Boş tencere mi, Gülşen mi?

Gülşen konusu boş tencere konusundan çok daha önemlidir. Bir kez daha belirtiyorum, Gülşen olayının yaşandığı bir yerde zaten tencerelerin boş kalması mukadderdir.

Ben Gülşen diye yazayım, siz Kavala diye, Demirtaş diye, Gezi rehineleri diye, hapishanelerdeki gazeteciler, on binlerce KHK’lı diye okuyun lütfen; Gülşen ismi çok öne çıktı bugün, hukuksuzluk, vandalizm, ilkellik mağduru olarak, ben de sembolik olarak Gülşen ismini kullandım.

"Boş tencere" ise malum, galiba Süleyman Demirel’in siyasi literatürümüze dahil ettiği bir tabir, Demirel’in "boş tencerenin götüremeyeceği bir iktidar yoktur" mealinde bir sözü var.

Bu "boş tencere" benzetmesi de son aylarda iktisadi krizin her gün daha da derinleşmesine paralel olarak siyasette çok sık kullanılıyor.

Muhtemelen Mayıs 2023’de Türkiye çok önemli iki seçimi beraber yapacak, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM.

Muhalefet de, muhtemelen kendilerine göre haklı nedenleri vardır, bu seçime yönelik "boş tencere" argümanını çok yoğun kullanıyor, boş tencerenin deviremeyeceği iktidar olamayacağını ifade ediyor.

Bu noktada da benim canım çok sıkılıyor.

Türkiye 2013 sonrası inanılmaz hukuksuzluklara, inanılmaz haksızlıklara, zulüm aşamasına gelmiş uygulamalara sahne olan bir ülke, hapishaneler gazetecilerle, avukatlarla dolu, başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere tüm yükseköğretim yerlerde sürünüyor, on binlerce KHK’lıya "ağaç kabuğu yesinler" demek şerefsizliği yapılmış, Anayasa Mahkemesi, AİHM kararları uygulanmıyorlar, üç Y ile (yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar) mücadele şiarıyla iktidara gelen kadro 3Y’ye tavan yaptırmışlar; bu liste istersem uzar gider.

2022’de Türkiye’nin manzarası bu.

İlaveten, çok geniş kesimler için boş tencere sorunu da çok ciddi.

Ancak, ne yalan söyleyeyim, "boş tencereler bu iktidarı götürecek" lafından çok rahatsız oluyorum.

Neden mi?

Bir şey olsa, Melih Gökçek’in jelibon madeni gibi dolar madeni bulunsa ya da daha ciddi olalım, Rusya’dan, bir Arap Emirliği'nden kısa vadede önemli bir para girişi olsa, tencerelerin en azından yarısı dolsa, seçimlerde bu millet oyunu yine Erdoğan ve Cumhur İttifakına mı verecek yani?

Uygulanmayan mahkeme kararları, hapishanelerdeki gazeteciler, avukatlar, hukuksuz bir biçimde işlerinden olan 150 bin KHK’lı, "Buba, otuz milyon avrocuk kaldı, ne yapayım?"lar, tiksindirici ihale yolsuzlukları, cemevlerinin ticarethane olarak görülmesi, doğu ve güneydoğuda uygulanan kayyım rejimi, İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesi üyesi olduğu idare hukuku faciası süreci ve benzeri sayısız olay, tüm bunlar unutulacak, dikkate alınmayacak ve tencerenin yarısı doldu diye Cumhuriyetin yüzüncü yılına Erdoğan ile mi girecek bu millet yani?

Seçmenin yarısı artı bir festivallerin bile yapılamadığı bir ülkede Erdoğan-Bahçeli-Soylu üçlemesini yine mi iktidara taşıyacak?

Böyle bir şeye inanmak bile istemiyorum ama bu durumun önemli bir ihtimal olduğu da maalesef bir gerçek.

Erdoğan hakkında ne düşünürseniz düşünün, pek olumlu sayılamayacak anlamda siyaseti iyi bildiğine pek kuşku yok, son zamanlarda o meşhur tencerenin yarısını doldurabilirse seçimlerden galip çıkabileceğini düşünüyor ciddi ciddi.

Erdoğan’ın bu düşüncesinin zerre kadar bile gerçeklik payı varsa aklıma kime ait olduğunu bilmediğim o ünlü ifade geliyor: "Her toplum layık olduğu düzeyde yönetilir".

İnşallah bu sevimsiz ifade Türkiye’de doğrulanmaz.

Umarım, Türkiye seçmeni bu kadar yolsuzluk ve yasağın tavan yaptığı bir ülkede on beş yaşında öldürülen Berkin Elvan’ın acılı annesini yuhalatan kadroya, lidere (!) oy vermez, tencereyi bu kadar hukuksuzluğun, bu kadar insaniyetsizliğin önüne geçirmez.

Kimse lütfen bana ihtiyaçlar hiyerarşisi falan demesin çünkü o zaman ben de çıtayı bir tık yukarı atar, hukukun ayaklar altına alındığı bir yerde tencerenin yarısının bile dolmasının imkansızlığını dile getiririm.

Gülşen konusu boş tencere konusundan çok daha önemlidir.

Bir kez daha belirtiyorum, Gülşen olayının yaşandığı bir yerde zaten tencerelerin boş kalması mukadderdir.

İnşallah, Türkiye "Gülşen çok önemli değil, tencerenin dolması esastır" deme yanlışına düşmez.

Evrensel düzeyde hukuk iyi bir ekonomik performansın ön koşuludur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi