Biz Çerkesler ve ‘Bölücüler’

Dincileştirmenin, Türkleştirmeyle yer değiştirdiği yeni kimliksizleştirme politikası,  Çerkesler için son dönemin en önemli tehdididir. Çerkesler  şimdi de dillerini, kültürlerini, gelenek göreneklerini kapsayan tüm etnik farklılıklarının "Müslümanlık" şemsiyesi altında eritilmesi tehlikesiyle karşı karşıya.

İnce HEKİMOĞLU

Galiba iki yıl kadar oldu.

Beşiktaş’tan bir taksiye bindim. Şoför daha bindiğim andan itibaren kadınların o çok iyi tanıdığı, yaranmaya çalışan iğreti bir sırıtmayla durmadan arkaya dönerek konuşmaya başladı.

Açık tacizin bir milim gerisindeki zevzekliğini, sürekli sınır zorlayan sorularını bazen duymamazlığa gelerek, bazen sadece ‘evet’, ‘hayır’ diyerek geçiştirmeye çalışıyordum ama sinirlerim de giderek geriliyordu.

Birkaç kez tekrarladığım direksiyon başında arkaya dönerek konuşmayın, uyarım da duvara söylenmiş gibiydi. Adamın ne beden dilini, ne verdiğin tepkileri dikkate alma derdi vardı.

Tam inmeyi düşünürken bu kez etnik kökenimi sordu. Çerkesim deyip inmeye hazırlanırken, hiç tahmin edemeyeceğim bir şekilde, adeta mal bulmuş mağribi gibi coştu. Nihayet sıkı bir yaranma konusu yakalamıştı(!)

O pis sırıtmasıyla bir kez daha arkaya dönerek "Ruslar, Çeçen kardeşlerimize ne kadar eziyet ediyorlar değil mi, sırf Müslüman oldukları, Allah yolunda oldukları için" diye başlayıp, ayetlerden alıntılarla süslenen konuşma, suratıma uzanan o pis ifadeyle sürerken benim de tahammülüm sınıra dayanmıştı.

İnmekten vazgeçtim, "namussuzlar kadar cesur" olmaya karar verdim de denebilir. Bu ikiyüzlü sahtekara bir ders vermek şart olmuştu.

Soğukkanlılığı elden bırakmadan "Evet çok haklısınız. Ruslar, Çeçen köylerini yakıyor, sivilleri infaz ediyor, işkence yapıyor. Yani, burada Kürtlere ne yapılıyorsa Ruslar da Çeçenlere yapıyor" dedim ve bir sessizlik oldu.

Ardından kısık bir ses yükseldi. Dişlerinin arasından adeta hırlayarak  "Zaten sizleri buraya alanlarda kabahat. Hepinizi geldiğiniz yere yollamak lazım. Sizin buralarda yaşamaya hakkınız yok. Hepiniz hainsiniz" demez mi?

O yaranma hali, o din kardeşliği falan anında çöpe gitmiş, yerini doğrudan kimliğinizi hedef alan bir ırkçılığa, linç psikolojisine bırakıvermişti.

Herhalde  bu ülkenin bir kısmına ve onların seçtiği güç odaklarına hakim olan zihniyeti, bundan daha iyi ifade eden bir örnek olamazdı. Adam, devletin taksi şoförü haliydi.

Dincileştirmenin, Türkleştirmeyle yer değiştirdiği yeni kimliksizleştirme politikası,  Çerkesler için son dönemin en önemli tehdididir. Çerkesler  şimdi de dillerini, kültürlerini, gelenek göreneklerini kapsayan tüm etnik farklılıklarının "Müslümanlık" şemsiyesi altında eritilmesi tehlikesiyle karşı karşıya.

Oysa Çerkesler yüzyıllar boyunca dini inançları ile Çerkes kimliğine özgü bütün özelliklerini müthiş bir ahenkle taşımış, Rus Çarı’na bile kul olup boyun eğmemiştir.

Bütün geleneklerinde kolektif akıl öne çıkar. Tarihi Çerkesya, bir tek kişinin isteklerine göre değil halk meclislerinin kararlarına göre yönetilirdi.

Dinciliğin Çerkes kimliğini eritmekte nasıl önemli bir araç olarak kullanıldığı da apayrı ve tartışılması gereken çok önemli bir konu.

Ama anlatmak istediğim, asla "münferit" olmayan ve sistemin şekillendirdiği bir ‘cisim’ olarak o "taksi şoförü" örneğinde olduğu gibi; kula kulluk etmeyi reddetmenin, kimlikle ilgili taleplerin anında ‘bölücü’, ‘hain’ gibi sıfatlarla karşılanmasından Çerkeslerin de azade olmadığıdır.

Ne yazık ki asimilasyonun oldukça etkili olduğu Çerkes halklarının bir bölümü de, kolayca bu  sıfatlarla damgalanabileceklerini göz ardı ederek ya  da çıkarları uğruna asimilasyon politikalarının değirmenine su taşıyıp duruyor.

Eğer "kimliğimiz onurumuzdur" derken samimiysek, onurumuza sahip çıkmanın yolları bellidir.

Abhazya Cumhuriyeti’nin üst düzey yetkilileri sınırdan sokulmayıp geri dönmek zorunda bırakıldığında, en az üç milyonluk nüfusa sahip Çerkesler  görünmez oluveriyor.

OHAL fırsatları çerçevesinde, Abhazya Cumhuriyeti Tam Yetkili Türkiye Temsilcisi İnar Gitsba'nın oturma izninin uzatılmayarak sınır dışı edilmesi karşısında onuru incinmeyenler, kimlik mücadelesinin ancak başka halklarla birlikte verilecek mücadeleyle kazanılabileceği söylendiğinde kendi kimliklerinden bile vazgeçip, ‘Türkleşiveriyorlar’.

Havuz medyasının, iktidarın politikalarına paralel olarak Abhazya’dan "ayrılıkçı" yani "bölücü" sıfatını koymadan bahsetmemesi karşısında da etkili bir ses çıkmıyor.

Çarlık Rusyası’ndan bugüne,  bütün tarihsel deneyimleri göz önüne alındığında "bölücü" ya da "terörist" sayılmanın politik dengelere, tarihin akışına ve bulunulan zaman diline bağlı olduğunu en iyi anlayacak ve benzer durumdaki halklarla kolayca  empati kurabilecek ilk halkın Çerkesler olması gerekir.

İşte tam da bu nedenle Çerkesler üzerinde uygulanan asimilasyon politikaları çok daha özeldir.

Şükür ki; Çerkes halklarının bir kısmı bu politikalara direnebilmiş ve kimlik bilincini günümüze kadar taşımayı başarmıştır.

Nitekim, demokratik taleplerde ortaklaşan bütün halklarla birlikte Çerkesler de dün "Hayır" dedi.

Çerkesler, Süryaniler, Pomaklar, Gürcüler, Ezidiler, Rumlar, Ermeniler, Kürtler, Zazalar, Hemşinliler bir basın toplantısı yaparak, 30 Aralık 2011’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verilen anayasa taslağını hatırlattı. O günkü tespit ve taleplerinin arkasında olduklarını vurgulayan temsilciler şunu da ekledi:

"Meclisteki iki partinin inisiyatifi ile oldu-bittiye getirilmeye çalışılan madde değişiklikleri, bizlerin tespit ve taleplerini dikkate almayan, kıyısından dahi geçmeyen, mevcut olumsuz durumu daha da geriye götüren değişikliklerdir. Biz halklar böyle bir değişikliğe anadillerimizle HAYIR diyoruz."

İnanıyorum ki; bu ülkede yok sayılan bütün halklar demokrasiyi birlikte inşa edecek, gerçek bölücülere, halkları birbirine kırdırmaya çalışanlara inat yan yana barış içinde yaşayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi