Ragıp Duran
Bizde Sömürgecilik ve Irkçılık hele Soykırım?
Ciddi bir şekilde takip eden, yani kayıt düşüp, kopya çıkarıp, arkadaşlarına ileten, arşivleyen, üzerinde düşünen tartışan var mı bilmiyorum. Ama bu aralar, yani bir yandan COVID-19 salgını sürerken bir yandan da George Floyd’un polis tarafından öldürülmesini izleyen protestolar, toplumsal, kitlesel olağanüstü bir itirazın filmi aslında. Polis şiddetine, ırkçılığa ve köleciliğe karşı ABD’de, Batı Avrupa’da ve Avustralya’da ayaklanan insanlar, sokaklarda protesto gösterilerinde heykelleri yerle bir ederken, akademilerde, düşünce kuruluşlarında, STK’larda ırkçılık ve sömürgecilik sorgulayan ve hesap soran bir perspektifle ameliyat masasına yatırılıyor.
Yurttaşlar, örgütlü ya da örgütsüz bir şekilde sokağa çıkıyor, taleplerini yüksek sesle dile getiriyor. Irkçılık ve sömürgecilikle özdeşleştirdiği heykel ya da sembolleri yerle bir ediyor. Bu eylemler öylesine güçlü ki, bazı kentlerde (Bordeaux, Oxford, Washington mesela) kamu yöneticileri akıllı davranıp, henüz herhangi bir protesto bile olmadan ırkçı, sömürgeci sembolleri kendileri, barışçı bir şekilde kaldırıyor. Amblem ve logolarında ırkçılığı çağrıştıran simgeler olan ticari kuruluşlar (Mesela Uncle Ben’s ve Aunt Jemima ya da Lady Antebellum) amblem hatta isimlerini değiştiriyor.
Bütün bunları günü birlik Global Medya taramalarında görüyorum, değerlendiriyorum, seçiyorum, kolay ve rahat anlaşılması için yorumlayarak tercüme ediyorum (İnterpretation), sonra da belirli bir formatta Artı TV’de Dünya Gündemi programında (TSI 14.00) 6-8 dakika içinde aktarmaya çalışıyorum.
Benim her gün taradığım gazeteler, öyle küçük ya da orta çaplı solcu ya da militan yayınlar değil. NY Times, W.Post, LA Times, Guardian, Le Monde ve Libération, Batı dünyasında, yerleşik düzenin yayın organları.
Son bir hafta 10 gün içinde aktardığım birkaç başlığı sunayım:
- Irkçıların heykellerini devirmek mi? Afrika bunu yıllar önce yaptı. (LA Times)
- Sömürgeci ve köleci geçmişe karşı, ırkçılıkla yüzleşelim ve tarihi tamir edelim (Le Monde)
- Yeni Zelanda’da Hamilton kenti, şehre adını veren katliamcı İngiliz komutanın heykelini kaldırdı (LA Times)
- Artık bütün heykelleri kaldırmanın zamanı geldi. Çünkü bütün heykeller kötüdür. (W.Post)
- Heykeller devriliyor/ Irkçılık: Sembollerin düşüşü – Londra’dan Louisville’e Amerika’dan Belçika’ya ırkçı miras sallanıyor (Libération)
- Kristof Kolomb heykeli Minneasotta’da devrildi, Boston’da kafasını kaybetti, Richmond’da saldırıya uğradı (W.Post)
- Trump, askeri üslere, İç Savaştaki ırkçı generallerin adının verilmesini reddetti. (NY Times)
- "Rüzgâr Gibi Geçti" filmi, ırkçı önyargıları hatırlattığı gerekçesiyle bir film platformundan çıkarıldı (Le Monde)
- İç savaşta köleliğin konumunu küçümsemek için gerçekleştirilen propaganda kampanyası, sonuçta Amerika’nın resmi tarihi oldu. (W.Post)
- Müzik grubu Lady Antebellum, bu isim kölecilikle özdeşleştiği için grubun adını değiştirdi. (LA Times)
- Kendi tarihimiz hakkında yalan söylemek: İşte bu aralar İngiltere bu konuda çok başarılı (Guardian)
- Güney Kaliforniya Üniversitesi, eugenisme yanlısı eski rektörünün adını binadan kaldırdı. (LA Times)
- ABD’de İç Savaşta köleci Güney’in dört şahsiyetinin portreleri Kongre salonundan çıkarıldı. (Libération)
- Virginia Üniversitesi köleciliği çağrıştırdığı için okulun logosunu değiştirdi. (LA Times)
- BM İnsan Hakları dairesi şefi, köleciliğe karşı tazminat davaları açılmasını önerdi. (Guardian)
- Uncle Ben’s ve Aunt Jemima gibi ırkçılığı çağrıştıran sembolü olan Amerikan markaları isim ve logolarını değiştiriyor. (Le Monde)
Nadiren de olsa, özellikle serbest kürsü köşelerinde akademisyenler, uzmanlar, polis şiddeti-ırkçılık-sömürgecilik üçlüsü ile mevcut siyasi-ekonomik düzen arasındaki organik bağları da kuruyor. Kapitalizmin, neo-liberal versiyonu da durumun farkında.
Mesele, sadece ve sıradan bir dış dünya, dış politika meselesi değil. Siz mesela yukarıdaki başlıkları okurken ne tür çağrışımlarla karşılaştınız? Ne geldi aklınıza şu ya da şu başlığı gördüğünüzde?
Zihin/yorum/algılama doğal, otomatik hatta kaçınılmaz olarak yerel ve yerliye tercümeye teşnedir çoğu zaman. Wellington’da bir heykel devriliyorsa mesela, mühim olan heykelin nerede olduğu değil, olayın ne olduğudur. Yani Yeni Zelandalıların, vakti zamanında atalarını kesip biçen, onları sömüren bir askerden ya da siyasi şahsiyetten hesap sormaları belki de o defteri kapatmalarıdır. Yerel ve yerli derken, işte tam da burada, coğrafi boyutu neredeyse kasıtlı olarak pas geçip, doğrudan kendi tarihine gidiyor insan. Wellington birden bire kılık kıyafet değiştirip ne bileyim ben Istanbul oluverir ya da Diyarbekir.
Bugün, çoğu zaman belki farkında bile olmadan, önünden yanından geçtiğimiz heykellerin ya da her gün arşınladığımız cadde ve sokaklara verilen isimlerin kim olduğunu, onların ne yaptıklarını, onların heykellerinin neden dikildiğini ya da isimlerinin neden cadde ve sokaklara verildiğini hiç oturup etraflı ve esaslı yani enlemesine ve derinlemesine düşündük mü, tartıştık mı?
Bu aralar Batı dünyasında, olup bitenleri izlerken herhalde bazılarımız düşünüyordur: Bizde, bizim tarihimizde bugün heykelle yaşatılmaya çalışılan hiç ırkçı yok mu? Başka ülkelere saldırıp oraları yağmalayan, sömüren çıkmadı mı hiç altı asırlık İmparatorlukta? Ya da Cumhuriyet’ten bu yana?
Başkasına, öteki bellediğimize önyargısız bakmak, onu öğrenmeye, anlamaya çalışmak işin galiba olumlu ilk adımı. Kıyaslamada, analiz ve sentezde devasa çelişkiler ortaya çıkınca da itiraf etmek, yüzleşmek, affetmek, olumlu anlamda unutmak barışçı ve huzurlu bir gelecek kurmak için elzem. Bunları yapabilmek için de inkâr ya da ret devre dışı bırakılacak, diyalog, temas, tartışma teşvik edilecek.
İki basit örnek: 2. Mehmet, Konstantiniye’yi fetheden parlak ve kahraman bir Osmanlı Sultanıdır, değil mi? Evet. Ama aynı 2. Mehmet’in Yunan, Rum, Ortodoks ya da Katolik, Hristiyan tarihçiler hatta genel olarak sıradan Avrupalı yurttaşlar tarafından nasıl değerlendirildiğini, nasıl adlandırıldığını biliyor muyuz?
Ya da mesela Talat Paşa. Bu şahsiyet hakkında, resmi Türk tezi ile Ermeni konusunda uzman her milliyetten tarihçi ile herhalde bütün Ermenilerin ve milliyeti ne olursa olsun bütün demokratların görüşü neden 180 derece zıttır? Hangisi doğru ve haklıdır?
Bu küreselleşmiş evrende, bu soruları sorup doğru yanıtlar veremezseniz, sizin yerinize başkaları, yabancılar üstelik kendi çıkarlarına uygun yanıtlar verir. Kendi tarihini öven de eleştiren de sen olabilirsen daha inandırıcı, daha güvenilir olursun. Kendi geleceğin için…
Bu soruları sormayan, bu kaygıları gütmeyen, az kalsın Viyana’yı alıyorduk, Silistre kahramanı, destan yazan Mehmetçik masalları ile avunan/avutulan bir toplum, ırkçılığı da sömürgeciliği de halen devam ettirir.