İlhan Sami Çomak’ın şiirlerinde ben bu devrimci dinamizmi görüyorum. Çocukluğunu, bugününü ve yarınına dair düşlerini...
Tek bir insanın öyküsü, öbür insanların da öyküsüdür
Maden işçileridir o konuşmayı şiirsel kılan ve hak arama mücadelesidir, haklı olmanın gururudur onları şiire getiren.
Ne yana dönsek sadece benzerlerimizi görüyoruz. Derdimizi anlattığımız insanlar aynı.
1940’lı yıllar hem ülke için hem de şairler için sıkıntılı yıllar. Neredeyse her şairin bir polisi olmuş.
Deniz gezince, deniz poyraz olunca görün siz karanlığın ucube korkaklarını.
Eskiden bir ‘kabadayılık’ kültürü vardı. Kabadayılık raconu vardı. Kendi içlerinde yazılı olmayan bir hukukları vardı.
Bir kuşun kanat çırpmasını gören, gökyüzündeki maviyi özleyen, bulut olduğunda, gözlerini kapatarak güneşi hissedenler...
“dostlarına yaralarını gösterir gibi” süzülürler “Nuh’a beşik vermiş” o kadim topraklardan gökyüzüne.
Yapacaklarını karanlık ve sisli günlerde yapıyorlar. Ülkenin bütün mezarlıklarında izleri var. Ülkenin bütün yeşillikleri yaktıkları ağaç, kuruttukları otlardan geçilmiyor.
Şampiyon Beşiktaş demek istedim. Kartal gibi uçmak istedim.
Taş ve Gölge’de köklerini Haymana’da arıyor ve Meopztamya’nın ruhuyla konuşuyor Burhan Sönmez.
Dersim demek, yangın demek, çığlık demek, korku demek...
Ne yazık ki oklar memleket içine çevrildi ve ortalık İttihatçılarla doldu bir anda.
Herkes kendi tanıdıklarına göre acıyla yüz yüze geliyor, kendi ölülerinin yasını tutuyor.
Seçenekli soruların tüm şıkları ‘milliyetçilik’ olarak verilmiştir.
Çünkü ikisi de dönemin önemli şairleridir. Şiirde belirleyici olan ve şiire farklılıklar getiren şairlerdir
Faşizm ve lümpenleşme, zengin bir sofrada yeri olmayan insanların, o sofradan önlerine atılan kırıntılara dua etmesiyle büyür.
İnsanların günlük yaşamında en çok kullandığı sözcüklerdin biridir sevgili. Kıymet belirtir, değer verdiğimizi gösterir, sevgiye layık olma halini ifade eder.
Öykü, her dizesi belgesel tadında olan bir şiiri de yakalar, romandaki dört mevsimi de aktarır.
Seber ailesi sürgündür, ancak 38 katliamıyla ilgili değildir bu sürgün hikâyesi.
Nusret GÜRGÖZ Süleyman Cihan’a… Son günlerde okuduğum güzel bir şiirle gireyim yazıya. Betül Dünder’in ‘Unutmanın Kısa Tarihi’ kitabından...
Ehmedê Xani, Mem u Zîn’de bir aşkı anlatırken, aynı zamanda bir ülke büyütmüştür.
İnsan ölüm karşısında gözyaşı olur daha çok. Daha çok keder, daha çok iç çekiş, daha çok içe kapanma…
Ahmet Telli’yi konuşuyoruz. Ülkenin en kıymetli şairlerinden birini. Ağzından çıkan her sözcüğü dize diye defterimize not edeceğimiz şairi.
Günde üç öğün aldıkları milliyetçiliğin yanına ara öğün olarak sıradanlaşmayı koyuyor, üzerine su diye yoksulluğu içiyorlar.
Ağırlığı olan söz kişiyi de ağır kılar. Aşkın ağırlığı da böyledir. Taşıyanın taşıyabildiği kadar büyüktür o.
Dersim’in doğası, orada yaşam bulan canlılar için avcılık ne anlam ifade ediyorsa; kültürel varlıklar için de defineciler o anlamı ifade ediyor.
Toplumsal sözleşmelerin bir bir ortadan kaldırıldığı virajlardan ayarsız ilerliyoruz.
Kediler birlikte yaşadıklarının ruhlarının derinliklerine kadar iner ve oradan bedenlerine hakim olurlar.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.