Eser Karakaş
Bunların binde biri medeni bir ülkede olsa: İyi Cumalar
Son zamanlarda, galiba yalnız da değilim bu konuda, aklıma en çok takılan konuların başında dillerinden Müslümanlığı, dini değerleri düşürmeyen bir kesimin bu din anlayışı ile dünyevi konularda gırtlaklarına kadar içinde debelendikleri yolsuzlukları, ahlaksızlıkları, adam kayırmacılıkları nasıl bağdaştırabildikleri.
Dini konularda görüş belirtebilecek kişiler arasında değilim, buna kuşku yok ama tüm tek tanrılı dinlerin, Budizm gibi inançların ortak paydasının, gerekli koşulunun (bu gerekli koşul önemli, döneceğim), asgari şartının ahlak, yolsuzluk yapmama, kul hakkı yememe gibi değerler olduğunu tahmin ediyorum.
Yukarıda “gerekli koşul” ifadesini kullandım, şuna eminim, ahlaksız birinin, sistematik olarak yolsuzluğa, hırsızlığa bulaşmış birinin dindar olmasının mümkün olamayacağını, dindarlık adına ne halt ederlerse etsinler, eğer yukarıda bir yaratıcı varsa, anlamsız kalacağını, muteber olamayacağını biliyorum, daha doğrusu böyle olması lazım.
Türkiye anormal bir ülke, senelerdir en büyük meselenin normalleşememe olduğunu yazıp duruyoruz.
Basında bazı haberler çıkıyor, kimse üzerlerinde durmuyor, bu haberlerin binde biri medeni, normal bir ülkede çıksa yer yerinden oynar, istifalar ya da görevden almalar hemen, evet hemen devreye girer.
Bizde ise böyle olmuyor, tam da bu nedenden burası normal bir ülke değil diyebiliyorum.
Basında çıkan bu haberler tam da gerçeği yansıtmayabilir ama bu durumda da yine normal bir ülkede tekzip mekanizmaları çalışır, bizde bu da olmuyor, böylece ben de bu haberlerin doğru olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu, yolsuzlukları, usulsüzlükleri yapanların da umurlarında olmadığını düşünüyorum.
Geçtiğimiz hafta basına yanşayan iki haberden bahsedeceğim bu yazımda, takdir, değerlendirme siz okurların.
Bu bağlamda gözüme çarpan ilk haberi 19 Kasım günü T24’de gördüm, aşağıya aynen (kes-kopyala) italik olarak aktarıyorum:
“Bodrum’da deniz manzaralı 180 bin metrekare büyüklüğündeki arazi için düzenlenen ihaleyi Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın akrabasının şirketi kazandı.
Emlak Konut'un projelerinden biri olan ‘Muğla Bodrum Ortakent Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İşi' ihalesinin ikinci oturumu 3 Kasım'da yapıldı. Nihai teklifler incelendiğinde gelen en yüksek teklifin Cevahir İnşaat ve HB Grup İnşaat ortaklığından yapıldığı belirtildi. İkinci oturumda teklif veren 14 firma arasında Kalyon, Dap Gayrimenkul, Vema Holding, Öz Er-Ka İnşaat, Baş Yapı gibi şirketler yer alıyordu.
Sözcü'den Yaşar Enter'in haberine göre; İhaleyi alan HB Grup İnşaat şirketinin iki ortağı ise Bakan Mustafa Varank'ın amcasının oğlu Sedat Varank ve Gülhan Düzgün Varank. Şirketin oluşturduğu ortaklığın söz konusu araziden en az 6 milyar 91 milyon TL sağlayacağı belirtildi. Emlak Konut'un kazancı ise en az 4 milyar 61 milyon TL olacak. Projeden sağlanacak toplam gelir ise 10 milyar 152 milyon 500 bin TL olarak hesaplandı.”
Birileri şunu söyleyebilir, “Bir Bakanın kuzenleri olmak, soyadları da aynı, bu insanların ticaret hayatlarında karşılarına bir olumsuzluk olarak yansımamalı”.
Ancak, bu görüşe katılmam mümkün değil çünkü ihale süreçlerinin bizim ihale sisteminde nasıl işlediğini biraz bilenlerden biriyim ve Mustafa Varank’ın akrabalarının bir ihaleyi almak isterlerse kendilerine verilmemesini çok olası görmüyorum, bu ihale süreçlerinde mutlaka sorunlar var, en azından akraba kayırmacılığı, nepotizm var ama AKP’li, Reis’ci Metin Metiner bu durumları bile dini kaynaklardaki “Akrabalarınızı koruyun” ifadesine dayandırma cüretini gösterebilmiş idi.
Sorarsanız, hepsi dindardır, erkekleri (arada kadınlar da oluyor) Cumaları kaçırmıyorlar ama alınları secdeye geldiği zaman acaba bir utanma, bir pişmanlık duyuyorlar mı, hpiç zannetmiyorum.
AKP Türkiye’de yeni bir din anlayışı geliştirdi, dini ritüel ve ahlaksızlık beraber yürüyor bu anlayışta.
Bu hafta gözüme çarpan ikinci haberi yine T24’de gördüm ve yine 19 Kasım, AKP bir güne neler sıkıştırma başarısını gösteriyor, hayranlık verici.
Bu haberi de yine kes-kopyala yöntemi ile italik olarak sunuyorum:
“Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın kuzeni olan Gürsel Baran, Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanlığı seçimlerinde 186 oyun 185’ini alarak yeniden başkan seçildi.
Seçimlerde Yönetim Kurulu Başkanlığı için tek aday olan ve 1 oyun geçersiz sayıldığı seçimlerde geçerli olan 186 oyun 185’ini alan Gürsel Baran, Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçildi. Gürsel Baran'a, 2022-2026 yıllarını kapsayan 29'uncu dönemde ATO başkan yardımcıları Halil İbrahim Yılmaz ile Temel Aktay eşlik edecek.
ATO’nun 19’uncu başkanı olarak üçüncü dönemini icra edecek olan Gürsel Baran'ın, Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın dayısının oğlu olduğu biliniyor.”
Bu haber de ilginç değil mi, Emine Hanım’ın dayısının oğlu 186 üyenin 185’inin oyunu alarak ATO’ya başkan seçilmiş, ne diyelim, hayırlı olsun.
Ha, bir de hayırlı Cumalar diyelim.
İslam dünyasında hep süregelen bir tartışma vardır, bu tartışma da İslam dininde reform olup, olamayacağı tartışmasıdır.
Kanımca AKP ve Erdoğan bu tartışmayı sonlandırdılar, din ve yolsuzluğun, usulsüzlüğün, nepotizmin birlikte olabileceğini kanıtlayarak asırlardır konuşulan reform (!!!) konusuna bir boyut getirdiler.
Erdoğan, Mustafa Varank, Varank soyadlı akrabaları, Emine Hanım’ın dayısının oğlu ve diğerleri umarım bu hafta Cuma namazında bir araya gelirler ve dini vecibelerini yerine getirirler, yakışır doğrusu; yazık, İslami tradisyon Emine Hanım’ın o taklit çantasıyla bu gruba katılımına engel.
Hayırlı Cumalar, hayırlı 21-b’li, davet usullü ihaleler.
Yazının başında belirtmiş idim, her dindarın gerekli ama yeterli olmayan koşulu ahlaktır, nepotizme karşı çıkmaktır
Bu gerekli koşul yoksa. ortada dindar da yoktur, sadece ‘din bahane, ihaleler, nepotizm şahane” diyenler vardır.
Bu Bodrum ihalesi medeni bir ülkede olsa idi, Varank çoktan koltuğunu kaybetmiş idi.
Medeni bir ülkede bir ticaret odası başkanı 186 oyun 185’ini alarak seçilemez.