Veli Büyükşahin
Bizi tüketen bu iç tartışmalar: Edep... Erkan... yahu...
Aslında bu son günlerde özellikle sosyal medyada karşılıklı yapılan tartışmalara katılmaya hiç niyetim yoktu. Çünkü tartışmada kullanılan yöntem ve dil gittikçe birbirini incitmeye, inkar etmeye, hatta düşmanlaştırmaya doğru götürdüğü için yer almak istemedim.
Ancak 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde gece saat birlere kadar camilerden selalar okunmaya başlayınca bu konuda bir iki kelam söylemenin gerekli olduğunu üşünüyorum.
Son on gündür Alevi kamuoyunda iki konuda tartışmalar büyüyerek devam ediyor.
Birincisi; Hacı Bektaş’ta bir gurup Alevi dedesi ve aydını tarafından deklere edilen ‘Alevi Yol ve Erkan Bildirisi’
İkincisi; Madımak ile başlayan Şeyh Sait ve Seyit Rıza ile ilgili tartışmadır.
Her toplulukta olduğu gibi elbette ki Alevilerde de farklı bakış açılarından dolayı tartışmaların yapılmasından daha doğal bir şey olamaz. Alevilerinde içinde de birbirinden çok değişik görüşler var.
Hiçbir şekilde bu konuların üzerini örtelim, konuşmayalım demiyorum. Bu sorunlar içimizde kalsın, bizim dışımızda kimse duymasın demiyorum. Kol kırılsın yen içinde kalsın görüşünde değilim. Tartışma konusu olan bildirgenin içeriğine ve Madımak, Şeyh Sait meselesine girmeyeceğim.
Tabi ki tartışalım ama nerede? Konuşalım ama ne zaman? Eleştirelim ama nasıl?
Tartışmada kullanılan yöntem, kullanılan mecra ve zaman oldukça problemlidir. Hele bazıları sanki incitmek ve dağıtmak için tuşlara basıyor da haberi yok.
Kimisi Alevileri ve aydınları bir kalıba sokup, inançlımı değil mi ona göre kurumlara girip giremeyeceklerine karar verelim diyor. Bazıları daha da ileri gidip Nuri Dersim’inin Şafi bir Kürt olduğunu gerçekmiş gibi sunmaya çalışıyor. Bir birlerini Yol dışına itip nerdeyse Düşkün* ilan edecekler. Bir zatı muhterem ise akademik unvanıyla yine bu iki konu hakkında kamuoyunda paylaştığı bir yazısında hiç ilgisi yokken durup dururken TV 10’un açılması için yürütülen mücadele ile ilgili "Örneğin sormuyorum, bu mücadelenin kapsamı nedir? Hangi ilişkileri, hangi bağlantıları, hangi sermaye çevrelerini içermektedir? Kimlerle nasıl temaslar kurulmuştur; bu temasların AKP ayağında birileri var mıdır, yok mudur diye…" diyor.
Kapatıldığı günden beri her hafta ‘Alevilerin Sesi Susturulamaz’ sloganıyla sokaklara çıkanların kim olduğunu bilmiyor olamaz değil mi? Türkiye’deki bu baskı koşullarına rağmen 41 haftadır her Cumartesi Taksimde saat 14:00 te ‘Biz Aleviyiz, Buradayız’ diyen o canlar biraz saygıyı hak etmiyor mu? Her şeye rağmen Yol’a devam eden TV10 böyle bir tartışmaya malzeme yapılacak kadar önemsiz mi? Kapatıldığı günden beri sokaklarda bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadelenin her aşamasında Alevi örgütleri, sanatçıları, Pirleri, aydınları bir fiil yer aldılar, almaya devam ediyorlar. Belli ki bu gibi zatı muhteremlerin bir desteği yok bu eylemlere. Olabilir, belki hiç haberleri de olmayabilir. OHAL koşullarında sokağa çıkıp hak mücadelesi yürütmek, biat etmedim buradayım demek zor gelebilir bazılarına ama çıkanlara da biraz saygı istemekte bizim hakkımız olsun.
Yapılan eleştiriler ne kadar yapıcıdır? Ne kadar ikna edicidir? Birini eleştireyim derken diğerine vurmak ne kadar ahlakidir?
Her tartışmacı kendisini tek doğru görerek merkeze alıyor, diğerinin eleştirilerine kendisini kapatarak ret ediyor.
Yapılan bu tartışmaların ne kadarı bin bir emekle kurulan Alevi kurumlarında ve Cem evlerinde yürütülüyor?
Aleviler sorunun büyüğüne, küçüğüne bakmadan Yol’un gereklerine uygun bir şekilde bin yılı aşkın süredir cemal cemale Cem evlerinde rızalıkla tartışır bir sonuca ulaşırlardı. Şimdi olduğu hiç kimse rızalık almadan suçu ne olursa olsun düşkün sayıp yol dışına atma hakkını göremezdi kendisinde. Alevilerin en meşru kurumları bin yılı aşkın süredir var olan Ocakları, Cemevleri, Dergahları ve son 30-40 yılda kurdukları Sivil Toplum Örgütleridir ile kendi medyasıdır. Bu meşru kurumların her birisinde sorunun konusuna göre ilgili yerde konuşabiliriz, tartışabilir ve bir sonuca ulaşabilinir.
Tartışmanın zamanlaması bundan daha kötü olamazdı. Gece birlerde bile camilerden selalar okunuyorken, ben devletin kendisiyim diye övünen kurucu parti CHP bile neredeyse ‘terörist’ ilan edilecekken, kendilerini yargıçların yerine koyup Demirtaş ‘terörist’ denmişken, seçilmiş milletvekilleri, gazeteciler, akademisyen tutukluyken, on binlerce akademisyen ile kamu çalışanı ihraç edilmişken, neredeyse muhalif sayılabilecek her yayın organı kapatılmışken, eğitimde dinselleştirilmişken, laikliği savunmak suç sayılıyorken, dünyanın tümüyle kavgalı iken, ülke bir iç çatışmanın eşiğine getirilmişken, tüm eksikliklerine rağmen milyonların yürüdüğü bir Adalet Yürüyüşü yapılmışken, beğenirsiniz yada beğenmesiniz TV10, Özakça/Gülmen gibi farklı kesimlerden de hak mücadelesi öyle yada böyle devam ediyorken… diye uzattıkça uzatabiliriz.
Yani bütün bunlar varken, 16 Nisan da tüm bu baskı düzenine karşı yüzde 50 hayır diyenler varken bu tartışmanın ne yeri ne de zamanıdır.
Gözümüzü kulağımızı dışarıya kapatarak incitici iç tartışmalara girmek bizi doğru bir yere götürmez. Tam tersine böler, parçalar, dağıtır. Sokaklarda yürütülen mücadele, Adalet yürüyüşü gibi eylemler başta Alevi toplumu olmak üzere birçok kesim açısından umudun kıvılcımlarıdır. Mevcut iktidar zaten toplumu yeterince ayrıştırmış, kutuplaştırmıştır. Buna karşı olanlar sokaklarda, eylemlerde ve cezaevlerinde ister istemez yan yana geliyorlar. Böylesi bir süreçte attığımız her adım büyük bir sorumlulukla hesaplanmalı öyle atılmalıdır.
Aleviler Türkiye’nin her demokratik kurumunda ve siyasetinde etkin bir şekilde yer alıyorlar.
Birlikte ortak mücadeleyi nasıl örgütleriz tartışması, sanırım şimdi en doğru olandır.
Türkiye geri dönülmez bir yola girmiş durumdadır. Birçok toplumsal kesim ve kurum teslim alınmış durumda. Kendisine biat etmeyen her kesim düşmanlaştırılarak, terörist hain ilan edilerek hedefe konulmaktadır.
Tekrar ediyorum. Madem herkes Aleviler adına konuşuyor o zaman tartışmaları yapalım ama kendi meşru kurumlarımızda, Yol’a uygun Alevice olsun. Biriyle tartışırken başkasını buna malzeme yapmadan.
Edep… Erkan…
Yahu…
* Düşkün: Alevi Yol Erkanına aykırı davranıp Cem de Pir ve Taliplerin onayıyla cezalandırılan kimse. Ceza genelde kişinin toplumdan dışlanmasıdır.