Özgün Enver Bulut
Bir uzun havadır şu bizim Dersim
Her yıl çeşitli nedenlerle yolum bir şekilde Dersim’e düşer. Bu yıl pandemi nedeniyle açıkçası ümitli değildim. Ancak ‘Kadın cinayetlerine’ dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla Maltepe Belediye Başkanı Sayın Ali Kılıç’ın Dersimlilerce kutsal sayılan Buyer Ana Gölü’ne davetiyle her şey değişti ve kendimi bir anda Dersim’de buldum. İyi ki buldum. Çünkü daha önceden planladığımız bir geziyi de gerçekleştirmiş olduk bu vesileyle.
Program dahilinde Çağlayan’da bulunan Kırklar mekanı ile başlayan ziyaret, Heniyo Pil ile devam etti. Ardından yaklaşık 2 ila 3 saat süren tırmanışla Buyer Ana Gölü’ne varıldı. Burada Metin- Kemal Kahraman’ın Buyer Ana ile ilgili sunumundan sonra Görgü Cemi yapıldı. Ertesi gün Pir Sultan Köyü’ne geçilerek buradaki Pir Sultan evi ziyaret edildi. Ardından Pülümür Bellek evi ziyareti ile gezi tamamlandı. Bellek Evi 38 yılında katledilen 16 kişinin anısına saygı olarak düşünülmüş ve katliamın gerçekleştiği yere yapılmış. İçinde kütüphanesi, konferans solunu olan, çocukların ve gençlerin faydalanacağı alanlar ve sergi salonu var. Şükrü Aslan’ın bu düşüncesini, Belediye Başkanı Müslüm Tosun da desteklemiş ve kısa sürede bitirilmiş. Bazı özel durumlar dışında çok iyi bir gezi olduğunu belirtmek isterim. Maltepe Belediyesi çalışanlarına da özel bir teşekkür gönderiyorum. Çalışkan, güler yüzlü, iş bitiriciydiler. Serde gençliğin olması böyle bir şey olsa gerek.
Bundan sonraki kısım bizim üç günlük yapacağımız bir ziyaretti. Öğretim üyesi Şükrü Aslan ve yeminli mali müşavir, öğretim üyesi Kamber Kaya ile Hozat’ın yolunu tuttuk. Ben Hozat ilçe merkezini görmediğimden, değerli yol arkadaşlarım beni kırmadılar. Buradan 12 Eylül hukukunun 84 yılında idam ettiği Hıdır Aslan’ın Torut köyündeki mezarını ziyaret ettik. Açıkçası mezarı gördüğümüzde içimizden geçen duygunun mezarın sahiplenilmesine dairdi. Çünkü idam edilen son kişidir Hıdır Aslan. Mezarın kırılan baş kısmı düşmesin diye betonla onarılmış. Sol Parti’nin, Dersimli STK’ların bu mezar yerini gündemlerine almalarını ve bir düzenleme yapmalarını öneririm.
Torut köyü, Ermenilerin yoğun yaşadığı bir köymüş. Köyde medrese ve iki ya da üç kilise varmış. Bugün izler dahi kalmamış bu yerlerin. Köylüler yerlerini biliyorlar. Sağ olsunlar gösterdiler de. Üzücü olan geçmiş kuşak köylülerin buraların taşlarıyla evlerini yapmaları. Neredeyse her evde bu taşlara rastlamak mümkün. Buradaki Ermeniler 1915 yılında alınarak sürgüne gönderiliyor. Ne olduklarına, nerelere gittiklerine dair bir bilgi de yok köylülerin belleklerinde.
Hozat’tan Pertek, Çemişgezek yönüne gittiğinizde yolda Kayışoğlu Yarmasını görürsünüz. Uçurum demek daha doğru buraya. Açıkçası 38 ile ilgili anlatımların, tanıklıkların neden 1915’e kadar gitmediğine şaşarım. Çünkü Dersim’de hatırı sayılır epeyce bir Ermeni var o dönemde. Köylerin isimleri hala o dönemlerden, kilise kalıntıları hala mevcut. Dersim tarihi, Dersim’deki yaşamın izleri sürülürken bu kısımlar hep atlanmış. Kayışoğlu Yarması da böyle bir yer. Çoğu insan bilmez. Oysa o sürgün yıllarında bu uçurumdan aşağıya yüzlerce Ermeninin atıldığına civar köyler, köylüler tanıklık etmişler. Sonra da onlardan kalan yapıların taşlarıyla evlerinin duvarlarını örmüşler.
Dersim’i çoğu insan sadece Munzur vadisiyle bilir. O nedenle piknikçilerin, mangalcıların yönü hep bu yanadır. Vadi bu gidişle erken tükenecek. Oysa Dersim’de gezilip görülmesi gereken çok yer var. Hozat, Pertek, Çemişgezek bu yerlerin başında bana göre. İlçem Mazgirt’i ayrı tutarım her zaman. Hozat Cibolar mezrasında Haydar Kaya’ya konuk olduk. Eşsiz bir manzaraydı. Buyer Ana’da ve burada yıldızları izlemek görsel bir şölenden öte, gökyüzünün derinliğiyle gönül derinliğinin buluşmasıydı.
Hala eski evler yıkılmamış, çeşmeler, köprüler, mağaralar duruyor Çemişgezek’de. Bir iki yıl içinde el atılmazsa buraların ayakta kalacağını düşünmüyorum. Burası da Ermeni cemaatin yoğun olduğu yerlerden. Ancak bugün izlerini aramak istediğinizde onlara ait şeylerin kalmadığı da başka bir gerçek. Merkezde bir kilise kalıntısı ve Miyadin Kilisesi definecilerin talanına rağmen hala ayakta tüm direngenliğiyle.
Definecilik de avcılığın başka bir versiyonu. Burada da kültürel varlıklar hedef halindedir ve talan edilmeyen yer yok gibi Dersim’de. Hele Ermenilerden kalan ne varsa, mutlaka oraya defineci uğramıştır. Ben bunu çoğu köyde de gördüm. Köylünün kutsal saydığı her yer kazılmış ve oralarda bile define aranmış. Dersim’in doğası, orada yaşam bulan canlılar için avcılık ne anlam ifade ediyorsa; kültürel varlıklar için de defineciler o anlamı ifade ediyor. Avcılardan çok söz ederiz de, definecileri çoğu zaman atlarız. Bana göre ikisi de Dersim’in başına bela olan talancılardır.
Çemişgezek gezimizde bize Fadıl Yıldırım ve Taceddin Balcı eşlik ettiler ve görmemiz gereken her yere götürdüler. Kendilerine harika ev sahipliklerinden dolayı bir kez daha teşekkür etmek isterim. Tağar Çayı, İn mağaraları ayrı bir güzellikti. Tekneyle Miyadin Kilisesine gitmemiz ise bambaşka bir seyirdi. Aliboğaz’ın girişine kadar gitmek başka bir heyecandı.
Dersim uzun bir hikaye. Çemişgezek üzerinde durulması gereken engin bir doku. Bana göre bu doku korunursa, sahiplenilirse, restore edilirse, geçmişteki yaşamla bağlar kurulursa, komşular unutulmazsa çok farklı bir Çemişgezek olacaktır. Tarih masal değildir. Ret ve inkar da değildir. İzler var. Yaşanmışlıklar var. Gidenlerin anıları, günlükleri var. Aslında bu topraklardaki her kalıntı kültürel zenginliktir. Yitip gitmesine, kaybolmasına, kaybedilmesine izin verilmemelidir.