CHP, Kürdün Hayır’ından değil, Evet’inden korkuyor

Devlet, CHP’yi ‘‘Bugün Erdoğan başkan ama yarın kimin olacağı belli olmaz. Kesin olan tek şey, bir Kürdün Kürt kimliğiyle cumhurbaşkanı olamayacağı’’ önermesiyle ikna etmiş.

Ergenekon dava sürecini hatırlayın. Darbe girişimiyle suçlanan generallerin yargılandığı davada CHP bütün kadrolarıyla aslan kesilmiş, Silivri’yi mesken tutmuştu. CHP’nin o kadroları da bugün aşağı yukarı aynı.

Ergenekon’da haksızlık yapıldığı iddia edilen kişi sayısı sınırlıydı. Bugün, sahte oylarla kazanıldığı ortaya çıkan referandumun kötülüğü ise tüm ülkeye, gelecek tüm kuşaklara olacak. Ancak CHP’den bu kez aynı şiddetle bir muhalefet örneği görmüyoruz, göremiyoruz.

Neden?

Çünkü CHP’yi Ergenekon davasında harekete geçiren güçler, referandumda çevrilen dolaplara karşı hareketsiz kalmasını, Hayır oyu veren kitlenin gazını almakla yetinmesini istiyor. Çünkü, CHP kurulduğu günden itibaren, devletle özdeşleşen karargahla bağlantılı olmuş, aradan geçen zamana rağmen bu bağı koparmayı başaramamıştır, zaten istememiştir.

Bu iddiamızı verilerle değerlendirelim:

  1. Referandum sonucu, kimilerinin iddiasının aksine HDP’nin hendek savaşlarında bölgede oy kaybetmediğini göstermekte. Olası bir seçim ve seçimlerde baraj sıkıntısı yaşamayacak tek parti olarak HDP görünmekte. Kürt coğrafyası bir bütün olarak HDP etrafında kenetlenmiş durumda. Metropol’ün yaptığı araştırmaya göre, Selahattin Demirtaş’ın onaylanma oranı, partisinin oyunun bile üzerinde. 2.5 milyon sahte Evet oyunu çıkardığınızda Kürt coğrafyasında HDP dışında bir partinin kalmadığı gerçeğiyle yüz yüze kalırsınız zaten.
  2. AKP başta İstanbul, Ankara olmak üzere ekonomik krizin etkisini doğrudan hisseden büyük metropollerde oy kaybediyor.
  3. MHP parti olarak varlığına resmen son verdi. Artık herhangi bir baraj aşma şansı yok. Zamanında yapılacak seçimin 7 Haziran benzeri bir tablo ortaya çıkarması kaçınılmaz. Yani koalisyon gündeme gelecek.

Parlamenter sistemin devamı durumunda, geçmişin hesabını sorma iddiasındaki CHP’nin tabanın da baskısıyla HDP ile bir koalisyon kurması uzun vadede kaçınılmaz hale gelebilir. Giderek güçlenen bir ihtimal bu. Böyle bir gelişme, HDP’nin hükümet ortağı, Milli Güvenlik Kurulu’nda temsil edilen en az bir bakanlığa sahip bir konuma gelmesi çok muhtemel bir olasılık. Bu seçimde olmasa da 2-3 seçim sonra gündemde olması kuvvetle muhtemel bir gelişme.

Başkanlık sistemi, sadece Kürtlerin Türkiye yönetiminde söz sahibi olmasını engellemekle kalmıyor, CHP’yi böyle bir ortaklığa girmekten de kurtarıyor.

CHP’nin 2.5 milyon oyun sahte biçimde kullanıp referandumun kaderini değiştirmesi karşısında hanım hanımcık bir tepki göstermesinin ana nedeni bu. Devlet, CHP’yi ‘‘Bugün Erdoğan başkan ama yarın kimin olacağı belli olmaz. Kesin olan tek şey, bir Kürdün Kürt kimliğiyle cumhurbaşkanı olamayacağı’’ önermesiyle ikna etmiş.

12 Eylül’ün Kürt siyasetinin önünü kesmek için bulduğu yüzde 10 barajı artık işlemiyor. 12 Eylül’ün bugünkü aklının bulduğu çare, parlamentonun devlet işleyişi üzerindeki etkisinin sıfırlanması, devletin denetiminde olacak bir başkana devredilmesi.

Akılda tutulması gereken bir başka gerçek, Kürtlerin Irak’ta bağımsızlık hazırlığı yapmakta olduğu, Suriye’de ise fiilen böyle bir konuma gelmiş bulunması olmalıdır.

Abartıyorsun diyenlerin hatırlaması gereken gerçek şudur:

- Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, Suriye-Irak tezkerelerinde ne yaptı?

- Fırat Kalkan'ı operasyonunda nasıl bir tavır aldı?

- Dokunulmazlıkların kaldırılmasına hangi yönde oy kullandı?

- Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta, HDP’li milletvekillerinin tutuklanmasına, sayısını artık unuttuğumuz çoklukta belediye başkanının görevden alınıp yerine kayyum atanmasında ne tepki gösterdi?

Bu soruların cevabı, CHP’nin Kürt politikasının AKP’den veya devletten bağımsız olmadığının göstergesidir. Ayrıca unutmamak gerekir ki, bu partinin genlerinde de, seçmeninde de bu tutum hakimdir. Pazar günü Hayır diyen CHP’lilerin azımsanamayacak bir kısmı Erdoğan nefreti ve laiklik kaygısıyla böyle bir tavır almıştır. Ancak siyaset mühendisliği ile bir 30-40 yıl daha kazanmayı hesaplayanların göremediği gerçek şudur:

- Türkiye, 12 Eylül Türkiyesi değildir.

- Kürtler, 12 Eylül Kürdü değildir.

- Kürt Siyasi Hareketi 12 Eylül’deki noktasında değildir.

- Türkiye Kürt'lerinin akrabalarının yaşadığım sınır komşuları Irak ve Suriye 12 Eylül’deki noktada değildir. O ülkede yaşayan Kürtlerin konumu da aynı değildir.

- Hepsinden önemlisi, Kürt silahlı hareketinin Amerika ile ilişkisi bambaşka bir yerdedir.

Bu nedenle, toplumsal sorunları mühendislik yöntemleriyle çözmeye kalkışmak o sorunları içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir sonuç vermez. 12 Eylül sonrası gerek Kürt siyaset ve toplumsal gelişiminde, gerekse muhafazakar siyaset ve toplum kesiminde tanıklık ettiğimiz olaylar bunun kanıtıdır.

CHP ve devlet dediğimiz ortak akıl, Kürt halkının Erdoğan’a ‘Hayır’ demesinden rahatsız değildir. Neye ‘Evet’ diyeceğinden endişelidir ve başkanlık sistemi bunun yolunu kesme aracı olarak gündeme getirilmiştir. CHP’nin bu konudaki muhalefeti kozmetik bir muhalefet olmaktan ileri gitmeyecektir.

Kürt meselesini demokratik yöntemlerle çözmeye hazır olmayan bir toplumsal kesimin demokratik, laik bir hukuk devleti hedefi sadece hayalde kalmaya mahkumdur.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ergun Babahan Arşivi