Murat Aksoy
Çığlıkları duyan var mı?
"Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin."
Maide Suresi, 8. Ayet
Kamu güvenliği tehdit altında olan ülkelerde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesi kabul edilen bir uygulamadır. Bu uygulama doğal olarak belirli hak ve hürriyetleri sınırlandırır. Bu sınırlamanın, kamu güvenliğine karşı ortaya çıkan tehditlerin niteliğine uygun, temel insan hak ve hürriyetlerini yok saymayacak şekilde ölçülü, kapsam ve süre bakımından çerçevesi çizilmiş olması da gerekmektedir.
Ülkemiz 15 Temmuz 2016’da kanlı bir darbe girişimi yaşadı. Darbe girişimi sadece siyasi iktidarı hedef almadı, eğer başarılı olsaydı siyasi muhalefet başta olmak üzere, tüm STK’lar, yazan, düşünen, konuşan, fikir ifade eden herkes bundan nasibini alacaktı. Çünkü darbelerin hedefi siyasettir, siyasi alandır ve partili, partisiz tüm siyasi aktörlerdir. Bu ülkemizde de, dünyada da böyle olmuştur.
Başarısız olan girişimin ardından yapılması gereken, siyasi iktidarın liderliğinde, tüm siyasi partilerin işbirliğiyle; bunun arkasında olanların, yani suçluların ve gerek kasıtlı olarak gerekse ihmalen sorumluluğu olanların ortaya çıkarılmasıdır.
Oysa bunların her ikisi de yapılmadı. Siyasi iktidar bu girişimi siyasete değil kendine yapılmış olarak algıladı ve mücadeleyi siyasal muhalefetle birlikte yapmak yerine tek başına sürdürme kararı aldı.
***
15 Temmuz kanlı darbe girişimi, yakın geçmişte var olan siyasal kutuplaşma ve toplumsal gerilimlerin azaltılması ve siyasi uzlaşma, farklı kesimler arasında yeniden diyalog kanallarının açılması için büyük bir fırsat sunmuştur.
Bunun bir işareti o gece, darbe girişimine karşı Meclis’te direnen siyasiler ve ertesi gün aynı çatı altında siyasi partilerin ortak imza ile yayınladıkları demokrasi ve siyasete sahip çıkmalarıdır.
20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL, darbe girişimin içinde ve arkasında olan FETÖ’cü gerçek suçluların bulunmasının yanında; yakın geçmişte siyasi iktidara eleştirel bakışı belli ve açık olan herkesin bir biçimde ortak bir torbaya atılması ve siyaseten tasfiye edilmesi için kullanıldı. Süreç suçluların bulunması kadar, muhaliflerin de hukuk aracılığıyla sessizleştirilmesi oldu.
3 aydan kısa sürecek denilen ve meşru bir amaçla uygulamaya konulmuş olan OHAL süreci, kabul edilebilirlik sınırlarını aşmış ve büyük bir toplumsal mağduriyet üretmiştir.
OHAL uygulamaları, başlangıçtaki ilan amaçlarının aksine, temel hak ve hürriyetlerde büyük bir gerilemenin yaşanmasına ve toplumsal mağduriyet yaşanmasına yol açmıştır.
***
Dün, OHAL sürecinde yaşanan mağduriyetler konusunda yapılmış kapsamlı bir araştırma kamuoyuyla paylaşıldı.
"Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu" tarafından yapılan araştırma insan hakları savunucusu olan HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu tarafından açıklandı. Araştırmanının sunumunu ise bir KHK’lı olan Sosyolog Bayram Erzurumluoğlu yaptı. Bu, OHAL sürecinde yapılan ikinci araştırma olduğu için iki yıl arasında kıyaslama yapmaya da izin veriyor.
Araştırma, aralarında bebek/çocuk/yeti̇şki̇n ölümleri̇, uzun süreli̇ veya hukuka aykırı tutuklama/gözaltı, maddi̇ hak gaspları, güvenli̇k soruşturması mağduri̇yetleri̇, KHK mağdurlarına karşı yapılan haksızlıklar, KHK mağduru yakınlarının çalışma haklarına yönelik ayrımcılık, hukuki süreçlerde yaşanan haksızlıklar gibi 19 soru başlığı altında yapılmış.
Araştırma bütün bu süreçte yapılan ihlallerin toplumsal maliyetinin çok ağır olduğunu gösteriyor.
993 sayfalık araştırmanın verilerini burada paylaşma imkânı yok. Rapora buradaki adresten ulaşmak mümkün. Ancak araştırmaya katılan OHAL mağdurlarının yüzde 82,8’i evli yani bir aile sahibi. Bu ailelerin ortalama iki çocuğu bulunmakta. Yine araştırmaya göre, mağdurların yüzde 27,8’i kadın. Ve OHAL mağdurlarının aylık ortalama kazancı 800 liranın altında. Sadece bu rakamlar bile çok şey söylüyor bize.
Kişisel deneyimimden bu mağduriyetin bir boyutunu ağır biçimde yaşadım ve ortaya çıkan sorun ve travmaları gidermeye çalışıyorum. Aile düzeninin yıpranması, çocukların psikolojik olarak yaşadıkları travmalar, mesleklerinden ihraç edilen KHK’lılar ve bir anda mesleksiz kalan, yalnızlaşan insanlar, dağılan aileler, mağdur olan yüzbinler.
***
Toplum olarak bizim bu mağdurların çığlığını duymaya ihtiyacımız var. Bu insanları devlet ve toplum olarak yeniden kazanmaya ihtiyacımız var. Bu insanların uğradıkları haksızlıklarının ortaya çıkarılması ve giderilmesi devletin, siyasetin, sivil toplumun sorumluluğu, hep birlikte mücadele etmeye ihtiyacımız var. Çünkü yaşanan süreçte bir bütün olarak toplumun her alanında zincirleme bir mağduriyet yaşanmakta ve 81 milyon bundan etkilenmektedir.
Toplumun her alanında zincirleme yaşanan bu mağduriyetin en kısa sürede giderilmesi Türkiye’nin yararınadır.
Toplumsal uzlaşma için, normalleşme için, farklı kesimler arasında diyalog kanalları açmak için buna artık adım atmaya ve bu mağduriyetlerin giderilmesi için adımlar atmaya ihtiyacımız var. Bunu yapmadan geçirdiğimiz her gün, ekonomik olarak, siyasi olarak, kültürel olarak kaybetmekteyiz.
Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu önemli bir araştırmaya imza atmış. Devlet ve siyasetin yapması gereken bu ve bunun gibi araştırmalardan, kendine bir yol haritası çıkarması ve toplumsal paydaşlarla adım atmasıdır.