Ragıp Duran
Cehl-i mürekkeb(*)
Sağolsun bir arkadaş göndermişti. ''1890-1913 döneminde Selanik Vilayetinde Komitacılık'' konusunda bir doktora tezi. Yaklaşık 400 sayfa. Rahat okuyabilmek için gittim, çıktı aldım. Almaz olaydım. Daha ikinci sayfada müellifin imzalı bir beyanı var: ''(...) adlı doktora tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım''. Doktora öğrencisi kim oluyor da, kendi yazdığı tezin ''bilimsel, ahlak ve normlara uygun'' olduğunu, hem de ''onuru'' ile ''doğru''luyor. Buna jürinin karar vermesi gerekir, öğrencinin değil. Belli ki, YÖK, intihale karşı böyle bir tedbir almış. Hırsız, alnına ''Ben hırsız değilim'' diye yazınca makbul yurttaş oluyor gibi...
Doktora Tez Savunma Tutanağı'na baktım: Jürideki 5 üyeden 2 üyenin sadece imzası var. Ne adları yazılı ne de ünvanları. Ayrıca hiçbir jüri üyesinin uzmanlık alanı belirtilmemiş. Ünvanı yazılı olan 3 üyeden jüri Başkanı Profesör, biri Doçent, sonuncusu Yardımcı Doçent.
Daha Önsözde şöyle bir cümle var: ''(...)Balkan komitacılığını; kuran Rusya ve körükleyenler, yani Almanya, Fransa ve İtalya bile felaketten yakalarını kurtaramamışlardır. Nazilik, Faşistlik, Bolşeviklik ve rezistans ideolojileri vd. davaları ne olursa olsun metot bakımından ''Balkan Komitacılığı''dır.''
Ohh ne güzel baştan koy yargını, sonra yaz doktora tezini... Yargı da hani bütün yakın çağ tarihini altüst edecek bir yargı!
İdeolojileri sayarken Kuvayı Milliye'yi unutmuş mu?
Yine Önsözde, ''Osmanlı Makedonya'sındaki milliyetçi terörle'', ''günümüzde Türkiye Cumhuriyetinin karşı karşıya kaldığı ayrılıkçı terörün benzerlikler taşıdığını söyleyebiliriz'' denmiş. İkisi de bağımsızlıkçı demek istemiyor tabi ama kaş yaparken göz de çıkıyor bazen...
17 sayfalık ''onurlu'' kaynakçaya baktım. Türkçeye tercüme edilmiş kitaplar bir yana, yabancı dilde bir tek referans yok. Hadi Yunanca, Bulgarca, Sırpça bilmeyebilirsiniz ama Balkanlarda araştırma yaparken İngilizce, Fransızca, Almanca hatta Rusça kaynak da mı yok? Var da, o kaynaklar sizin tezinizi tarumar edeceği için uzak durursunuz tabi! Tek gözlü korsan gibi, tek yanlı doktora tezi!
Doktora tezinde, tutanakta Google İngilizcesinden inciler var. Herhalde yukarıdaki söyletmiş, ''Komitacılığı'', ''Devrimci faaliyetler'' (Revulationary activities) diye çevirmiş. İngilizce yazımdaki yanlışlığa baskı hatası diyelim. Başlığın çevirisi de enfes: ''Between 1890 and 1913 The Revulationary activities in Salonika Province With Ottoman Archivies Documents''. ''İngilizce Abstrakt'(!)' da bir çeviri şaheseri sayılabilir...
Mesele tabi sadece İngilizce yanlışları, eksikliği değil. Doktora tezi diye, oradan buradan ama tek yanlı belgeleri bir araya getir, klasik/geleneksel milliyetçi-devletçi süzgeçten geçir, olsun bitsin.
Bilimsel araştırma öncelikle eleştirel yaklaşım gerektirir, sonra egemen ideoloji ve devletin resmi görüşünün sorgulanmasını gerektirir. Onu aklamak propagandacıların işi akademisyenlerin değil. Kıyaslama olmadan, anti-tez olmadan doktora yazılır mı? Üstelik doktora tezi, konuya mutlaka yeni, özgün bir yaklaşım getirmeli.
Üniversite kentlerinde kırtasiyeciler, fotokopiciler ücret karşılığında yüksek lisans hatta doktora tezi yazıp teslim ediyorlarmış öğrencilere, diye duymuştum. Umarım doğru değildir.
Üniversitelerimizin perişan halinin anlamlı bir belgesi bu sözünü ettiğim doktora tezi. Kusura bakmayın ama yukarıda belirttiğim engellerden sonra ben böyle bir metni okuyamam.
YÖK'le mi başladı bu felaket, yoksa 1933 Darülfünun tasfiyesi mi ilk işaretti? 1948 DTCF'deki solcu kıyımı (Boratav, Berkes, Şerif, Boran) ya da 1960'daki 147'ler hadisesi Üniversiteyi adım adım kemiren darbeler oldu.
Üniversite, ''univers'' ve ''cité'' sözcüklerinden oluşuyor. Yani ''evrensel site'' demek. Site, Antik Yunan'da ''Yurttaşların kendi kendilerini yönettikleri siyasi topluluk'' anlamında. Sözcük karşılığı ''Tarihi, mimari, toplumsal... olarak homojen bir birlik oluşturan toplanma alanı'' kısacası kent. Tanım gereği ''Yerel Üniversite'' olmaz. ''Milli Üniversite'' de olmaz! ''Türk Üniversitesi'' ya da ''Türk üniversiteleri'', yanlış sözcükler. ''Türkiye'deki üniversiteler'' olabilir. Kısacası, ''Milli ve Yerli Bilim'' olmaz. Yapmaya kalkışırlarsa, işte ''Organik Hoşaf'' ya da ''Deve Sidiği Kokteyli'' gibi dingoluklar çıkar ortaya.
Bizde, bilim de resmi ideolojinin, devlet aygıtının bir müştemilatı haline getirilmek istendiği için, sözünü ettiğim tezde olduğu gibi, milliyetçi-devletçi fikriyatın üretim merkezlerine dönüştü üniversitelerimiz. Onu imzacı, bunu Fetö'cü diye ihraç et, sonra da ne kadar çapsız ve cahil ama iktidara biat eden varsa getir onları, adeta Kapo gibi yerleştir üniversitelere. Çünkü, resmi ideoloji, bağımsızlık, özerklik gibi kavram ve uygulamaları kargıladığı için, her şeyin mutlaka bir fikri komiserin denetiminde olması talep edilir. Medya komiseri Alo Fatih'in kardeşinin/ağabeyinin YÖK Başkanı olması trajik bir tesadüf müdür?
Benim ailemde bir profesör, bir doçent, bir de okutman var. Ben kısa pantolonlu iken, Sıddık Sami Onar, Ragıp Sarıca, Tarık Zafer Tunaya gibi efsane hocalarla büyüdüm. Kendim de, naçizane, akademisyen değilim ama, üç üniversitede yıllarca ders verdim. Kulak dolgunluğum, kısmi tanıklıklarım vardır.
Gençliğe, özgürlüğe ve bilime düşmanlık günlerini yaşıyoruz memlekette. Bu da geçecek de... Restorasyon dönemi uzun ve meşakkatli olacağa benzer...
(*) Câhil olduğu hâlde, câhilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek.