Özgün Enver Bulut
Mayıs oluyoruz sessizce
Bazı zaman dilimleri, bazı günler vardır ki, insanın içinde kapanmayan yara olarak sonraki kuşaklara irsi bir ağrı olarak yerleşir. Kanamazlar, sessizdirler ve sürekli can yakarlar. Demesi bile zor. Büyük acıların, derin sızıların yas günleridir böyle günler. Tarih denen zaman sarkacı iki türlü akmaz. Yas tutanların kederli günlerini saklar ve onları taşır hep. Kılıçtan geçirenin, zulüm edenin, kıyanın, celladın tarihi yoktur. Onlardan zamanın lekeleri olarak söz edilir sadece.
Mayıs ayındayız işte. Emek tarihinin en görkemli günüyle başlayan aydayız. Emekçilerin haklarını almak için direne direne bayram ettikleri, bahar kıldıkları mayıs ayının ilk gündeyiz. Dünyanın bütün ülkelerinin işçilerinin, emekçilerinin birleştiği gündeyiz. Nezihe Yaşar’ın şiirinde anlam bulan, Taniel Varujan’ın şiirinde direnişin sesi olan ve Nazım’da kortejlere inen o büyük gündeyiz. Şiir günüdeyiz. Emek ve şiirin kol kola girip pankart taşıdığı gündeyiz.
Sonrası 4 Mayıs. Dersim’de taş üstünde taşın kalmadığı, yerle bir edilen köylerin, yanan ormanların, kana boyanan suların, sürgüne gönderilen insanların Bakanlar Kurulu kararıyla onandığı gündeyiz. Dersim demek, yangın demek, çığlık demek, korku demek, açlık demek, sürgün demek, kayıp çocuklar demek, süngü demek. Dersimlilere medeniyeti sorsanız bunları söylerler. Zaten Bakanlar Kurulu da bunu söyler, dönemin gazeteleri de… Ağıt günündeyiz. Sürgün ve ölümün gözyaşı olduğu gündeyiz.
İlginç olan ise dönemin gazeteleri aynı tarihte Guernica’da yapılanı sayfalarına taşırlar ancak Dersim ile ilgili Bakanlar Kurulu Kararı hakkında tek satır yazmazlar. Haziran 1937’den sonra yazılmaya başlanır Dersim. Tabi ki dil farklılaşır ve yapılanlar, ölümler, sürgünler onaylanarak aktarılır. 4 Mayıs 1937 tarihli Açık Söz gazetesinde bir aktarım vardır. Paris Suar Gazetesi muhabirinin haberini veriyor. "Altı aydan beri İspanya’da çok feci manzaralara şahit oldum. Fakat Bask hükümetinin eski payitahtı olan Germika (Guernica’yı bu şekilde veriyor) şehrinin tahrip edildiği kadar müthiş bir şey görmedim. Biliyorsunuz ki General Franco’nun emrindeki ecnebi teyyareleri bu şehri bir iki saat içinde cayır cayır yaktılar. Bu gece hala yanmakta olan şehri dolaştım. Yanan evlerin harabeleri altından şimdiye kadar pek çok ceset çıkarılmış bulunuyor. Bu cesetlerin çoğu tanınmayacak haldedir. Şehir ahalisinden en aşağı iki yüz kişi de alçaktan uçan avcı teyyarelerinin mitralyöz kurşunları ile telef edilmişlerdir." Kıyım günündeyiz. Vahşetin bomba olarak yağdığı gündeyiz.
