Bu ülke batmaz!

Cumhurbaşkanı burada 'yerli-milli' değil de uluslararası alacaklı takım içinde konuşlanmış gibi oldu ama onun kişisel tarihinde bu türden 180 derecelik 'küçük' sapmalar yaşanabiliyor.

İçlerinde bu satırların yazarının da dahil olduğu "münafıklar ordusu" 7/24 üzerinden 365 gün iş başındaki iktidarı eleştirirler.

En fazla dile getirilenler de akçeli konulardır. Reis ve tayfasının ülkeyi batırdığına dikkat çekerler.

Merkez Bankasının 128 Milyar Dolarının "eritilip götürüldüğü" şeklinde tuhaf iddia var mesela… Oysa bu kadar para yemekle bitecek bir meblağ olmadığı açıktır.

Köprü, otoyol, tünel geçişleri kur garantili olarak müteahhitlerin hizmetine sunuldu, diyorlar. Oysa vatandaşların hizmetine sunuldu. Ayrımcılık yapılmaması için de hem paralı geçişleri kullananlardan hem de kullanmayanlardan bedel alınıyor.

Ülkenin çok fazla dış borcu olması nedeniyle de iktidar -yazının girişinde zikrettiğim- "münafıklar ordusu" tarafından yıpratılıyor:

-Koca ülkeyi batırdınız!

Oysa Türkiye -henüz- batmış falan değil!

Peki ülkeler böyle devasa borçlar yüzünden batar mı?

Çok uzağa gitmeyelim. Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul’un kalbi sayılan, Galata üzerine uzun zamandır çalışmalar yapan değerli araştırmacı Turan Akıncı’ın Remzi Kitabevi’nden çıkan "İstanbul’un Kara Kutusu Galata" adlı kitabında şahane batış bir hikayesi var.

Efendim Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fethedince Galata’da yaşayan Cenevizlilere 1 Haziran 1453 tarihinde bir Ahitname vererek bölgenin özerkliğini tanıyor.

Bu bölgenin sadece Cenevizlilerin yaşadığı yer olarak kabul edilmemesi lazım. Çünkü "Magnifica Comunita di Pera" adlı devlet (evet yanlış okumadınız, devlet) tam 350 yıl hüküm sürerek 1805’e kadar yaşıyor.

1854 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu dışardan borç almaya başlıyor. 1854-1914 yılları arasında 41 defa borç alarak 347 milyon altın borçlanıyor. Ama devletin eline 222 milyon altın geçiyor. İtfa oranının (geri ödeme planı) yüzde 64 olduğunu da buraya not edelim.

1875 yılına gelindiğinde devletin borçları 230 milyon Osmanlı Lirasına ulaşıyor. Hazine tıkanıyor. Osmanlı İmparatorluğu borçlarını ödeyemez hale geliyor. Ve moratoryum ilan ediyor.

Avrupa devletlerin baskısıyla Duyun-u Umumiye idaresi kuruluyor. Borçlar ödenmeye başlıyor.

Ne zamana kadar?

1954!

Osmanlı’nın borçları Cumhuriyet’i kuran CHP’nin tek parti dönemi boyunca ödeniyor.

AKP’nin de başkanı olan sayın Cumhurbaşkanının tarihi bilgisine burada şapka çıkarmak gerekiyor. Muhalefetin her tonu hep bir ağızdan "Kanal İstanbul’un parasını ödemeyeceğiz" demeleri üzerine CB sayın Erdoğan şöyle uyarmıştı:

-Sizden bu paraları söke söke alırlar!

Cumhurbaşkanı burada "yerli-milli" değil de uluslararası alacaklı takım içinde konuşlanmış gibi oldu ama onun kişisel tarihinde bu türden 180 derecelik "küçük" sapmalar yaşanabiliyor. Ki, bu da onun hatası değildir!

Osmanlı batınca borçları da onunla birlikte batmıyor geriden gelenler aslanlar gibi ödüyorlar. Türkiye’nin borçları AKP’nin iktidar yıllarında görkemli şekilde arttı. Borçlar artarken de devletin elinde bulunan fabrikalar, madenler, santrallar, rafineriler, limanlar, yollar, dereler, ormanlar da gayet güzel biçimde satıldı. Devletin en sağlam geliri olarak dolaylı ve doğrudan vergiler ve cezalar kaldı.

Şimdi geliyoruz yazının ana fikrine:

-Bu ülke batmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi