Güldem Atabay
Büyümek her şey, enflasyonsa hiç…
Türkiye ekonomisi 2022 ilk çeyrekte geçen yılın ilk çeyreğine göre %7,3, 2021 son çeyreğe göre ise %1,2 büyüme kaydetmişti. Büyümenin dayanakları sanayi, hizmetler ve finans sektöründeki aktivite olurken, iç tüketim ve ihracat harcamalar tarafında ilk çeyrekte kaydedilen %7,3 büyümeye katkı sağlayan ana kalemlerdendi. Biraz daha detaya inildiğinde, üretilen katma değerden sermayenin aldığı pay artmaya devam etmiş, ücretli kesim ise 2020 ve 2021 boyunca olduğu gibi "büyümenin kaybedeni" olarak dikkat çekmişti.
İkinci çeyrek başlangıcı Rusya’nın Ukrayna işgali ne denk geldi. Ekonomideki yansıması hızla artan enerji fiyatları üzerinden genişleyen dış ticaret açığı oldu. Turizmin pandemi sonrası geri dönüşü güçlüydü, ancak net turizm gelirlerindeki artış cari açıkta hızlı yükselişin önünü kesemedi.
Cari fazla vererek yaratılacak döviz bolluğu sayesinde TL’nin kazanacağı değerle maliyet baskılarının hafiflemesi yoluyla enflasyonu düşürmeye dayalı "Yeni Ekonomi Modeli"nin çöküşü ise hem yükselmeye devam eden enflasyon, artan cari açık eşliğinde daha ikinci çeyreğin başında netleşmişti.
YEM’in işlemeyeceğine dair tüm uyarıları şiddetle ve hakaretle reddeden ekonomi yönetimi, YEM diye uygulamaya koydukları deneyin başarısızlığını kabul etmedi. Özellikle ikinci çeyrek boyunca politika faizi, piyasadaki kredi, mevduat ve tahvil faizlerinden bağını kopardıkça; kredilerde çeşitlerine göre çoklu faiz seviyeleri oluştu. İlk çeyrek daralan inşaat sektörüne yönelik kredi faizleri düşerken, tüketici kredilerinin enflasyonun yarısının altındaki seyri tüm mal ve hizmetlerin fiyatları artarken tüketimi kamçıladı. Özellikle ihracata ve yatırıma yönelen şirketlere bir yandan ucuz kredi verildiği ile övünülürken, oluşan düşük TL maliyeti ve nispeten pahalı finansman sayesinde bankacılık sektörü rekor üzerine rekor karlar elde etti.
İkinci çeyrek boyunca Kur Korumalı Mevduat’ın (KKM) artan cari açık paralelinde reel sektör döviz talebini kesmemesiyle TL değer kaybetmeye başlayınca, ihracat yapan şirketlerin dövizlerinin belli ve %40 gibi yüksek bir oranını TL’ye çevirme zorunluluğuna ek, döviz tutan şirketlerin belli sınır üzerindekilerin dövizlerini bozdurmamaları halinde TL kredi almalarına sınır getirildi.
2021 kasım ayında %19 olan TÜFE enflasyonu ilk çeyrek 2022 sonunda %61’e, ikinci çeyrek sonunda da %78’e çıktı. Fayda içeren sonuçlarının mutlaka ileriki bir tarihte görüleceğini vaat ederek YEM’de ısrar eden hükümet, ilk yarıyıl boyunca merkez bankasının 55 milyar dolar rezervini daha satarak TL’yi baskı altında tutmaya çabaladı.
Enflasyonun çok altında kredi şirketler kesimini desteklerken, eksi yüzde 50’den fazla reel faiz ve enflasyonun daha da artacağı beklentisi yerlileri tüketime yöneltti. Merkez bankasının swaplar hariç döviz rezervlerinin -55 milyar dolara yükselmesi sonucu başlayan döviz avı, şirketlerin hammadde taleplerini erkene çekerek merkez bankasının radarından kaçmaya neden olurken, ithalat talebinin yüksek fiyatlardan erkene çekilmesi cari açığı daha da şişirdi.
KKM’den tasarruf sahibine vergi gelirinin harcanması usulüne ve hatta dolayısıyla Anayasa’ya aykırı vergilerden aktarılan kaynak yılın ilk yarısında, örneğin tüm sene boyunca tarım sektörüne aktarılacak kaynakların tamamını geçti.
Enflasyon yükselmeye devam etti. Cari açık yükselmeye devam etti. TL değer kaybetmeye devam etti. Aralık 2021 şoku seviyesine yavaş yavaş geldi ve oturdu. TL’nin daha da değer kaybedeceği genel kanı haline dönüştü. Enflasyon beklentileri sene sonu için %70-80 aralığına yükseldi. Ortaya çıkan çok yüksek enflasyonun yarattığı büyük dengesizlikler sonucu ikinci çeyrekte ekonomi yöneticilerinin kıt öngörüsünü yansıtacak şiddette büyük bir ek bütçe kabul edilmesi gerekti. Sabit gelirli enflasyonun gerisinden gelen ücret ayarlamaları nedeniyle yine kaybettiği net olan kesim oldu.
Fakat ikinci çeyrekte kabaca %5,5-6,0 arasında büyüme elde edildi. Resmi olarak ikinci çeyrek büyümesi 31 Ağustos’ta açıklanacak ancak öncü veriler, ilk çeyrekte elde edilen %7,3’ün ardından en az %5,5 büyümenin ikinci çeyrekte cepte olduğunu gösteriyor.
Ekonomik büyümenin kalitelisinin dengeli ve sürdürülebilir büyüme olduğunu duymak istemeyen, pandemi sonrası dönemde ve özellikle yüksek enflasyon döneminde sabit gelirlinin desteklenmesini gereğini atlayarak geriden gelen ücret ayarlamaları ile sınırlayan Erdoğan hükümetinin ekonomi modelinin Türkiye ekonomisinde yarattığı büyük kırılma özetle bu.
28 Temmuz’da TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nun hiç bir beis duymadan yalanlar ve aldatmacalar eşliğinde halka sunduğu Enflasyon Raporu’nda 2022 sonu TÜFE enflasyonu sene başında beklediği %20 seviyesinden %60’a "güncelledi.". Raporun detaylarını tartışmak zaman kaybı.
Bir merkez bankası başkanı olarak üstlendiği sorumluluğun zerre kadar farkında olmadığını ya da umursamadığını yansıtan akıl almaz konuşmasında dünyada hemen her ülkede hâkim olan durgunluk riskinin Türkiye’de olmadığıyla övünecek kadar kendine pay çıkardı.
Bunun nedeni ise Türkiye’de merkez bankası başta ekonomiyi yöneten hiçbir biriminin enflasyonu düşürme politikası uygulamaması. Dünyanın durgunluk riski yaşayan tüm ekonomilerinde durgunluğun ufukta görülme nedeni Türkiye’dekinin onda biri olmasına rağmen yükselen enflasyonu düşürmek yolunda para politikasının sıkılaştırılması.
Büyüme ile gözünü karartan AKP hükümeti Türkiye ekonomisinin temellerine nasıl bir bomba yerleştirdiğinin farkında değil. Yüksek enflasyon, yüksek cari açık ve "batık" bir merkez bankası yanında borçlu bir reel sektör. Eriyen orta sınıf.
Dünya Bankası ve OECD’nin Türkiye ekonomisi için 2022 büyüme tahminini sırasıyla %2,3 ve %3,7’ye yükseltmesinin ardından bu hafta IMF de bu hafta açıkladığı Küresel Ekonomik Görünüm raporunda %2,7 olan tahminini %4’e yükseltti. Bu iyimser hava yanıltıcı olmasın. Büyüme ikinci yarıda ivme kaybetmeye başladığı gibi, motoru yakarak elde edilen ilk yarı büyümesi sonucu Türkiye ekonomisinde oluşan dengesizlikler artık ancak yıllarla çözülebilecek şekle büründü. O da ancak bir iktidar değişimi gerçekleşirse.