Şimdi bu haberi Guernica’dan alıp Dersim’e getirsek, oradaki Guernica’yı çıkartıp yerine Dersim’i koysak farklı bir şey olur mu sonuç itibariyle. Sıkıntı haberin veriliş şeklinde zaten. Dışarıda olanı tüm çıplaklığıyla göreceksin, bu haber değeri taşıyacak, ancak içeriye gelince dil farklılaşacak ve manşetler farklı aktarılacak. 16 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi’nin Dersim’i manşetlerine bakınca dilin ne olduğu çok net olarak görülecektir. "Tunceli’de kararlaştırılan ıslahat mutlaka yapılacaktır." Hemen altındaki başlıklar da şu şekilde aktarılıyor. "Dersim’de son hadiseler nasıl başladı? Sabiha Gökçen’in kahramanlığı…" Haber "Tunceli’deki hareket hakkında gelen haberlere göre asiler cenuptan geldiği iddia edilen bazı casusların tahrikatına kapılmışlardır." diye başlayarak, mesele köprü, yol yapımı, okul yapımı, kamu binası yapımının engellemesi ile devam etmektedir. Medeniyet denilen de budur. Yol, kışla ve okul. Söylenecek tek şey, güç ve asimilasyonun medeniyet olarak sunulması ve bunun için Bakanlar Kurulu kararı aldırarak Guernica’da yapılanın Dersim’de resmileştirilmesidir. Görmedim, duymadım, bilmiyorum günündeyiz.
Bakanlar Kurulu’nun kararına istinaden dönemin gazeteleri de Dersimliler asi, sergerde, cahil, eşkiya, dış güçlerin maşası olarak aktarır ve Dersim’de bir isyan varmış havası yaratılır. Şöyle bakalım. Cahille dış güçlerin ne işi var? Dersim’e kadar gelmişlerse demek ki bu ‘cahillerle’ kurdukları ortak bir dil var. Onların kurdukları dili, devletin kurmaması, kuramaması ise ilginç! İsyan varsa cahiller ne diye isyan etmişler? Demek ki buradaki insanlarla konuşulmuş, birtakım seçenekler sunulmuş ve bunlar kabul görmemiş. Yani cahillik, kandırılmışlık kısmı ise havada kalan, uydurma bir söylemden öteye geçmemekte. Eşkiyaya çıkar adımız bizim günündeyiz.
Devlet, Dersim meselesini İmparatorluktan kendisine miras kalmış bir dava olarak görmüş ve elindeki en modern silah ve teçhizatla büyük bir kıyım faaliyeti olarak yürütmüştür. Dönemin tanıklarının anlattığını bir kez daha tekrarlamanın anlamı yok. Oluşan tahribatın bugüne değin onarılmadığı, yaşanan travma ve trajedilerin açtığı yaraların izlerinin hala canlı olduğunu belirtmekle yetiniyorum. Çünkü Dersim ülkenin doğusunda kalan bir ateş değil, büyük bir iç yangını olarak bugünlere kadar gelmiş ve o yangın devam etmekte. Suya hasret Kerbela günlerindeyiz.
Sonrası 6 Mayıs. Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in gözlerimize damla olduğu gündür. Kalbimizin içine gençliklerini bıraktıkları gündür. Vakur duruşu, cesareti, onuru tenimize sürdükleri gündür. Onlar anlatmaya benim sözcüklerim eksik kalır. Şiir gibi bir yaşamdan fırladılar ülkenin ortasına ve o gün bugündür şiirin kendisi oldular. Mayıs Günleri İçin Ağıt der Ergin Günçe onların elvedasına. Kalplerimize konuk etme günlerindeyiz. Şiir gibi örülen yaşamları bağrımıza basma günlerindeyiz.
Ortalık karışıktır
Yusuf’un ütüsüz bir gömleği bizde
Hüseyin yüzümde bir rüzgar Hüzün kaldı
Deniz bir koyu ateşle tutuşup yandı işte
Karşıyakanın Üç Gülü’dür onlar. Denizgülü, Yusufgülü, Hüseyingülü’dür Tahsin Saraç’ın dizelerinde ve Mayıs ayını ölümsüzleştirir.
Kançiçeği sökünü arkalarından…
Açmış böğrünü hepsine ana sıcaklığında
Devrimin kankalesi Karşıyaka gömütlüğü.
Ve gençlik günlerine doymamışlık dağından
Bakar, alınlar mavide ve göğüs hep namluda
Gezmişgülü, Aslangülü, İnangülü.
İnanç bir deliçay ki yeşertir bir gün çölü.
Karşıyakanın üç gülü
Yürek dalıma gömülü
Karşıyakanın üç gülü
Tüm kan çiçekleriyle
Göz pınarıma gömülü.