Murat Aksoy
Bu bir spor yazısı değildir
Haftasonu gerçekleşen Fenerbahçe Kongresi’nde Ali Koç, Aziz Yıldırım’ı büyük oy farklıyla geçip, kulüp tarihinde bir dönemi sona erdirip, yeni bir dönemi başlatmıştır.
Ali Koç’un Fenerbahçe Başkanı seçilmesi sadece biz Fenerbahçeliler için değil, ezeli rakibimiz Galatasaray ve Beşiktaş taraftarında da, futbola mesafeli duran toplumsal kesimlerde de büyük bir mutluluk ve heyecan yarattı.
Bu mutluluk ve heyecanı, Ali Koç’un başkan seçildiği andan itibaren gerek sosyal medyada gerekse dün akşamdan bu yana gündelik hayatımıza değen insanlardan gördük.
FENERBAHÇE CUMHURİYETİ
İnsanın aklına hemen şu soru geliyor; "neden?".
Örneğin birkaç hafta önce Galatasaray’da seçim yapılmış ama sonuçları bu kadar etki yaratmamıştı.
Neden Ali Koç, başkan seçilince tüm Türkiye’de bir heyecan dalgası oluştu?
20 yıllık Aziz Yıldırım dönemini sona erdirdiği için mi?
Üyesi olduğu Koç Ailesi nedeniyle mi?
Bunların her birinin etkisi olabilir. Ama bunların hiç biri yukarıdaki "neden" sorusunu açıklamaz.
FUTBOL SADE FUTBOL DEĞİLDİR
Bu "neden"in en büyük açıklaması; Türkiye’de her alanda olduğu gibi siyasallaşan futbol dünyasında, Ali Koç’un bu siyasallaşmaya karşı bir umut olarak ortaya çıkmasından olsa gerek.
Açıklayalım.
Türkiye’de son yıllarda her alanda yukardan aşağıya bir toplumsal mühendislik projesi yürütülüyor. Bu sürecin öznesi bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarıdır.
Yukarıdan aşağıya devletin imkanları ile yürütülen bu toplumsal mühendislik projesi, AKP’nin içinden geldiği kültürel kimliğin "değer" ve "doğru"larına dayanan bir "vatandaş" ve bu vatandaşların girebildikleri bir "kamusal alan" öngörüyor.
Bu kamusal alana girme dolayısıyla devlet tarafından makul ve makbul vatandaş kabul edilmenin ölçüsü ise temel olarak AKP’li olmak ya da, farklı kültürel ve etnik kimlikleri özel alana bırakmakla mümkün.
İş dünyasından sivil toplum kurumlarına, akademiden medyaya, sanatçısından medya çalışanına kadar ideolojik olarak birbirine benzeyen, aynı şeyleri gerçek ve doğru kabul eden, aynı değer sistemlerini paylaşanların görünür olduğu bu kamusal alanda, farklı olana hayat hakkı ancak özel alanda tanımlanıyor.
Bu, kamuoyunda açık açık söylenmese de, hedef o.
FUTBOLU DEVLETLEŞTİRMEK
AKP için bu kamusal alanı inşa etmenin önemli araçlarından birisi de tıpkı eğitim gibi, spor, özellikle de futbol.
Bundan 6 yıl önce uluslararası bir tenis turnuvasında dönemin Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım’ın protesto edilmesi, Gezi protestoları sürecinde Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarları başta olmak üzere bazı kulüplerin taraftar gruplarının meydanlara çıkarak Gezi’yi sahiplenmesi, takip eden süreçte futbol maçlarının 34. dakikasında başlayan Gezi tezahüratları, futbolun iktidarın hedef alanına girme sürecini hızlandırdı.
Devlet imkanları ve iktidara yakın şirketler üzerinden Anadolu’daki kimi kulüplere yapılan yardımlar ve İstanbul kulübü olarak Başakşehir Spor Kulübü'ne bu konularda verilen destek tek bir amaca dayandı; futbol dünyasında da AKP iktidarını inşa etmek.
Bu hedefin gerçekleştirilmesi sürecinden en önemli ideolojik aygıt ise Futbol Federasyonu oldu.
KOÇ’UN SEÇİLMESİNİN ANLAMI
Siyasi iklim gereği her alanda olduğu gibi futbolda da bir kişinin dediği "her şey" olmaya başladı.
İşte Ali Koç’un seçilmesi bir bütün olarak bu büyük siyasallaşmaya ve toplum mühendisliği projesine itiraz olarak okundu ve sahiplenildi.
Nitekim Koç’un gerek adaylık konuşması gerek seçildikten sonra yaptığı teşekkür konuşmasındaki sembolik vurgularla bunu açık biçimde ortaya koydu.
Ali Koç’un seçilmesinin 24 Haziran seçimleri ile ilgisi olmasa da doğrudan irtibatlandırıldı.
Koç’un seçilmesi, kişiliğinden, içinden geldiği Koç Ailesi’nden, burjuva kimliğinden bağımsız olarak; 24 Haziran’da yapılacak Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin toplumda yarattığı polarizasyonda muhalefetin duruşuna yakın olduğu için sahiplenilmiş ve yankı bulmuştur.
Ali Koç’un seçilmesi, son bulması zor görünen 20 yıllık bir Aziz Yıldırım iktidarını sandıkta yendiği için "umut" olmuş ve sahiplenilmiştir.
Hemen şunu da ekleyelim ki, Koç'un bu kadar sahiplenilmesine yol açan başka bir neden de; içinden geldiği aileye rağmen, eşitlikçi ve adaletli olmasıdır. Bir anlamda, onu benimseyenler ülkenin en zengininde kendini buldu. Türkiye'yi sahiplenmeyi de...