Mehveş Evin
Bizde sel ve soğuk dalgası, Kuzey’de ölümcül sıcaklar
Temmuz sonunda olacak hava mı bu? Bir gün aşırı sıcaktan şikâyet ederken ertesi gün kapkara bir gökyüzü ve fırtınaya gözümüzü açıyoruz. Düzce’de can alan sel felaketinin ardından dün Kocaeli ve İstanbul’da yoğun yağış vardı.
Öte yandan Avrupa’da, hatta kutuplarda rekor sıcaklıklar kaydediliyor. Haziran’da Dünya’nın şimdiye kadarki en yüksek hava sıcaklıkları kayda geçti. ABD’de geçen hafta, 400 ayrı noktada rekor sıcaklıklar tespit edildi. Yüksek sıcaklıkların artık ‘yeni normal’ olmasının tehlikesine dikkat çekiliyor (CNN).
The Independent, önceki gün Kuzey Kutup bölgesinden uydudan çekilen yangın fotoğraflarını yayınladı. Dünya Meteoroloji Kurumu (WMO), 1 Haziran-21 Temmuz arasında Grönland, Sibirya ve Alaska’da yanan alanların beklenmedik olduğunu açıkladı. Yanan yerler, aynı zamanda büyük miktarlarda karbon salımına yani daha fazla küresel ısınmaya neden oldu.
Kuzey Avrupa’yı yeni sıcak hava dalgaları ve yeni rekorlar bekliyor. Önümüzdeki günler için Belçika, Almanya, Lüksemburg, Hollanda, İngiltere ve Fransa’da 39 ila 42 derecelik sıcaklık uyarıları yapıldı. Sıcak hava dalgası demek hafif kalır, ölümcül sıcaklıklar söz konusu.
Ve evet, sebebi iklim krizi.
AMSTERDAM’DAN DİZEL VE BENZİNLİ ARACA VEDA
İklim bilimciler, her yeni araştırmayla tahmin edilenden daha büyük ve daha hızlı gerçekleşecek felaketler zincirinin kapıda olduğunu kanıtlıyor.
Fosil yakıt kullanımını acilen ve radikal biçimde azaltmak, en önemli hedeflerden biri. Mesela Amsterdam, 2030’da tüm benzinli ve dizel araç kullanımı yasaklayacağını açıkladı.
Ancak hiçbir ülke iklim kriziyle tek başına baş edemez, edemeyecek. Doğanın sınırları insanın çizdiği sınırlara benzemiyor. Canlı yaşamın hepsi, birbiriyle bağlantılı.
Selahattin Demirtaş’ın önerdiği kitaplardan, Ömer Madra ve Ümit Şahin’in yayına hazırladığı ‘Açık Yeşil’den (Can Sanat Yayınları, 2019) alıntılayalım:
Dr. Thomas Lovejoy, biyolojik çeşitliliğin can alıcı önemini şöyle anlatıyor:
‘Her şey... Birkaç türün hassaslığına bağlı. Onlar giderse bütün yapıyı götürürler ve hiçbir bilimsel modelleme bunu toparlayamaz... Ekolojik sistemler, çalıştıkları sürece harikalardır, ama fünyelerinin nerede olduğunu tam olarak anlayabilmiş değiliz.’
Lovejoy, 1980’de yazdığı ‘Conversation Biology’ (Biyolojiyi Korumak) adlı kitabın önsözünde de şöyle yazmış:
‘100 binlerce tür telef olacak ve yeryüzünün canlılar kütlesinde yüzde 10-20 oranındaki bu azalma yaklaşık olarak bir insan ömrünün yarısı kadar bir zamanda meydana gelecek... Gezegenin biyolojik çeşitliliğindeki bu azalma, çağımızın en temel meselesidir.’
Gazeteci, yazar ve aktivist Dahr Jamail, denklemi şöyle kuruyor: Biyoçeşitlilik ne kadar fazla olursa bir ekosistem o kadar dirençli olur.
Ve ne yazık ki insanlar, biyoçeşitliliği hâlâ küçümsüyor, önemsemiyor. Kapının önüne çekilen özel arabalarına gösterdikleri özen ve ilginin yarısı kadar bu konuyla ilgilenseler, hayat çok farklı olacak...
HARD KAPİTALİZM ÇAĞI
İnsan faaliyetleri yüzünden her gün 150 ila 200 canlı türü, bir daha asla geri dönmemek üzere yok oluyor. Bu nedenle yaşadığımız döneme artık ‘Androposen’ (İnsan) çağı dendiğini duymuşsunuzdur. Bazı düşünürler ise ‘Kapitalosen’ (Sermaye) çağı demeyi daha uygun buluyor. Çünkü asıl zararı veren, sermaye.
Dilersen buyrun, ‘hard kapitalizm çağı’ deyin...
Hard kapitalizm, insanların modern kölelik koşullarında çalışması ve gelir uçurumunun hızla açılmasından ibaret değil. Ekolojik, ekonomik, politik, sosyal olarak topyekün bir yıkıma işaret ediyor...
Geçen yazımda Türkiye’nin biyoçeşitlilik açısından ne kadar şanslı olduğuna değinmiştim. Ve hard kapitalizmle yönetilirken en değerli varlıklarına ne kadar hoyrat davrandığını anlatmaya çalıştım.
Burada bir düzeltme yapayım:
Yazımda, bazı ülkelerle Türkiye’nin karşılaştırmalı tablosunu kullandım. Buna göre ‘Türkiye, bitki çeşitliliğinde ABD ve pek çok Batı ülkesinden zengin’ demek doğru. Zaten tabloda tür çeşitliliği sayıları da karşılaştırmalı olarak vardı.
Ancak kullandığım kaynakta, tropik kuşak ve Latin Amerika ülkeleriyle karşılaştırma yapılmadığından, ‘bitki tür sayısı açısından dünya altıncısıyız’ ve ‘endemik bitki çeşitliğinde dördüncüyüz’ şeklindeki ifadelerim, yanılıtıcı oldu. Düzeltir, özür dilerim.
Türkiye doğasına dair ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenlere, Prof. Dr. Ünal Akkemik’in ‘Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları’ kitabını tavsiye ederim. Ünal Hoca’nın kitabında Türkiye’nin biyoçeşitliliği, başka ülkelerle karşılaştırmalı olarak inceleniyor. Üstelik Orman Genel Müdürlüğü sitesinden ücretsiz indirebiliyorsunuz.
Velhasıl, Dünya devletleri dev şirketlerle birlikte savaş oyuncakları ve fosil yakıt yatırımlarının peşinde koşadursun... Gezegen her yerinden imdat sinyallerini veriyor. Kamuoyunun baskısı ve talebi olmadıkça da maalesef bu gidiş, giderek hızlanacak.
Afet yerlerine, her şey olup bittikten sonra gidip ‘olay yeri incelemesi’ yapan, ‘iş başındaki’ fotoğraflarını paylaşan yetkililere duyurulur.