İnci'yle sadece özel yaşamı değil, sol gazeteciliğin tüm yaratıcılığını, zorluklarını, mahkumiyetlerini ve sürgün acısını hep birlikte yaşadık.
İNCİ TUĞSAVUL'UN SÜRGÜNDEKİ MÜCADELESİ
Türkiye'de Akşam gazetesini iki yıl süreyle solun günlük sesi haline getirmemiz, 1971 darbesiyle yasaklanıncaya kadar sosyalist Ant dergisi ve Ant kitaplarını yayınlamamız, 52 yıllık sürgünümüzün ilk 20 yılında yoldaşlarımızla birlikte 12 Mart Cuntası'na karşı Demokratik Direniş Hareketi'ni, ardından 12 Eylül Cuntası'na karşı Demokrasi İçin Birlik'i örgütlememiz çoktan tarih oldu.
47 yıl önce başlattığımız İnfo-Türk'ün çeşitli dillerdeki bültenlerinin ve kitaplarının yayınını, hakkımızda yeni davalar açılmasına, Türk vatandaşlığından atılmamıza, Türk elçilikleri ve onların emrindeki lobby'ci yayınlar tarafından hedef gösterilmemize, ilerleyen yaşımıza ve ağırlaşan sağlık sorunlarımıza rağmen hiç sekteye uğratmadan sürdürüyoruz.
Brüksel'de dünyanın farklı ülkelerinden gelmiş göçmen ve sürgünlere eğitsel ve kültürel hizmet veren Güneş Atölyeleri'ni kurup yaşatmamız ise büyük ölçüde İnci'nin yaratıcılığının eseridir.
İnci'nin Türkiye'de 6 yıl, sürgündeyse 52 yıl boyunca verdiği mücadeleleri, yarattıklarını, acılarını ve sevinçlerini benim "Vatansız" Gazeteci adlı anılarımın iki cildinde ayrıntılı olarak anlatmaya çalışmıştım.
İkimiz de ileri yaşlarımızda artık takvim yapraklarının birbiri ardına giderek daha hızla düştüğünün bilincindeyiz. Hayatta kalan yakınlarımızın, dostlarımızın, mücadele arkadaşlarımızın sayısı hızla azalıyor.
Tüm sürgünümüz boyunca bizi hiç terk etmeyen o soru: Bir gün gerçekten o güzelim ülkemizde olabilecek miyiz?
Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan seçimlerin tüm demokrasi, özgürlük ve barış savaşçılarını hüsrana uğratan sonuçları bunun uzun süre daha mümkün olamayacağını, belki de ilerleyen yaşlarımızın buna hiç olanak tanımayacağını gösterdi.
Üstelik, Azerbaycan ablukası altındaki Karabağ halkıyla dayanışma bildirisine imza koyduğumuz için 20 Ağustos 2023'te "Azerbaycan'a saldıran 'Türk aydınları' kim?" başlığı altında başlatılan provokatif kampanyada biz de yeniden hedef gösterildik.
40 yıl önce Türk vatandaşlığından atılmış olduğumuz halde, yine aynı çevreler tarafından olmayan vatandaşlığımızdan yeniden atılmamız istendi.
Ama doğup büyüdüğümüz ülkede hiç olamadık da değil…
Esra Yıldız’ın Boston, Paris, Köln ve Hamburg'ta gösterilen Vatansız belgeselinin Türkiye'de de Ankara ve İzmir'deki gösterimleri sırasında suretlerimiz her birimizin gençlik kentlerindeydi.
Dahası, sosyal medya sayesinde yıllardır düşüncelerimizle ve mesajlarımızla gece gündüz zaten hep Türkiye’de değil miyiz?
Vatansız'ın Köln'deki gösterimi sırasında yaptığı konuşmada "Vatan ürettiğin yerdir" diye haykırmıştı İnci...
Türkiye'de olduğu gibi sürgünde de İnci'nin nasıl hiç durmadan ürettiğinin yakın tanığıyım. Belçika'da İnfo-Türk ve Güneş Atölyeleri büyük ölçüde onun özverili ve yaratıcı çalışmalarının ürünüdür.
2024'te Güneş Atölyeleri'nin 50. kuruluş yıldönümünü, onları yöneten, çok yönlü çalışmalarının sorumluluğunu üstlenen ve de dünyanın dört bir yanından göçüp gelerek orada eğitim görürken evrensel kardeşliği paylaşan dostlarımızla birlikte kutlayacağız.
Her şeye rağmen, İnci ile birlikte, ömrümüz vefa ettiği ve sağlığımız elverdiği sürece kavgamızı sürdürmeye devam edeceğiz.
Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve altı ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)