Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Bu suça ortak olma İspanya!

TC, uluslararası hukuk ve yargı sisteminin sağladığı olanakları kötüye kullanarak, muhalifleri, “terörist” oldukları iddiası ile tutuklatma kampanyası başlatmış vaziyette.

Kendisi "Fetö'cü" diye nitelenen yargının asıl mağdurlarından birisi olan yazar Doğan Akhanlı’dan * haber var diye yazmışım 6 Eylül 2016 tarihinde ve şöyle devam etmiştim:

"Az koşturmadık onun için…Dünya yazar örgütleri ile birlikte… 80 yaşındaki babasını son bir kez görmek için gelmişti 18 yıl sonra… Bırakın son bir kez görüşmeyi, cenazesine bile katılmadı.

Karıncayı bile incitmeyecek yazarımız, soygun ve cinayetle suçlanıyordu. Kampanyaların sonucu hakimler dosyaları dikkatli okuyunca beraat verdiler. Ama "teşkilat" mensubu Savcı Bey, meşhur Dokuzuncu dairedeki ülküdaşları ile beraat kararını bozdurmayı becerdi… Mahkemeden kazara beraat etseniz, karar, yeminli bir sol düşmanı olan Dokuzuncu daireden dönerdi. Dünya onlara da kalmadı. Bundan önceki darbelerde, hiç olmazsa, "mülteci" hakim, savcı ve subaylara tanık olmamıştık. Şimdi bunlara da tanık olmak varmış şanlı TC tarihinde! Ama beterinin geldiğine de tanık oldu şimdi.

Bu heyetler çevirmenim Suzan Avcı’yı hasta kalbiyle 2 buçuk yıl zindanda tuttular zalimce, yerel gazete ofisinden alarak. Sonunda bırakıldı ama kalp ameliyatından sağ kalkmadı 2011 Ekiminde. Ben de bir hafta sonra tutuklanacaktım, "bir resepsiyona niye katıldın" diye.

Özgür Radyo editörü Füsun Erdoğan’ı 8 yıl zalimce zindanda tuttular.

Şimdi hepsi "out". Peki yerlerine gelenler çok mu farklı. Fark sadece kalite: beterin beteri! Buz gibi soğuk nezaketin yerini, doğrudan şiddet aldı.

Benim 2011 yılında tutuklanmamın asıl nedeni bu insanlar için, Nedim Şener ve Ahmet Şık için yürüttüğüm kampanyalardı.

Bana akıllarınca ders vermek istediler.

Şimdi bana yine birileri ders vermek istiyor anlaşılan!

Kendileri ders almayı asla beceremeyenler.

2011 yılında beni saçma gerekçelerle tutuklanmamın nedeni, esas olarak, son bir yıl içinde yürüttüğüm kampanyalardı. Beni tutuklayan polis ve hakim ve savcıların kendileri şimdi hukuka muhtaç durumda.

80 yaşında İlhan Selçuk’a, Türkan Saylan’a zulüm yapan aynı kafa şimdi 80 yaşındaki Hilmi Yavuz’a, Nazlı Ilıcak’a zulüm yapıyor. Şair Ender Öndeş’in üstünde tepiniyor, ameliyattan yeni çıkmış Bayram Balcı’yı darp ediyor, kadın gazetecileri "rapist" söylemle ahlaksızca taciz ediyor ve propaganda basını bu tacize devam ediyor.…

Ahmet Şık ve Nedim Şener için gazete ofislerini basan kafa şimdi Özgür Gündem gazetesini darmadağın ediyor…

Peki, Aslı Erdoğan’ı tutuklayan, Eren Keskin’in, Filiz Koçali’nin evini bastıran ekibin, 2011 ekibinden farkı ne?

Yoksa, bunları da birkaç yıl sonra "FETÖ’cü" mü ilan edeceksiniz?

Gizli hücreler ortaya çıktı mı diyeceksiniz?

Hrant Dink cinayetinden bu yana olan bütün cinayetlerden ve kıyımlardan dolayı üstünüze düşen siyasal sorumluluğu inkar mı edeceksiniz?

Ya da "Yok aslında birbirinden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız" mı diyeceksiniz?

"Yeğenim Tolga Oral, Savcım Celal Kara" diye başlayan Akhanlı şöyle devam ediyor:

"Şimdi hafızalardan silindi ama 2010 Yılı sonbaharında içine düştüğüm davanın en önemli kahramanlarından biri CELAL KARA adlı savcıydı.

Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi’de, 8 Aralık 2010 tarihinde aleyhime açılmış dava, akşamın geç saatlerine kadar sürdü. Bütün tanıklar dinlendi. Tek tek bütün belgeler okunup değerlendirildi.

Avukatlarımım, Savcı CELAL KARA’nın iddianamesindeki bütün suçlamaları tek tek ezip tahliyemi sağladılar. Bütün dünyanın gözü önünde. Mahkemeye katılan yüzlerce kişinin, tanıkların, uluslararası delegasyonun yirmi bir üyesinin, uluslararası ve yerel televizyon kanallarının, günlük gazete ve haber dergilerin, Almanya Başkonsolos temsilcilerinın gözleri önünde kepaze durumuna düşen CELAL KARA, intikamını beraatime Yargıtay nezdinde bir satırlık itirazla aldı. "Bütün delillerin sanığın lehine olması, onun suçsuz olduğunun ifadesi olamaz" şeklindeki itirazı Yargıtay 9. Dairesi tarafından ciddiye alındı. Beraatim kaldırıldı. Yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Vs...vs...

Şimdi bu CELAL KARA ve Yargıtayın hukukla alakasız yargıçlarının çoğu, FETÖ’cü oldukları iddiasıyla tutuklandı ya da işlerinden edildiler. CELAL KARA’nın, Almanya’ya kaçtığı gazeteler tarafından yazıldı ama piyasada yok", diyordu Doğan Akhanlı.

Ben Kandıra’da hapisteyken en sevindiğim olaylardan biri, Doğan’ın Adalet Bakanlığından izin alarak ziyaretime gelmesiydi. Ahmet Şık da bana serbest bırakıldıktan sonra eşiyle birlikte gittiği Paris’ten kart atarak beni sevindirmişti. Şimdi Ahmet Şık yine hapiste… Dün de Alman yurttaşı Doğan İspanya’da Granada kentinde, İsveç yurttaşı Gazeteci Hamza Yalçın gibi gözaltına alındı. Interpol’e Kırmızı bültenle "terörist" olarak aranıyor bilgisi verildiği için. *

İspanya’nın özellikle son Barselona saldırısından sonra bu tür yanlış bilgilendirmeleri dikkate alması anlaşılabilir bir şey. Ancak tarihsel otoriter kökleri ile hesaplaşmamış ve tarihi ile yüzleşmemiş ülke örneklerinden biri olan İspanyol devleti de pek masum değildir. 2004 yılında İslamistler tarafından seçimlerden tam 3 gün önce yapılan 192 kişinin ölümüne yol açan banliyö trenlerine yönelik birleşik bombalamada, o dönemin sağ hükümeti Basklıları sorumlu göstermeye çalışmıştı. Katalanya’daki bombalamada ne hikmetse, tam bağımsızlık referandumu öncesine denk düşüyor. Türkiye’de siyasal ve hukuki sistemin çökmesinin önünü açacak olan 2015 seçilerinden önce "istihbaratı alınan, ama engellenmeyen" kitlesel ölümlere yol açan ve korku iklimini egemen kılan bombalamalar gibi.

Şimdi, TC, uluslararası hukuk ve yargı sisteminin sağladığı olanakları kötüye kullanarak, muhalifleri, "terörist" oldukları iddiası ile tutuklatma kampanyası başlatmış vaziyette. Avrupa devletlerinin bu suça ortak olmaması gerek.

Devlette devamlılık ilkesi esastır. Şu ya da bu ekibin fiillerinden dolayı, özellikle yargının bağımsızlığını bütünüyle yitirdiği durumlarda, siyasal olarak da, yasal olarak da sorumluluk "başkanlık" kurumundadır. Suç sadece şu ya da bu ekibin üstüne yıkılamaz.

Belki bu tür uluslararası hukukun kötüye kullanımı, kısa vadede sadece muhalifleri rahatsız edecek, onların seyahat etme özgürlüğünü fiili olarak kısıtlayacak ama, çok geçmeden TC’den yapılan bu tür başvurular bütün güvenirliliğini yitirecek. Hele hele fiilen cihatistlerin güvenli limanı olduğu gerçeğinin gittikçe daha görülmeye başlandıktan sonra.
 

(*) Doğan Akhanlı ve davası hakkında, ayrıntılı bilgi için bk..Yazar Doğan Akhanlı'nın başına gelenler... - Kemal Yalçın: www.kemalyalcin.com 

(**) Bu konuda Doğan Özgüden’in birkaç gün önce çıkan harika yazısına bakılabilir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi