Bitmek bilmeyen davalar

Bana karşı 2012 yılında açılan dava nasıl 10 yıldır devam ediyorsa, ÇHD Davası da 10 yıldır kapanmadı. Gitti geldi. Tahliyeler tutuklamalar sarmalı. 7-11 Kasım 2022 günleri arasında muhtemelen karar çıkacak.

19-22 Aralık 2000 tarihleri arasında aynı anda ülke geneline 20 ayrı cezaevindeki siyasi tutuklu ve hükümlülerin kaldığı bloklara operasyon düzenlendi.

Operasyonlar sonucunda 28 tutuklu ve 2 asker olmak üzere toplam 30 kişi hayatını kaybetti.

Siyasi tutukluların hayatlarını hedef alan bu operasyonlara alay edercesine “Hayata Dönüş” ismi verildi.

Operasyonlar gerçekleştiğinde iktidarda DSP-MHP-ANAP koalisyonu bulunuyordu. Adalet Bakanı ise DSP’li Prof. Dr. Hikmet Türk, “Devlet”e teslim oldu. Daha önce kendileri 1997 “İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı”ydı. İkisi arasında Savunma Bakanı olduğunu da hatırlatalım bu arada. Nasıl 3’ü ile birden ilgili olunuyorsa. Sonucun 19 Aralık kıyımı olması şaşırtıcı değil.

Devlet siyasi tutukluların, 12 Eylül sürecinde ağır bedeller ödeyerek kazandıkları hakları geri almak istiyordu. Onları koğuş sisteminden çıkarıp, F Tipi diye adlandırılan mutlak tecrit sistemine koymayı amaçlıyordu.

Bülent Ecevit kanlısı MHP ile koalisyon hükümeti kurmuş, 28 Şubat post modern darbesinin programını uygulamaya koymuştu. Bugün olduğu üzere, “Devlet”e teslim olunmuştu.

Tecrit sistemi ilkin 1996 yılında devreye sokulmuş, ancak açlık grevlerinden ve aydınların aktif görüşmelerinden sonra askıya alınmıştı. Yaşar Kemal siyasi tutuklular ile bizzat konuşmuştu. İktidarda Çiiler/Erbakan koalisyon hükümeti vardı. 28 Şubat post modern hükümetinden daha insaflı çıkacaklardı.

Yaşar Kemal’in ve aydınların arabuluculuğu 2000 yılında ne yazık ki başarısız kalacaktı.

19 Aralık cezaevi kıyımının bedeli ağır oldu DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetine. Koalisyon partilerinin hiçbiri 2002 seçimlerinde parlamentoya girmelerini sağlayacak % 10 oranına ulaşamadı. Kendilerinden ayrılanlar da. 12 Eylül rejiminin seçim yasasının nalıncı keseri bu kez, tam da kendi uygulayıcılarının başına inmiş; Parlamentoya ancak CHP ile AKP girebilmişti. % 30 küsur oy ile RTE’nin partisi Meclis’te mutlak çoğunluğu almıştı. General Evren’den küçük sayılamayacak bir armağandı bu Siyasal İslam’a.

Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Güçlü Sevimli’nin “Hayata Dönüş Operasyonu / Koğuştan Hücrelere” adlı kitabı 12 Aralık Kıyımını analiz eden ilk araştırma olarak 12 yıl önce ÇHD yayını olarak çıktı. 2. baskısı geçtiğimiz günlerde Belge Yayınları tarafından yapıldı. (*)

2011-12 yılında 6 ay süreyle tutuklu kaldığımda, insan hakları savunucusu olarak, F Tipi ve alfabenin çeşitli harfleri ile adlandırılan tecrit sistemi ile bizzat tanışmış oldum.

Burada kaldığım sırada ÇHD yöneticisi Avukat Selçuk Kozağaçlı beni Kandıra’da ziyaret etti. Hiç aklıma gelmezdi, bir yıl sonra onların tevkif edilip yargılanacakları.

Bana karşı 2012 yılında açılan dava nasıl 10 yıldır devam ediyorsa, ÇHD Davası da 10 yıldır kapanmadı. Gitti geldi. Tahliyeler tutuklamalar sarmalı. 7-11 Kasım 2022 günleri arasında muhtemelen karar çıkacak.

18 Ocak 2013 tarihinde ÇHD yöneticisi ve üyeleri evlerinden ve ofislerinden gözaltına alındı. Açılan ÇHD Davası’nda 22 avukat yargılandı. Hepsi birkaç ay sonra serbest bırakıldılar.

10 yılı bulan dava sürecinde tahliye kararlarında imzası olan 6 yargıç sürgün edildi.

Avukat Sevimli, “Davamızın önemli noktalarından biri, bizi gözaltına alan ve soruşturmayı yürüten TEM (terörle mücadele) şube polislerinin neredeyse tamamının ve hakkımızdaki soruşturmayı açıp bizi gözaltına aldıran ve gene hakkımızdaki iddianameyi hazırlayan savcının bugün Gülenci olarak hükümlü olmaları. Yani hakkımızda soruşturmayı yürüten polisler ve savcı Gülenciydi” diyor.

Benim 10 yıl devam eden davam da, halen Gülenci olarak suçlanarak tutuklanan hakim ve savcılarca açılmıştı. Herhalde “hizmet” amaçlı! Çünkü onların kellesi alındıktan sonra da bizim davalar düşürülmedi.

“Davamızda aslında avukatlık faaliyetlerimiz yargılanmak isteniyor” diyor Güçlü Sevimli. “ÇHD olarak toplumsal muhalefetin avukatlığını yapmamız noktasındaki çabalarımız ve hukuki faaliyetlerimiz kriminalize edilmek suretiyle, salt avukatlık faaliyetlerimiz sanki bir yasa dışı örgüt faaliyeti gibi ortaya konmaya çalışılıyor. Öyle ki, iddianamede cezaevinde müvekkillerimizi ziyaret etmemiz, emniyette müvekkillere susma haklarını hatırlatmamız, işkence davalarını takip etmemiz, katliam davalarını takip etmemiz bir yasa dışı örgütün faaliyeti çerçevesinde yapıldığı iddia ediliyor. Bu bakımdan aslında açıkça avukatlık yapma şeklimiz ve avukatlık yapma tarzımız kabul edilemez bulunup yargılanmak isteniyor. Bu noktada davalarına girdiğimiz müvekkillerle özdeşleştirilmeye çalışılıyoruz. Yani kabaca ifade etmek gerekir ise aslında denmek istenen şu, ‘Bu kişilerin avukatı isen sen de onlardansın ve örgüt üyesisin!’”

(*) A. Güçlü Sevimli, “Hayata Dönüş Operasyonu / Koğuştan Hücrelere”, Belge Yayınları Kasım 2022

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi