bizim büyük resmimiz

her gün ortalama bir kadının öldürüldüğü bir ülkede kadın olarak hedef olması çok daha büyük ihtimal ve büyük resim tam da bu zaten.

bilmiyorum katılır mısınız, soner yalçın, okur sayısı ve tehlikesi git ide artan yazarlardan biri gibi görünüyor bana. bir yazar olarak ilgi alanı siyasetle sınırlı kalsaydı, bu kadar tehlike arz etmezdi ama tıbba el atmasıyla, bununla da kalmayıp aşı karşıtı fikirler savunmasıyla birlikte halk için gerçek bir tehdit halini aldı. umarım ona uyup çocuklarının sağlığını tehlikeye atan insan sayısı, okur sayısından düşüktür.

siyasetle ilgili yazdığında bir prototipin örneklerinden birini oluşturuyor. şimdilerde arasının çok bozuk olduğu yılmaz özdil’den mesela, fikirlerinin benzer olduğu dönemde bile farklıydı. özdil, hedef kitlesinin bam teline dokunacak bilgileri sıralar, eğlenceli anekdotlar ekler ve okurunu yönlendirir. izmirlilere atfedilen her türden ayrımcılığı da içeren politik tutumuna hiç değinmiyorum. soner yalçın ise farklı, türkiye gibi demokratik geleneklerin zayıf olduğu ülkelerde özellikle sevilen komplo teorilerinin ustalarından o, somut bilgileri tahminlerine evriltir, tahminlerini bir siyasal varsayıma yönlendirir.

son olarak, ordu üniversitesi müzik ve sahne sanatları bölümü üçüncü sınıf öğrencisi ceren özdemir’in öldüğü bıçaklı saldırıyı ele almış, yazısında ilhamının mine kırıkkanat’tan olduğunu söylüyor.  ikisinin, ortak bir bakış açısıyla, adım adım, oya gibi işlediği komplo teorisine göre, ceren özdemir cinayetinin belirleyici yanı genç kadının alevi olması, amaç onun ölümüyle "toplumsal hassasiyetlerin harekete geçirilmesi" (sanki daha önce hiç alevi öldürülmedi!) ve "ordu’daki güvenlik zafiyetini tartıştırmak." kurulan bağlantıları aktarmıyorum, isteyen okuyabilir. ama şunun olabildiği ülkede hiç olmayacak şeyler değil. şunun olabildiği ülkede de böyle şeyler asla olamaz diyemeyiz.

ama büyük resim bu değil.

şahsını ülkenin kendisi addeden, kendisinden olmayanı ülkenin adeta üvey vatandaşı sayan birinin yönetiminde, zaten cılız olan bütün demokratik mekanizmaların bir bir imha edildiği, dış siyasette, komşusu bile olmayan ülkeye (libya) asker göndermeye, başka ülke toprağına kaymakam atamaya kadar varan bir yayılmacılık macerasına sürüklenilen, iktidara yakın sermayeyi güçlendirmek için ekonominin saplandığı batak da dahil olmak üzere, herhangi bir iktidar politikasını eleştirmenin yasaklandığı, kadınların bininci sınıf vatandaş, kürtlerin düşman sayılıp hem onlara hem de alevilere karşı suç işlemenin mubah olduğu, meclis’in üçüncü büyük partisinin yasadışı bir yapı muamelesi gördüğü, şehirlerin satılacak arsa, çevrenin çöplük olarak değerlendirildiği karmaşık bir tablo, büyük resim.

ceren özdemir alevi olduğu için mi hedef alındı? işin o kısmı hiç aklıma yatmadı, hem zaten her gün ortalama bir kadının öldürüldüğü bir ülkede kadın olarak hedef olması çok daha büyük ihtimal ve büyük resim tam da bu zaten. bir alevi kadını öldüren katil, işlediği cinayet için bahaneler bulabilir mi? muhakkak! çünkü alevilerin kapılarına işaret koyulduğunda soruşturma açılmamış olması ona cesaret verir. ama katil ona bile gerek görmemiş.

salı akşamı, twitter’da barış terkoğlu’nun 2017’de attığı bir twit gördüm, ismet özel’in, "ismet özel’in himayesinde panel" yazan bir ekranın önünde 2015 yılının ekim ayında yaptığı bir konuşmadan kısa bir bölüm paylaşmış. burada özel, "müslümanın ilk vazifesi terörist olmaktır" diyor ve tabii alkışlanıyor. allah şifa versin, deyip geçebiliriz ama insanların bir makale, bir gösteri videosu, bir şarkı paylaştıkları için hapis yattıkları bir ülkede bu "hastalık"ın gördüğü hoşgörü de büyük resmin parçası.

bu kadar gizli kapaklı işin döndüğü bir memlekette, demokratik araçların günbegün hiçleştiği, ülke tarihin en büyük kalkışmalarından birinin ciddi bir kazanım olmadan sonuçlandığı bir dönemde sıradan insanların, her şeyin, bir takım önemli, güçlü ve yasalar dahil kimsenin dokunamadığı adamların verdiği kararlar doğrultusunda şekillendiğine inanması gayet akla yakın, bu ne teori ne de komplo, "hayatın olağan akışı."  

soner yalçın ve gazetecilik faaliyetini bu olağan akışın ilmeklerini çözmek üzerine kuran diğer yazarlar, zaman zaman gerçekten ipin ucunu kaçırıyor. ama yanıldıkları nokta ya da daha doğru bir ifadeyle, verdikleri "zarar" bu değil bence. en fenası şu ki, okurlarına sahip oldukları gücü unutturuyorlar. o büyük mekanizma karşısında kendisini ufacık hisseden insanların, bir araya geldiklerinde kocaman bir bütün ve yenilmez bir güç olabileceğini...

komploları başka güçlü adamlar, cesur insanlar bozar, belki. ama ihtiyacımız bu değil. başka güçlü adamlara, bizden yana kahramanlara ihtiyacımız yok, kendimizin bir başka haline ihtiyacımız var. tek başına kaldığında korkudan ne yapacağını bilemeyecek insanların, birbirlerine bulaştıracakları cesaret ve birlikte oluşturacakları güç lazım bize. güliver’in elini kolunu bağlayan cüceler, her köşe başında gördüğümüz, adını bilmediğimiz, yüzünü unuttuğumuz insanlar, bizler. hiçbir zaman unutmayalım, bizi hesaba katmayan hiçbir teori bizden yana değil.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi